Resim kolleksiyonumu karıştırıyordum. Takıldım kaldım.... 50’li yılların sonlarına, 63’lere...
Sarayönü’ndeki ‘Ya Taksim Ya Ölüm’ mitingi fotoğraflarına baktım uzun uzun. İnsanların suratlarındaki ifadelere, azim ve kararlılığa, cesarete.... Sis bombalarının yapay sisine... Sis içinde elinde Bayrak “Ya Taksim Ya Ölüm” diye avazının çıktığı kadar bağırıp İngiliz askerlerinin üzerine üzerine yürüyenlere baktım, o anları yaşarmışçasına... Sonra, o gün ölüp gidenler takılıverdi kafama....
Ne uğruna ? ‘Ya Taksim Ya Ölüm’ uğruna.....
***
Geçtim ‘Ya Taksim Ya Ölüm Mitingi’ resimlerini... Daha ilerki yıllarda çeklilmiş olanlara baktım dalıp dalıp giderek...
63-64’ler takıldım kaldım bu kez...
Göçmen çadırlarındaki sefil hayatların resimlerine baktım uzun uzun... Girne kapısının hemen yanındaki hisarın üzerine, muhtemel Rum saldırısı için mevzilenmiş gençlerimizin resimlerine baktım... Yüzlerindeki ifadelerden anlamlar çıkardım kendimce... Endişe, korku, panik ifadeleriydi bunlar... Bir saat, bir gün, bir hafta sonra hayatta olup olmayacaklarını bilemeyenlerin yüz ifadeleriydi bunlar...
Ne uğruna ? ‘Ya Taksim Ya Ölüm’ uğruna...
***
Takılmıştım artık... Geriye dönüş çok zordu. Devam ettim...
Erenköy Çarpışmaları’nın resimlerine baktım... Öğrenimlerini bırakıp vatanı kurtarmaya (!) koşan, Dillirga dağlarına salıverilen, oralarda nerdeyse ölüme terkedilen öğrenci mücahitlerimizin resimlerine baktım uzun uzun...
Toplu katleamlarda hayatını kaybedenlerin, Lefkoşa’da Tekke Bahçesi’ne gömülüş resimlerine baktım içim yanarak...
Baf çarpışmalarından, Leymosun çarpışmalarından, Geçitkale çarpışmalarından resimlere baktım. Düşüncelere dalarak...
Ne uğruna ? ‘Ya Talsim Ya Ölüm’ uğruna....
***
74’e kadar geldim ve durdum...
Savaş... Ve sonunda TAKSİM....
55’lerden 74 Savaşı’na kadar, kaç kurban vermişti Kıbrıslı Türkler ?
Ne uğruna ? ‘Ya Taksim Ya Ölüm’ uğruna...
***
Sonra...
Sonrası bir başka hikaye, bir başka roman... Belki kalın mı kalın iki-üç ciltlik bir roman hem de...
Ne uğruna ? ‘Ya Taksim Ya Ölüm’ uğruna.
Bugünkü duruma bakılırsa ‘Taksim’gerçekleşmiş durumda...
Acı ama gerçek, beraberinde Kıbrıslı Türklerin ‘Ölümü’ de.....
***
Kıbrıslı Türklerin hikayesi acı mı acı... Peki Kıbrıslı Rumlarınki ? Hiç kuşku yok. Onlarınki de acı mı acı... Üstelik onların “Ya ENOSIS Ya Ölüm” naralarının sonunda, ENOSIS yok ama bol bol ‘Ölüm’ var...
Ve tüm bunlara karşın hala rüyalarını ‘Kan’la süsleyen hem Türkler hem de Rumlar bulunması ise acıların en büyüğü...
Sokak Ağzı
“Özersay ne kadar çabalarsa çabalasın, ne kadar laf ebeliği yaparsa yapsın,hiç kimseyi kandıramadı kandıramayacak da.”
***
“Sayın Özersay isterse Başkanlığa aday da olsun... Açıklamalarıyla kaç kişiyi inandırdığını alacağı oylarla görecektir, eminim.”
***
“Sayın Tatar, HP ile bir koalisyona gidersen, birkaç ay sonra Kudret Özersay’ın sana da benzeri bir oyun oynamayacağından emin misin ?”
***
“Bence, Sayın Denktaş’ın açıklamadığı veya açıklamaktan çekindiği bir sürü şey var bilmediğimiz. Ama unutmamalıdır ki, perde gerisinde neler olup bittiğini bilmek, bu halkın en büyük hakkıdır.”
***
“Türkiye istediğinde hükümet kurup hükümet bozacaksa seçime ne gerek var ki bu ülkede ? Resmen bir Vali atasınlar olsun bitsin. Boşuna sandığa da gitmeyiz hem.”
***
“Bir kahve sohbetidir (!) gidiyor... Kahveler şekersiz miydi şekerli miydi herkes merak ediyor.... Haa, bir de kahvelerin ardından birer bodiri de zivaniya içilecek mi ?
Kahve sohbetleri (!) sizin şarkılardan birini getirdi aklıma. ‘Gave içdim telveli akıldan ettin beni...’
Anlayana
Eğer hırsızlar yollarda güvende yürüyorlarsa, bunun iki nedeni vardır. Ya rejim büyük hırsızdır ya da halk aşırı aptaldır (Lee Kuan Yew)