Gürkan Gökaşan
Özgürlük ile ilgili konuşacak çok şey var. Herkes özgür olmaktan bahseder ama, özgürlüklerin kısıtlanmasında veya elimizden alınmasında bizim de parmağımızın olabileceği gerçeğini gözardı edebiliyoruz. Zaten tam anlamıyla özgür olmak, hiç bir şeyden korkmamak ve bir nevî herkesi karşına almaktır. Ve bana özgürlük, sonu olmayan bir kavramdır.
Kıbrıslılar’ın çay, kahve veya süt ile birlikte tükettikleri ve son zamanlarda adına ‘bisküvi’ dedikleri ‘pisgot’ belki de özgürlükle aynı şeydir. Hiç düşündünüz mü? İlk başta size saçma gelebilir ancak, özgürlük bana göre ‘pisgot’ kadar sert ve kırılgan aynı zamanda sütün içerisine batırdıktan sonraki kadar da yumuşak ve üfelenebilir yapıdadır. Yani aslında özgürlük değişkendir. Ortama ve zamana göre değişebilir, daha katı veya daha yumuşak da olabilir. Yıllar içerisinde özgürlükle yaptığınız mülâkatlar sonucunda, pisgotu süte batırıp mı yoksa kuru kuruyamı yediğinizi göreceksiniz zaten…
Gavro çözüm değildir!
Sıklıkla duyduğumuz bir cümle vardır; “Özgürlük; bir başkasının özgürlüğünün başladığı yerde biter.” Misâl; sabahın köründe telefonun alarmı çalmadan uyandınız ve o saat kendinizi hiç olmadığı kadar özgür hissediyorsunuz. Dediniz ki; “Bugün gidip gıcık kaptığım komşunun arabasını boydan boya çizeyim! Zaten her sabah o arabayı bağırta bağırta çalıştırıyor, hazır o benim uykumu kaçırmadan ben onun arabasını çizeyim de görsün gününü!” ve varsayalım ki, komşunuz da arabasını büyük bir keyifle çizerken sizi perdenin arkasından görmüş ve muhtemelen sabahki uyku sersemliğinin verdiği sinirle, sizinle konuşarak anlaşma niyetinde değil. Çekmeceden eline aldığı ‘gavro’ ile yanınıza gelip sizin kendinizi özgür hissederek yaptığınız eseri ‘renklendirme’ gayesinde olan komşunuzun ilk yapacağı şey de ‘özgür’ davranmak olacaktır. Şimdi duruma bakınca, her iki tarafta özgürlüğünü kullanmış. Neticede kişilerden birinin arabasının kaportası çizilmiş, diğer arkadaşın ise vücudunun kaportası dağılmış… Bu örnekte süte batırılmamış bir pisgottan bahsetmek mümkün sanırım.
Varılmamış bir yol…
Şiirlerini okumaktan büyük keyif aldığım sevgili Oruç Aruoba şöyle demişti: “Özgürlük budur belki de: sürekli bir yersizlik; sürüp giden bir yol.” Yanınıza aldığınız birkaç parça hikaye ile çıktığınız yolda, sizi nelerin beklediğinden habersiz yürümeye devam ediyorsunuz. O devam eden süreç, belki de size birçok şeyden uzak durmanızı öğretecektir. Yola çıkmadan bunu bilemeyeceğiniz gibi, yolda yürürken de tökezleyip düşmeyeceğinizin garantisi yok. Ayağınıza takılan taşın, yürüme özgürlüğünüzü kısıtlamadığını söylemek yersiz. O halde yolda karşınıza çıkacak her türlü olumsuzluk, özgürlüğünüzü test edecek nitelikte olacaktır. Taşın ayağınız ile buluşmasına ne zaman şahit olacağınızı zaman bilir. Belki de bu hiç olmayacaktır ve yoldayken kafanıza kuş falan pisleyecektir. Böyle bir durumda ilk gördüğü biletçiden bir piyango bileti alacak olanlar vardır elbette. O zaman kuşun özgürlüğünü sorgulamak yerine, bileti alanların inançlarını sorgulaması daha mantıklı olacaktır. Zaten; kuş pisliği ile talihi bağdaştırmak, özgürlüğü sorgulamaktan daha mantıklı oluyorsa; kuşun nereye pislediğinin pek bir önemi kalmıyor...