Savaşlar asırlardır her zaman kendi silahlarını da yaratmıştır. Korunma ve saldırma gereksiniminin tek bir silahta barındırılması ne ilk oldu ne de son. Bu içgüdüsel davranış, "silah" konusunun yokluktan var edilir zamanlarda da kendisini göstermiştir. Bu da eldeki var olandan silah yaratma "becerisi"ni geliştirmiştir. İşin ucunda "ölüm-öldürme" varsa hiç bir silah masum değildir. Özellikle günümüz terör olaylarında patlayıcı olarak zaman zaman kullanılan sıvı içerikli modellerin kökeninin çok eskilere dayandığı bir gerçek. Petrol, gübre bazlı patlayıcılar, nitrik asit gibi. Nitrik asit patlayıcı madde olacak kimyasalları nitrata çevirdiğinden patlayıcı maddelerin çoğunda kullanılır. Diyeceğim o ki, 1948 yılının Ocak ayında Filistin'de böylesi maddelerden birinden oluşturulan bomba kullanımının ilk kez olduğu duyurusu yapılıyordu basında. Ortadoğu kökenli terör faaliyetleri düşünüldüğünde bu "geleneğin" yeni bir buluş olmadığı da görülmektedir. Bu noktada konuyla ilgili habere bir bakalım...
"22 Ocak 1948-Hür Söz-s:1
Filistinde Araplar Yeni Bir Bomba Kullanıyor
Kudüs'ten dün verilen bir habere göre, Araplar şimdiye kadar kullanmadıkları yeni sistem bir silâh kullanmağa başlamışlardır. Filistin Polis Şefliği Dairesince çıkarılan bir tebliğe göre bu bomba 44 galon petrol sığan fıçılardan ibarettir. Son günlerde Araplar Tel-Aviv Kudüs yolu üzerinde Yahudilere ait bulunan bir binaya bu petrol fıçılarından atmışlar ve yangın çıkarmışlardır.
Her iki tarafın her gün yeni buluşlarla diğer tarafı öldürmeğe veya zarar yapmağa başlaması Filistin kargaşalıklarını gittikçe kızdırmaktadır. Bu arada iyi silahlanmış 500 kadar Arap, Yahudilerle meskûn bulunan "Galile" bölgesine hücum ederek Yahudilere ait bazı otomobil ve diğer eşyayı ateşe vermişler ve 5 polis öldürmüşlerdir. Bundan başka 4 Yahudi ölmüş ve 15 Yahudi yaralanmıştır. Bir müddet sonra hadise yerine yetişen İngiliz polis kuvvetleri Arapları kaçırmıştır. Akıncılar civar tepelerden ricat ederek gözden kaybolmuşlardır."
Şu Kıbrıs kamplarındadan kaçış işleri de pek duracağa benzemiyor. Bir yandan Yahudi Muhacirler, diğer yandan Alman esirleri sürekli bir kaçış derdinde. Şimdi Alman esirleri bir noktaya kadar anlayabiliriz. Sonuçta kendi çabalarıyla bir özgürlük peşinde. Ama Yahudi Muhacirler zaten bir program içerisinde Filistin'e gönderiliyorlar. Peki amaçları nedir diye de düşünmeden edemiyor insan...
"27 Ocak 1948-Hür Söz-s:2
Kamptan Kaçan Yahudiler
Karaoğlu Kampından kaçan iki Yahudi polis tarafından yakalanarak mahkemeye verilmiştir. Maznunların suçları sabit görülerek altışar ay hapisliğe mahkûm edilmişlerdir. Hakim bir daha tutuldukları takdirde daha ağır cezaya çarpılacaklarını suçlulara ihtar etmiştir."
Bu yazı dizimizde beni en çok meraklandıran ve ilgimi çeken olaylardan biri de Kıbrıs'taki Alman esirlerin futbol etkinlikleri. Alman futbolunun dünyada önemli bir yeri olduğu bugün söylenmiş değildir. Özellikle 2. Dünya Savaşı dönemlerini konu alan filimlerde bile futbol her zaman yer almıştır. Örnek olarak "Ket Felidö A Pokolban (Cehennemde İki Devre)-1961", 2. Dünya Savaşı döneminde oynanan bir maç. Taraflardan biri Hitler’in doğum günü için kurulan Alman futbol takımı, diğeri ise toplama kampındaki savaş esiri Macarların oluşturduğu bir takım. Zoltán Fábri’nin gerçek bir hikayeden esinlenerek çektiği bu filmde, Macar savaş esirlerinin destansı hikayesine tanık oluyoruz. Ayrıca 1981 yapımı "Escape to Victory" de bu efsane Macar filminden esinlenmişti.
Tabii bizim Alman Esirleri futbol takımının böyle bir kaçış planları yok ama "esir" olarak futbolla bu adada top koşturmaları da es geçilemez.
"27 Ocak 1948-Hür Söz-s:2
Spor Haberleri:
Alman Esirleri - Amol 5-3
Cumartesi günü ös. saat 2.30'da Limasol'da GSO Stadında AMOL ve ALMAN ESİRLERİ arasında çok heyecanlı bir maç yapılmıştır. Neticede ALMAN ESİRLERİ pek üstün bir oyunle AMOL'u 5-3 mağlûp etmeğe muvaffak olmuşlardır.
"28 Ocak 1948-Hür Söz-s:2
Spor Haberleri:
Futbol
24 Ocak 948 Cumartesi günü ö.s. saat 3'de G.S.E. Stadında samimi bir karşılaşma yapan M.T.G. ile Alman Esirleri maşında M.T.G. 4-2 mağlûp olmuştur."
Kıbrıs'taki Alman Esirleri'nin toplu kaçışları pek söz konusu olmasa da münferit kaçış olaylarını basında zaman zaman görüyoruz. Daha önceki kaçış denemelerinde hedef olarak Türkiye'ye varma niyetinde olan Alman esirlerin elbette bundaki en büyük nedeni, Türkiye'nin 2. Dünya Savaşı'nda tarafsız kalmasıydı. Bundan dolayı deniz yoluyla ulaşmak için kaçışların sonlandığı noktalar da genelde kıyı limanları olmaktaydı. Biraz sonra okuyacağınız haberde ise bu kaçış girişimi Mağusa'nın bir otelinde son buluyor.
"29 Ocak 1948-Hür Söz-s:1
Bir Alman Esiri Tevkif Edildi
Mağusa'daki Trodos Oteli'nde Alman esiri tevkif edilmiştir. Şüphe edildiğine göre bu esir Mağusa yakınındaki askeri izin kampından kaçmıştır."