Böylesini yaşamamıştık. En azından ben böylesini hatırlamıyorum. Bu günlerde herkesin gündemindeki tek konu yağmurlar, sel, bıraktığı enkaz ve tabii acı kayıplar....
Yağmur, fırtına, sel... Öyle bir geldi ki üçü birarada, darmadağın olduk hep beraber. Bir sürü eksiğimiz, yanlışımız da çıkıverdi ortaya. Plansız, programsız, çarpık yapılaşma ve altyapı yetersizliği, hatta ve hatta ihmaller gerçeği, şamar gibi patladı suratlarımızda.
Sözün bittiği yerdeyiz galiba. Olan oldu. Önemli olan, neden böyle olduğunu anlamak, önlemler almak. Yetersizlik nerelerde ? Çarpıklık nerelerde ? (Varsa) İhmal nerelerde ?
İhmal varsa, -ki var olduğu belli oldu- sorgulamaya taa eskilere kadar gitmemiz gerekmiyor mu ? Dersler çıkarıp benzeri felaketleri yeniden yaşamamamız için neler yapmalıyız’ı ciddi ciddi düşünmemiz gerekmiyor mu ?
Yoksa, “Bu da geçer” mi diyeceğiz yine. Yağmur-fırtına dinip, sular çekilince, herşey unutulacak, olup bitenlerden zarar görenlerin yanına mı kalacak herşey ?... Biz gene bildiğimiz doğru (!) yoldan ilerlemeye devam mı edeceğiz ? Girne’yi, Mağusa’yı gökdelenlerle New York yapmaya çalışanlar ellerini ovuşturarak ve de ceplerini doldurarak yine dolanmaya mı başlayacaklar aramızda ? Bunun adı da ‘modernleşme’ mi olacak ? Taa ki, yeni bir doğa felaketi ile yeniden karşılaşıncaya kadar uykuya mı yatacağız gene ?
Ya Taksim Ta Ölüm
Sıkça tekrarlıyorum galiba. Okuyucularım kusuruma bakmasınlar. Ben tarihi severim. Gerçek tarihi ama Resmi olanını değil. Şimdiye kadar ‘faşistler’ arasında akıllısını duymadım, okumadım. Dolap katırı gibidirler hepsi de. Gözleri, yandan kapalıdır. Etrafı görmezler. Bir daire etrafında dönerler de dönerler. Burunlarının dikine dikine gitmeyi kahramanlık zannederler. Ne dünyada, ne çevrelerinde neler olup bittiğinden bihaberdirler. Israrla da öyle kalmayı tercih ederler.
***
Kafatasçılar...Bizde de var... Ama Güneydekiler daha baskın galiba. Şimdi de Kuzey ile Güney arasında açılmış yeni kapılara taktılar. Kapansınmışşşşş....
Bu isteğin açıklaması şu olabilir ancak:
Güneydekiler Kuzeye, Kuazeydekiler de Güney’e geçmesinler.... Biz, Rumlarla Türklerin, kaynaşmalarını, konuşmalarını, tanışmalarını, uygarca tartışmalarını, hatta ticaret yapmalarını istemiyoruz... Herkes bölgesinde kalsın, bölgesine kapansın... Kıbrıs bölünmüş kalsın... vb.
***
‘İşgal’ dedikleri ‘müdahale’ye kendilerinin davetiye çıkardığının farkında bile değiller hala...
Hayalleri yüzünden adanın bölündüğünün farkında bile değiller hala...
Böyle davrandıkça ‘bölünmenin’ daha da kaçınılmaz hale geldiğinin farkında bile değiller hala...
Devam... Aynen ve aynı kafada devam edin...
Bir “Ya Taksim Ya Ölüm’ diye slogan atmadığınız kaldı, onu da yapın bari.
Sokak Ağzı
“Bir zamanlar, lezzed farkından dolayı, Londra’da bile dolanıp durur Kıbrız badadezi arar bulurdug. Şimdi gendi çarşımızda yok. Türkiye badadezine da amenna ama ille da Kıbrız badadezi isteyenler Güney’de bulabilir. Haberiniz olsun.” (Yusuf H.Manav)
***
“Gündem değişti. Tanrı değiştirdi gündemi. Ne Kıbrıs meselesi kaldı ne petrol-gaz yatakları. Bu bir uyarı mıydı acaba ?” (Nesrin Gürkan)
***
“Felaket yaşadık. Dört gencimizi kaybettik. Acımız büyük. Ama çok merak ediyorum. Olanlardan ders çıkardık mı acaba ?” (Fikret L.-Lefkoşa)
***
“Bir bu eksikti. Süt içmeye de korkuyoruz artık.” (Münevver-Lefkoşa)
***
“Yıllar yıllar sonra Kanlı Dere’nin şarıl şarıl aktığını da gördük. Vay akmasaydı da bu felaketi hiç yaşamasaydık. “(Muharrem Yücesu-Lefkoşa)
***
“BRT’miz yine karmakarışık. Sendika da dolanıp dolanıp ‘Yasa’ diyerekten, ona buna yalvarmaya devam ediyor daha önceleri de yaptığı gibi. Umudu kalan varsa çıksın ortaya da umut dağıtsın biraz. Çünkü BRT’de herkes umutsuz ve çaresiz.” (Bir BRT’li)
Anlayana
Politikacıların %90’ı kalan %10’ı kötüdür. Ben kurtarıcı değilim. Kurtarıcı diye bir şey yoktur. İnsanlar kendilerini kurtarırlar.
(Che Guevara)