Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan Kıbrıslı Türklere ‘sabır’ tavsiye etti.
“Sabrın sonu selamattir” dedi.
Oysa sabır taşına döneli çok oldu bu toplum…
“Sabreden Derviş” diye başlayan özlü sözün son bölümü ‘muradına ermek’le değil, başka türlü biter oldu.
Ya sabır!..
**
“Sabredin” dedi Erdoğan…
Su da gelecek…
Elektrik de gelecek…
Yani?
Su ve elektrik gelince demek ki sabrın sonuna varmış olacağız.
Selamet yani!..
Tek derdimiz elektrik ve su, öyle değil mi?
Onlar gelince tamamız artık.
Başka bir sorunumuz kalmayacak.
O yüzden ya sabır!..
**
İngiliz sömürge idaresinde Kıbrıslı Türkler sabırlı olmak zorundaydılar.
Osmanlı adayı önce kiraya vermiş, sonra ‘sattım gitti’ diye ‘Güneşin batmadığı İmparatorluğa’ satıvermiş, adadaki Müslüman Cemaati yeni bir ‘sabır’ devrine başlamıştı.
Adada İngiliz Valisi’nin sözü geçiyor, Kraliçe’nin kanunları ve kuralları uygulanıyor, ülkenin diğer toplumu Kıbrıslı Rumlar ile birlikte Kıbrıslı Türkler de ‘kendi ülkesinde ikinci sınıf yurttaş’ muamelesi görüyordu. Elbette diğer daha azınlık durumundaki topluluklar da…
Ya sabır!..
**
İkinci Dünya Savaşı’nda Kıbrıslılar da İngiliz ordusunda savaşa katılmış, daha çok ‘geri hizmetler’de görev alsa da, geniş bir coğrafyada yaşanan çatışmanın bir parçası haline gelmişlerdi.
Bağımsızlık hareketleri başlayıp birer ikişer ülkeler sömürgecilerin elinden kurtulmaya başlayınca Kıbrıs’ta bu sefer başka türlü bir ‘sabır’ dönemi başladı.
O döneme kadar çok da sıkıntı yaşamayan Kıbrıslı Türkler ile Rumlar arasında gerilimler, suikastler, çatışmalar baş gösterdi.
Tarihin aynı döneminde Filistin’de, Irak’ta, Lübnan’da da tıpkı Kıbrıs’taki gibi ‘toplumlar arası’ ya da ‘mezhepler arası’ çatışmalar patlak veriyordu.
Tesadüfe bakın ki bu toprakların çoğu İngiliz Kolonisi’ydi.
Ya sabır!..
**
1960’ta Kıbrıslılarca değil, başka ülkeler tarafından apar topar kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nde de Kıbrıslı Türklere ‘ya sabır’ çekmek düşmüştü.
Zira o cumhuriyeti yaşatmamakta kararlı, toplumlar arası çatışmaları derinleştirmek için kur(dur)ulmuş ‘teşkilatlar’ görev başındaydı.
‘Bölünme’ye ve ‘yönetilme’ye alışkın hale gelen ada toplumları soğuk savaşın buz gibi soluğunu yaşamın her alanında hissediyordu.
Kıbrıs ‘cennet ada’ olmaktan çoktan çıkmış, sakinleri onu sık sık terk eder, başka ülkelere göç eder olmuştu.
Ya sabır!..
**
‘Sabır’ devirleri ondan sonra da bitmedi Kıbrıs’ta…
Biri bitmeden diğeri başladı çünkü…
1963 sonrası ‘enklav’ yaşamı sürdü Kıbrıslı Türkler… Yerleşim birimleri arasında bağlantı yoktu. Denize yakın köylerde yaşadığı halde o dönemde denizi göremeyen insanlar vardı.
Hayat zor, çok zordu. Fakirlik, işsizlik hakimdi.
‘Raşon’ döneminde sabır çekti bu toplum…
Ya sabır!..
**
1974’te darbe oldu, müdahale onu izledi.
Daha önce de göç yaşamış toplum bir kez daha pılısını pırtısını toplayamadan ‘başka bir dünya’ya doğru yola çıktı.
Bir ‘kurtuluş’ muydu bu, yoksa yeni bir ‘sabır’ dönemi mi başlamıştı?
Mal mülk kavgaları, eşdeğer puanları, iskan adaletsizlikleri, Kıbrıs Lirası’nın TL’ye çevrilmesiyle yaşanan kayıplar…
Ve her türlü ‘farklı’ görüşe karşı girişilen baskıcı, faşizan tehditler, uygulamalar…
Kıbrıslı Türkler için çile bitmemişti.
Ya sabır!..
**
Erdoğan ‘sabır’ istedi Kıbrıslı Türklerden…
Sabrediyor zaten bu toplum, oldum olası…
1983’te KKTC ilan edilirken ‘tanındık, tanınıyoruz’ diye vaatler verildiğinde de ‘sabır’ denilmişti.
“Sabreden Derviş…”
O gün bugündür, 31 yıldır bekliyor sabırla kimileri, bir sabah kalkacağız ve dünya-alem bizi tanıyacak diye…
Ya sabır!..
**
Su da gelecek, elektrik de…
Sabredin!..
Çünkü bizim tek derdimiz onlar…
Başımız göğe erecek.
Kurtulacağız.
Az kaldı.
Ya sabır!..