Siyasetin çıkmazı… Uzun süredir devam ediyor… Özellikle bizim ülkede bu çıkmaz nasıl aşılır da bilinmiyor… Belki biliniyor da aşılmak da istenmiyor olabilir… Toplumun baskısı siyasi partiler üzerinde toplumun isteklerine boyun eğmeyi gerektiriyor… Muhalefette iken beklentileri olan siyasi partilerin tabanları (iktidara demiyorum), hükümete geldiklerinde o beklentilerinin karşılanmasını beklerler, bunun için de baskı kullanırlar. Bu baskılar, zaman zaman tehdit düzeyine kadar ulaşır.
Oy vermeme, katkılarını kesme, aleyhte çalışma gibi tehditleri siyasi partiler görmezden gelemiyorlar. Muhalefette iken ben bu sistemi değiştireceğim, statükoyu bozacağım diyenler hükümete geldiklerinde çarkın dişleri arasında dönerler dururlar. Hatta ezilirler.
Peki siyasi partilerin suçu yok mu!
Elbette ki var.
Oy kaybını göze alarak o beklentilere yanıt vermeyi engelleyebilirler.
Ancak o zaman da bir daha hükümete gelebilmenin ve destek bulabilmenin pek de imkânı kalmaz.
Küçük toplumların çıkmazıdır bu aslında… İnsanların birbirini yakinen tanıması, yanınızdaki birinin yarın bir mevkide yer alabilmesi, siyasi bir kadro elde etmesi sonucunda o yakinen tanıma mekanizmasını kullanmak ister çoğumuz…
Buna da imkân tanınır çoğu zaman… Bu imkânı vermek, seçmen işlerinin takibini yapan vekilin tekrar seçilmesini garantiler büyük olasılıkla…
Zamanla siyaset, seçmenin işlerini takip edecek bir vekile destek verme, vekilliğin de seçmen iş takibi yarışı platformuna dönüşür.
Böyle bir kısır döngü devam eder gider.
***
Siyasi partilerin hükümete geldiklerinde bazı mevkilere atama kriterlerine baktığımızda da aynı mentaliteyi görmek mümkün;
Herkes biliyor ki işin uzmanı kişileri o mevkiye atamak yerine, kendisine oy getiren veya getirecek olan veya o siyasi partide çalışmış, belki aday olmuş ama kazanamamış, hatta belki de sadece aday adayı olmuş ama küstürmemek için o kişilerle mevki doldurma yoluna gidiliyor…
Bazen de eş, ahbap, dost, akraba kontenjanından bir yerlerde mevki alıyor insanlar… Geldiği yere yararı olacak mı, o işten anlıyor mu, verimliliği ne olacak hiç önemli değil. Birileri birilerine devletin olanaklarını sunarken, bu sunumun sonunda kendisi de elde edecek kazanımı hesaplıyor.
Bunu yapan kişi veya siyasi parti olabilir.
Tabii ki böyle olunca başta söylediğimiz siyasetteki çıkmaz hiçbir zaman bitecek gibi görünmüyor.
Toplum siyasi partiyi, siyasi parti toplumu kullanmaya çalışırken arada aynı toplumun geleceği kişisel çıkarlara mağlup oluyor ne yazık ki!
Bu işler ne zaman biter diye beklerken gerçekten de statükonun yıkılıp yerine başka bir sistemin kurulmadığı sürece beklentinizin boşa olduğunu görürsünüz.
81 yaşındaki eylemci Jane Fonda dördüncü kez gözaltına alındı
İklim değişikliği oldu, büyüyor, dünyayı olumsuz etkiliyor ama biz çoğu konuda sanki bu dünyada değilmişiz, bu iklim değişikliği başka bir dünyada oluyormuş gibi yaşamaya devam ediyoruz. Kıbrıslılık bunu mu gerektiriyor, yani bihaber yaşamayı mı gerektiriyor bilemem ama iklim değişikliğinin nedenlerine karşı yapılan eylem ve eylemci örneklerini görünce paylaşmak istedim; Her cuma ABD’nin başkenti Washington’da düzenlenen iklim değişikliği protestolarına katılan ünlü oyuncu Jane Fonda, dördüncü kez gözaltına alındı. Bu defa Fonda, önceki göz altılarından farklı olarak bir gece nezarette tutuldu. 81 yaşındaki ABD’li oyuncu, ABD Başkent Polisi tarafından 45 eylemciyle birlikte gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar arasında Amerikalı oyuncular Catherine Keener ve Rosanna Arquette’nin de yer aldığı belirtildi. “Fire Drill Fridays” (Yangın Tatbikatı Cumaları) adıyla düzenlenen iklim krizi protestoları, 16 yaşındaki İsveçli aktivist Greta Thunberg’den ilham alınarak her cuma Washington Kongre Binası önünde düzenleniyor. Dört ay boyunca iklim krizine dair protestolara katılmak için ABD’nin başkentinde yaşayacağını söyleyen Fonda, “Greta’nın söylediği gibi buna bir kriz gibi davranmalıyız, sanki evimiz yanıyormuş gibi hareket etmeliyiz” demişti.
Belki de Fonda gündemde kalmak istiyor da diyebilir bazıları ama 81 yaşındaki Fonda’nın artık gündemde kalmak gibi bir derdi olmasa gerek.
Astrid’in yolculuğu…
Astrid’in maceralarını izler gibiyiz bir haftadır… Yakın Doğu Üniversitesi, Taşkent Yaban Hayat Rehabilitasyon Merkezi’nde dört yıllık bir tedavi sürecinden sonra denize bırakılan Caretta Caretta Astrid, bırakıldığı Karşıyaka kıyılarından Karpaz Burnu’na gitti, Burunu döndü ve güneye Afrika’nın kuzey kıyılarına doğru gidiyor… Kışın beslenme alanları oradaymış… Tekrar Kıbrıs’a gelecek diye bekleniyor… Belki de yumurtadan çıktığı kıyılara… Seni bekliyoruz Astrid.
Ağaç katlinin de mevsimi
Kış mevsimi gelince odun testerelerinin sesleri de çoğaldı. Artık ağaçların kesilme vakti… Kesilmesi gereken, budanması gereken veya seyrekleştirilmesi gereken ağaçlık alanlar olduğu gibi bunların hiçbirinin yapılmaması gereken ama sadece odun satmak için kaçak katledilen ağaçlar da var. Ağaç katliamlarına karşı sıkı denetimin yapılması gereken mevsim de geldi aynı zamanda!..
Bir insanın ruhuna doğruluk ekmek, kör doğmuş birine görme gücünü vermek kadar olanak dışı bir şeydir.
Platon