Yalan, hipokrasi ve demokrasi!

Serhat İncirli

Bu üçü yan yana olamaz!
Başlıkta kullandığımız üç kelime, yani “yalan, hipokrasi ve demokrasi”den aynı anda, aynı yerde söz edemezsiniz!
Çünkü “demokrasi”, sadece vatandaşın seçme ya da seçilme hakkı değildir!
Demokrasi, seçilenin dürüst, hesap verebilir, şeffaf olmasıdır.
Demokrasilerde siyasetçi her şeyi yapabilir ama yalan söyleyemez.
Demokrasilerde siyasetçi her şey yapabilir ama “hipokrasi” yapamaz. 

-*-*-

Mesela Recep Tayyip Erdoğan ne dedi dün?
Taze bir örnek!
Cumhurbaşkanı ve AKP lideri Erdoğan, TBMM'de partisinin grup toplantısında, bir PKK üyesiyle fotoğrafı çıktığı için dokunulmazlık talebiyle hakkında Cumhurbaşkanlığı tezkeresi hazırlanan HDP milletvekili Semra Güzel'le ilgili de konuştu. "Bu teröristlerden oluşan parlamento, demokratik bir parlamento olamaz. Bizim parlamentomuza demokrasiyi egemen kılmamız lazım" dedi.
Haksız mı?

-*-*-

“Haklıdır” diye haykıranlara sormak istiyorum: 
“Peki, aynı kişinin partisinin elemanları veya bizzat kendisinin teröristlerle çekilmiş fotoğrafı hiç mi yok?”
Fetullah Gülen terörist değil mi?

-*-*-

Daha basit ve daha bizden örnek verelim...
Mesela Başbakan Faiz Sucuoğlu geçenlerde demişti ki; “... Perşembe günü akaryakıt ucuzlayacak”... 
Bu satırları okurken ikinci perşembeyi de yedik ve yuttuk ama ucuzluk olmadı!
Şimdi sorsanız, sevgili Erhan Arıklı gibi, dakikalarca size mazeret uydurabilir ama demokrasi aynı zamanda , “... ileride mazeret uydurmak zorunda kalmamaktır”... 

-*-*-

Egemen eşit devlet iddiasının sadece içi boş bir yalan olduğunu, bunun en sıkı savunucuları da bilir...
“Maraş’ı açtık” iddiası, koskocaman bir yalandır!
Külliye yapımına fırsat yaratmak için Cumhurbaşkanlığı’nın dışında, ofis olarak da kullanılan kiralık bir eski binanın duvarlarının fotoğraflarını yayınlamak da bir çeşit “yalancılık”tır.

-*-*-

Katar Petrolleri ve ExxonMobil’i tehdit edip, akabinde Katar ile 12 milyar Dolarlık anlaşma yapmak ve anında susmak da temelde “doğru söylememek”tir ama geniş açıyla baktığımızda, demokrasinin ihlali hatta açıkça “iğfali”dir!

-*-*-

Hem demokrasi hem hipokrasi olmaz!
Hem demokrasi hem de yalancılık olmaz!

-*-*-

Boris Johnson, beğenirsiniz veya beğenmezsiniz, onaylarsınız ya da onaylamazsınız, iyi veya kötü, ülkesinde Brexit’in mimarıdır... 
Bu bir başarı mı başarısızlık mı ileride daha iyi anlayacağız ama adam bunu başarmıştır.
Aynı şekilde, pandemi konusunda da “başarılı olup olmadığını ileride analiz edeceğiz” ama ülkesini bu süreçte kötü yönetmemiştir...
Haaa “kötü yönetti” diyenler de mutlaka vardır.
Ama gerek Brexit gerekse pandemi sürecindeki siyaseti nedeniyle kimse Boris Johnson’a “defol git” diyemez. 
Sandık zamanı, gerekirse haddini bildirir.

-*-*-

Ama Boris Johnson, tüm ülkede pandemi nedeniyle kısıtlamalar varken, kendi başbakanlığının bahçesinde organize edilen bir içkili partiye katıldı mı katılmadı mı?
Düne kadar, “Katılmadım” da demedi, “katıldım” da demedi.
Bu satırları yazdığım dünkü saatlerde, “25 dakikalığına katıldım, özür dilerim” dedi...  
İnkara yani yalana yatsaydı, bugün istifa ederdi... 
Şimdi de durumu sallantıda ama istifa “yalana kaçması halinde olacağı seviyede” beklenmiyor...
Demokrasi, budur...
Ya yalan, ya demokrasi!
İkisinden birini tercih etmelisiniz ki bizdeki tercih, ne acıdır, “yalan”dan yana... 

-*-*-

KKTC bir seçime hazırlanıyor...
Hemen her partiden adaylarla yemek yiyoruz, sohbet ediyoruz ve bazıları ile canlı yayında söyleşi yapıyoruz...
İddiam şudur ki, 403 adayın tamamına yakını hatta tamamı, yapamayacakları, tutamayacakları sözler veriyor...
Eleştirmek için söylemiyorum.
Tümünün fikirleri şahanedir.
Ama mesele, verilen sözlerin tutulmayacak olduğunu bildiği halde, vatandaşın hiç tepki vermeyecek olmasıdır.
Siyasetçilerde, vatandaşın bundan önceki seçimlerde hiç tepki vermemiş olmasından kaynaklanan bir rahatlık vardır.
Vatandaş asla kimseden hesap sormamıştır.

-*-*-

Kısacası, KKTC’de demokrasi, en az bir kaç yüz bin fırın ekmeği daha gerektiren bir durumdur...

-*-*-

Bunu iyi analiz edip, hesap verme, şeffaflık, dürüstlük gibi konularda daha önde olduğuna inandığınız parti veya adayları seçmeniz tavsiyemdir.
Yaklaşık yarım asırdır sürekli yalan söyleyenleri, sürekli biatla uğraşanları, biat ve itaatı iyi siyaset sananları seçmemek, doğru olandır... 
Bilmem anlatabildim mi?


İnsanları sevmenin ve yurtsever olmanın adı; Mustafa Balcıoğlu

Doğru bildiğini söylerdi, sözünü esirgemezdi...

Sıkı bir çözümcüydü...

Kıbrıs sorununu çözümünden yanaydı...

Daha sıkı bir Mustafa Akıncı taraftarıydı...

Ama herkesi dinlemeyi severdi.

-*-*-

Her şeyden önce, muhteşem bir babaydı...

Örnek alınması gereken, sağlam bir eşti.

Hani “adam gibi adam” derler ya, tam da ondandı...

-*-*-

Yemeyi içmeyi, yedirmeyi ve içirmeyi çok severdi ki bu özünü yitirmemiş Kıbrıslı neslinin son kalanlarından biri olmasıyla da bağlantılıydı...

-*-*-

Kaleburnu’nu, Boğaztepe’yi, Karpaz’ı ayrı severdi...

Hele Kaleburnu...

-*-*-

O’nun evinde yediğim garavolliyi, başka yerde yemedim...

O’nun evinde yediğim mantarı ve ayrelliyi da...

Fırın kebabını da...

-*-*-

Acı sonu herkes önceden biliyordu...

Ama O, mücadele adamıydı, direnmenin ne olduğunu, sahtekar milliyetçilerden öğrenmemişti; o gerçek bir direnişçiydi...

Direndi illet hastalığa da...

-*-*-

Daha içeceğimiz çok içkiler, yiyeceğimiz çok özel garavolliler vardı...

Beklenen son dedik ama yine de çok erken gitti...

-*-*-

En başta sevgili eşi Zühre hanım olmak üzere, evlatlarının ve ayırmadan sevdiği tüm Kıbrıslıların başı sağ olsun...

-*-*-

Her Kıbrıslı çınarın göç edişinin ardından, “bir daha eksildik” diyorum...

Mustafa abi “bir”di elbette ama gidişi, en az bin eksilişimizdir....

-*-*-

İnsanları sevmenin ve yurtsever olmanın adıydı; Mustafa Balcıoğlu...

Saygıyla hatırlayacağız...


Huzur içinde uyu Mustafa Balcıoğlu... Sen bu ülkeyi, biz de seni çok sevdik, hep seveceğiz...