“KKTC” bir bütün olarak yalanın emrine amadedir.
Kendi kendimizi yönettiğimiz, yalan…
Bir demokrasiye sahip olduğumuz, yalan…
Nüfus yalan, toprak yalan, mülkiyet yalan…
Devlet yalan…
***
“Yalanın olanakları genişleyebilir, teknikleri ikna edici bir boyut kazanabilir ve hatta siyaset bir bütün olarak bir yalanın emrine amade kılınmış da olabilir. Ama yalanın sistematiği ne denli gelişmiş olursa olsun, bir olguyu tamamen insanların zihninden çıkarmak mümkün olmaz.”
Vahap Coşkun, "Siyasette Yalan" başlıklı yazısının girişine bu yorumu alıyor.
Hannan Arendt'in yine aynı başlıklı kitabını anlatıyor.
İlk fırsatta kitabı almak, okumak için sabırsızlanıyorum.
***
“Siyasette yalan” Kıbrıs’ın kuzeyinde adeta sıradanlaşmıştır.
Kimileri için kıymetlidir dahi…
“Sırt sıvazlayan”, “söz veren”, “merak etme işin tamamdır” diyen siyasetçiler sevilir, çoğu zaman sözcüklerinin yalan olduğunu bile bile…
Çünkü talepler haksız ya da adaletsizdir genelde…
Öylesi hileli bir oyun kurulmuştur ki, hemen herkes kendi haksızlığını öteki üzerinden meşrulaştırmayı, temizlemeyi ve normalleştirmeyi başarır: “Başkalarına neler neler yapılıyor, ne ayrıcalıklar sağlanıyor.”
Böylece “kirlenmek” için herkes sırasını beklemeye başlar.
Yalnız değilseniz temiz olursunuz!
“Kir” bir kıyafete dönüşür böylece, birbirine yakıştırır ahali, birbiriyle yarışır.
Bir başkasını ayıplar ancak kendine bakmaz!
***
“Siyasi emellere ulaşmak için meşru araçlar olarak kullanılan gizlilik ve kandırma, yani kasıtlı sahtekârlık ve açık yalan, yazılı tarihin en başından itibaren yaşamımızda olmuştur” diyor Hannan Arendt kitabında…
Dünya siyasetinde yeri vardır ve işin aslı çok daha derindir!
Şimdi buradan da kendimize pay çıkartabiliriz değil mi?
“Bizimkisi küçük yalanlar canım!”
***
“Yalanlar çoğu zaman gerçeklikten çok daha makul, akla çok daha yatkındır, çünkü yalancı, izleyenin ne duymak istediğini ya da nasıl bir beklenti içinde olduğunu bilmenin sağladığı büyük bir avantaja sahiptir.”
Hep soruyoruz ya, onca şikayete rağmen, bu yalancı, talancı, üç kağıtçı tayfa nasıl onca sene iktidarını koruyor diye…
Galiba işin sırrı biraz da bu saptamadadır.
***
Basının önemini de görüyoruz yeniden, yapılan yorumlarda…
“İktidarın halkı kandırmak için elindeki tüm kaynakları seferber ettiği bir atmosferde, özgür basın gerçeklere ışık tutmak için muazzam bir rol oynar. Sağlam ve güçlü bir basın, gerçeklerle insanlar arasında kurulan bariyerleri yıkabilecek en güçlü araçtır.”
***
İşin umutlandıran tarafı yazarın finalde yaptığı saptama…
“Yalancının mumu ilelebet yanmaya devam etmez, yatsı elbet gelir.
Ve çok şükür ki öyle olur…”