Yönettiği kentte toplumun genel çıkarlarına hizmet edecek ve refah seviyesini artıracak altyapı projelerini ortaya koymak yerine yalnızca günübirlik işlere kafa yoran belediye başkanları, yağmur sonrası ortaya çıkan selin geride bıraktığı izler gibidir.
Bu anlayıştaki yöneticiler altyapı projelerine önem vermek ve bütçeyi de buna uygun olarak kullanmaktansa çeşitli zümrelerin günlük çıkarlarına hizmet etmeyi tercih eder. Birincisini yapmanın bir sonraki seçimlere etkisi ölçülebilir değildir çünkü. Öte yandan hali hazırda dinamik bir biçimde devam eden kent yaşamı içerisinde bu tip yatırım projelerinin yaratabileceği sıkıntılar da vardır. Alabildiğine hareketli bir kent yaşamı içerisinde yolları kazıp, altyapıyı günün koşullarına uygun bir biçimde geliştirmek demek en basitinden trafik sistemine yeni sıkışıklıklar eklemek demektir. Hele ki bu yatırımı yapacağınız kent, o güne kadar plansız bir biçimde genişlemiş ve trafikteki işleyiş adeta bir kaos içerisine düşmüşse; bunu yapmak ciddi sıkıntıları da göğüslemeyi gerektirir. Tüm bunlarla kim uğraşacak?
Bunun yerine seçimleri kazanmaya daha yardımcı olacak bir anlayışla hareket etmek ve bir şekliyle belirli zümreleri “memnun etmek” tercih sebebi oluyor. Kentin sorunları durduğu yerde durmaya devam etse de…
Buraya kadar olan kısmı yalnızca seçim kazanmayı önceleyen bir belediye başkanının tarifidir ve ülkemizde bolca örnekleri bulunmaktadır. Örneğin Girne Belediye Başkanı Nidai Güngördü bu anlayışın öncülerindendir. Geride kalan altı buçuk yıllık görev süresi içerisinde kentin hiçbir yakıcı sorununa kalıcı bir çözüm üretememiş, bunun yerine genel geçer işlerle adeta kentin zamanını çalmıştır.
Öncesini bir yana bırakacak olsak bile geride kalan bir yılda kent yaşamını aksatmadan da belli yatırımların yapılabileceği önemli bir avantaj yakalanmıştı hâlbuki. Coronavirüs salgını sebebiyle öncelikle elli gün boyunca evlerimizde kapalı bir şekilde yaşadık. Tekrardan açıldığımızda ise turistlerin, üniversite öğrencilerinin ve binlerce çalışma izinli kişinin ülke nüfusundan eksildiği bir memlekete ve kente uyandık. O güne kadar bütçesini iyi idare etmeyi başarmış ve kentin sorunlarına dair çözüm önerileri bulunan bir belediye için bu durum eşsiz bir fırsattı. Ancak ne yazık ki bütçesini iyi idare eden belediye sayısı birkaç adet belediyeyi geçmediği için bu “avantaj” kullanılamadı. En azından Girne için…
Bugün Girne kent merkezinde trafik, önceki yıllara kıyasla göreceli olarak daha az sıkışıyorsa bunda azalan nüfusun büyük etkisi olduğu ortada. Önümüzdeki dönemde salgının iyice sönümlenmesi ve aşının da kullanılmaya başlamasıyla kent nüfusu yeniden artış eğilimine girecek. Öğrencilerin ve turistlerin yeniden ülkemize gelmeye başlamasıyla Girne’de trafiğin eskisinden de beter bir hale geleceğini görmek için medyum olmaya gerek yok. Peki önceki yıllara göre geliştirdiğimiz altyapı nedir bu konuda? Birkaç caddeye yerleştirdiğimiz, estetik yoksunu bordür taşları mı?
Yine aynı şekilde belli dönemlerde kent nüfusunu kaldıramadığı için patlayan kanalizasyon alt yapısına yatırım yapmak için de son derece uygun bir dönemdi. Ne yazık ki bu konuda da adım atılmadı.
Hadi fazla uçmayalım ve bu coğrafyada artık iklim değişikliğinin etkilerini ve covit-19 salgını sonrasını da göz önünde bulunduran kent planlamalarını hayal etmeyelim! En azından yol kenarlarındaki telefon rögarlarının, kanalizasyon kapaklarının veya yağmur suyu ızgaralarının asfaltla hemzemin duracağı bir çalışmayı yapamaz mıydık gerçekten? Yapmıyoruz!
Bunun yerine çeşitli sebeplerle mutlu edilmeyi bekleyen zümrelerin günlük işleriyle meşgul oluyoruz. Bir süreliğine hepimiz mutlu oluyoruz böyle olunca. Ta ki kısa süreli şiddetli bir yağışa tutulup müşterisizlikten kırılan Girne çarşısını bir de sulara gömülmüş halde bulana kadar… Bir sel suyu gelip de sokağı güzelleştirsin diye koyduğumuz saksıları yüzlerce metre aşağılara sürükleyene kadar…
Şimdi mevsim kış ve küresel ısınmanın etkilerini kısa süreli şiddetli yağmur, hortum gibi etkilerle deneyimlemeye başladık. İçimizi ısıtan ılık bir Girne sabahına uyanmışken bir anda kendimizi şiddetli bir yağmurla sırılsıklam bir halde bulabiliyoruz. Ancak yağmurda ıslanan yalnızca biz değiliz. Sele kapılan yalnızca kanalizasyon kapaklarımız değil. Sadece seçim kazanmayı önceleyen ve günü birlik işlerle uğraşan anlayış da sulara gömülüyor. O güne kadar kente yerleştirilen eğreti güzellikler bir anda sel sularına kapılıp gidiyor. Geride ise sistemsizliğin molozları kalıyor.