Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na sunulan BM İnsan Hakları Konseyi Özel Raportörü Agnes Callamard’ın raporunda, toplu mezarlar konusunda yapılması gerekenler sıralanıyor. Ekim 2020’de BM Genel Kurulu’na BM Genel Sekreteri Guetteres tarafından sunulan Callamard raporunda, “Devletler, toplu mezar yerlerinin korunması için hukuki mekanizmalar geliştirmeli… Yalnızca toplu mezarları bulup kalıntıları kayıp yakınlarına iade etmek, çok dar bir bakış açısıdır…” deniliyor.
Bu önemli raporu, okurlarımız için derleyip Türkçeleştirdik. Agnes Callamard, BM Genel Kurulu’na sunulan raporda devamla son olarak özetle şöyle diyor:
*** Hiçbir koşulda, toplu mezarların varlığı inkar edilmemeli ve bunlar gizlenmemelidir. Bu alanlar zarara uğratılmamalı veya yok edilmemelidir ve toplu mezarları aramakta olanlar veya toplu mezarlar hakkında konuşanlar hapse atılmamalı, tehdit edilmemeli veya susturulmamalıdır. Böylesi eylemler, bir dizi insan hakları ihlalleri anlamına gelir ki buna zorla kaybettirilmelere karşı, faili meçhul öldürmelerin soruşturulması görevine karşı yasaklamalar ve gerçeği bilme hakkının yasaklanması ile bireysel kimliğin ve kollektif kültürel, ırksal, etnik, dini, siyasi ve diğer kimliklerin ölüm anında yok edilmesi veya bastırılması anlamına gelir.
*** Hükümetler ve bir çatışmanın tarafları, kapsayıcı danışma süreçlerine dayanarak, bunların nasıl ele alınıp yönetileceği hakkında kararlar alınıncaya kadar toplu mezarların krounmasını ve olduğu gibi bırakılmasını sağlamalıdır. Toplu mezarlar ilk olarak bildirildiğinde veya açıldığında, bunların Devlet veya devletten olmayan bazı güçler tarafından bunların sakladığı şeylerin ortaya çıkmasını gizlemek maksadıyla bilinçli olarak veya bilinçsiz olarak sevdiklerinin kalıntılarına ilişkin bazı kanıtları almak isteğiyle aile bireyleri tarafından zarara uğrayabilmeleri konusunda ciddi riskler bulunmaktadır. Verilebilecek bu zarar, yukarıda sayılan görevlerin ve hakların tam olarak yerine getirilmesini imkansız kılabilir. O nedenle hükümetler, toplu mezarların erozyonunu, yok edilmesini, manipüle edilmesini ve soyulmasını önleyecek önlemleri derhal almalıdırlar.
*** Hükümetler, bir çatışmanın tarafı olan güçler ve/veya o ülkede veya bölgede bulunan uluslararası aktörler, o ülkede yeri bilinen toplu mezarların listesini sunmalı ve aktif olarak böylesi yerleri aramalıdır – bunlara dağıtılmış veya daha da gizlenmiş olan toplu mezarlar da dahildir. Bu toplu mezarların varlığını ve yerlerini bildirmek isteyen bireyler için gizlilik içeren, güvenli süreçler sağlanmalıdır.
*** Toplu mezarların bulunmasını ve bunlarla ilgili yapılacak işlerin yönetilmesini sağlayan bir dizi dijital teknoloji, giderek artan ölçekte katkıda bulunmaktadır. Bunlar arasında uydu görüntüleri, dronlar kullanılarak havadan görüntü alınması, ışık belirleme ve hesaplama, jeosptial analizler ve ısıya dayalı görüntüleme gibi dijital teknolojiler de dahildir. Genel olarak bu teknolojiler, mezar yerlerinin tanımlanması ve kimi zaman da tarihlendirilmesi için kullanılmaktadır. Bunlar aynı zamanda toplu mezarların bulunması olasılığını gizli tutmaya da yardımcı olmakta ve bu toplu mezarların dağıtılmasının önlenmesine yardım etmektedirler. Bu teknolojileri kullanan uygulayıcıların herhangi kişisel bir bilginin açığa çıkmasını önlemeli ve gerekmesi halinde bu bilgilerin mahkemede Kabul edilebilirliğini sağlamalıdırlar. “eyeWitness” gibi yeni uygulamalar da insanların gömü yerinden kanıt toplamasını, bunun güvenilir biçimde yapılmasını ve gözetim zinciri korunarak bunun yapılmasını sağlayan, umut verici insiyatiflerdir.
*** Toplu mezarların korunmasını güçlendirmeye yardımcı olmak amacıyla teknik standartlar gereklidir. Bu çerçevede şu anda geliştirilmekte olan Bournemouth Üniversitesi’nin toplu mezar koruma ve araştırma yönergesi tavsiye edilebilinir.
*** Özel Raportör ayrıca, doğanın, nehirlerin ve ormanların yasal haklarını tanıyan yakın geçmişteki gelişmelerin de, toplu mezarlarla ilgili yapılacakların yasal ve saygılı biçimde yönetilmesine yardımcı olup olamayacağını düşünmektedir. Yeni Zelanda’da Te Urewera, hükümetin sahip olduğu bir ulusal parktan “kendi kendisine sahip özgür bir toprağa” dönüştürülmüştür ki bu statü daha sonra Whanganui Nehri’ne de tanınmıştır. Bu adımlar Maori’ler’in dünya görüşlerini ortaya koyan adımlardır ki buna esas olarak doğal şeylerin “kendi özgün hayat güçleri” olduğuna dair inanıştır. Yeni Zelanda’yı başka bazı ülkeler de izlemiştir bu konuda.
*** Böylesi bir yaklaşım, toplu mezar yerlerine uygun biçimde uygulanamayabilir. İnsanlardan bağımsız bir varlığa sahip olan nehirler veya parkların tersine, toplu mezarlar tümüyle insan davranışlarının bir ürünüdür. Nehirler veya parkların tersine, insanlar bunların dışında tutulamaz, tam tersine insanlar toplu mezarların tam merkezindedirler. O nedenle de bu aşamada Özel Raportör, toplu mezarlara yasal bir kimlik atfedilmesini önermiyor.
*** Özel Raportör, bunun yerine önemli bir idari adım tavsiye etmektedir – bu da, Devlet’in görevlerinin uygulanmasını sağlamak ve konuyla ilgili tarafların farklı iddialarını yönetebilmek maksadıyla yasal bir gardiyan olarak nitelendirilebilecek ve bir veya daha fazla toplu mezarın gözetiminden sorumlu olacak hukuksal bir varlığın oluşturulması adımıdır. Buna ek olarak bir toplu mezar yerleri yöneticisinin atanması veya eğer bir soruşturma yapılacaksa, biro lay yeri yöneticinin atanması da toplu mezarların korunması ve toplu mezarlarla ilgili konuların yönetilmesini kolaylaştırabilir.
*** Bazı durumlarda yerel toplumlar veya toplu mezarda gömülü olduğu sanılan şahısların aileleri de toplu mezarın kendisini ve bu toplu mezara neden olan olaylar da dikkate alındığında, toplu mezardakilerin kendilerinin de bir yaşam gücü veya ruhsal bir varlık içerdiğine inanabilirler. Tüm ilgili tarafları, özellikle bunlardan etkilenmiş olan aileler ve toplumları da içeren bir süreçte, en azından toplu mezara özel bir hukuki statü verilmesi olasılığı düşünülmelidir – bunu, ölenleri onore etmenin ve toplu mezar yerinin yaşam gücüne saygı göstermenin bir parçası olarak yapmayı düşünmelidir.
*** Pek çok yerde, hakikat ve yeniden uzlaşma komisyonları, ağır insan hakları ihlalleriyle ilgili olarak anıtlar yapılmasını savunaktadırlar (A/HRC/25/59, 39–44üncü paragraflar) ve ayrıca bazı barış anlaşmaları da ölülerin nasıl ele alınacağına ilişkin maddeler içermektedir. Savaşlardan geride kalan mezarlıkların bakımının nasıl yapılacağına ilişkin ve ayrıca kayıp şahısların akibetlerinin aydınlatılması için mekanizmaların oluşturulmasına ilişkin ikili anlaşmalar mevcuttur. Özel Raportör bu konuda toplu mezarların saygılı ve yasal biçimde ele alınması, korunması ve dönüştürücü adalete yönelik kritik bir adım atılmasının, tüm hakikat ve yeniden uzlaşma süreçleri ile barış anlaşmalarının parçası olmasını tavsiye etmektedir.
*** Bu noktada Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO’nun insanlığa ait eserleri içeren miras yerleri önemlidir. UNESCO bu yerleri bir çerçeveye ve bir mantığa oturtarak, aynı zamanda bunlara ilişkin görevler ve yetkilileri de belirlemiş ve bu mirası Auschwitz-Birkenau gibi toplu mezar yerlerine kadar genişletmiştir. Rwanda da, UNESCO Dünya Miras listesine dahil edilmek üzere dört soykırım anı alanine UNESCO’ya sunmuştur, Özel Raportör de bu talebi desteklemektedir.
*** Böylesi bir tanıma, yalnızca ailelerin derin kişisel üzüntülerine yönelik merhametli bir zorunluluk değil, aynı zamanda yaşanmış olanların unutulmayacağı, böylesi olayların önleneceği ve tekrarlanmayacağına yönelik daha toplumsal bir adım için de gereklidir. Özel Raportör, korkunç suçlar sonucu hayatlarını kaybetmiş olanların gömü yerlerinin hatırlanması bakımından toplu mezar yerlerinin önemine işaret ederken, bunun tarihin “zafer kazananlar-üstünlük kazananlar”la ilgili bir anlatıdan çok “kurbanları merkeze alan” bir anlatının ileri götürülmesine yönelik daha büyük bir projenin de parçası olduğunu vurgulamaktadır. Toplu mezarlar, tarihsel ve hangi koşullarda ortaya çıkmış olduklarına bakılmaksızın, sınırları ve kuşakları aşan özel öneme sahiptirler. O nedenle toplu mezarların, en azından uluslararası haritalandırma ve tanıma süreçlerinde düzenlenmeye tabi tutlmaları gerekmektedir.
*** Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 24 Mart tarihini, Büyük İnsan Hakları İhlalleriyle ilgili Gerçeği Bilme ve Kurbanları Onore Etme Uluslararası Günü olarak belirlemiştir. Böylesi anma günleri ve benzer günler, devletlerin toplu mezarları tanıması ve bu toplu mezarların korunması ve onlara ilişkin konuların idamesine ilişkin zorlu ihtiyacın tanınmasına yönelik tetikleyici vesileler olarak kullanılabilinir.
*** Özel Raportör, toplu mezarlarla ilgili konuların yönetiminde kapsayıcı bir sürece ayrıcalık tanınmasını, bu yerlerin, bunlardan etkilenen taraflara açılmasını ve böylelikle toplu mezarların ve geçmişin daha kapsamlı biçimde temsiline yolun açılması gerektiğini belirtir. Böylesi bir süreç son derece değerlidir, öngörülen hedefleri yerine getirmek için değildir bu yalnızca, aynı zamanda kendi içinde de temel bir hedeftir. Ancak gerginlikleri anlamak ve yönetmek de yetenek gerektirir – bu konuda tartışmalar, çelişkiler ve hatta çatışmalar çıkabilir, bunlar aile üyeleri ve bu ihlallerden sağ çıkanlar ile yetkililer ve uluslararası örgütler arasında çıkabilir. Bunun iyi yapılabilmesi için hakların dengelenmesine ilişkin geniş içtihatlara dayanılabilinir.
*** “Ögür, önceden ve bilgilendirilmiş olarak alınmış onay” standardı, toplumların aktif biçimde bu süreçlere katılımı ve toplu mezarlarla ilgili kararlara dahil edilmelerinde yankı yaratabilir. Yerli halkların haklarını korumak maksadıyla geliştirilmiş olan bu prensip, bu konulardan etkilenmiş toplumların “yalnızca bilgilendirilip onayının alınmasını” içermez ancak karar süreçlerine onların “etkili ve anlamlı katılımını” da içerir. Toplu mezarlarla ilgili korkunç gerçekleri ele alırken, “kopyalanıp yapıştırılabilecek tek bir formül yoktur toplumlar için”. Bunun yerine, insan, her bir toplumun bireysel “siyasi, ekonomik, sosyal, çevresel ve ruhi faktörlerini” anlamaya çalışmalıdır. Bir toplu mezar için uygun muamele, tüm yerler için uygun olmayabilir ve bir yere yönelik muamele, zaman içerisinde de değişiklik gösterebilir.
*** Ancak aynı derecede önemli olan şey de, önceden onay aranmamalı ve toplumun kendi istekleri doğrultusunda süreci yönlendirmeye yönelik gerçekçi fırsatlara sahip olması sağlanmalıdır. Bir toplu mezar yeri için hedefler belirlenirken, sembolik, kültürel ve dini anlamları mutlaka dikkate alınmalıdır. Toplumun kültürel ve dini liderleri, mutlaka sürecin parçası olmalıdır.
*** Tüm bunlardan doğrudan etkilenmiş olan herkesin onuru için ve kayıp olan veya öldürülmüş olanlara saygıdan dolayı, eğer insan kalıntıları herhangi bir biçimde anılaştırma çerçevesinde kamuoyuna sergilenecekse, bunların hangi koşullarda yapılacağına ilişkin karar süreçleri, ancak bu konuyla ilgili tüm tarafların görüşü ortaya konduktan sonra ilerletilmelidir. Bu konuya taraf olanlarla danışmalar ardından, hem şimdiki zaman, hem de gelecek için, hem toplu mezar yerlerinin, hem de orada (sergilenmesi muhtemel) insan kalıntılarının kimin yönetimi altında olacağına ilişkin prensipler sıralanıp bu konuda uzlaşma sağlanmalı, bunların korunmasındaki gündelik çalışmalara ilişkin prensiplere öncelik verilmelidir. Böylesi prensipler, ölmüş olanlara nasıl saygı gösterileceği, sevdikleri için nasıl bireyselleştirilip kimliklendirilecekleri, özellikle kimliklendirmenin mümkün olmadığı durumlarda konunun nasıl ele alınacağı ve anmaların nasıl yapılacağına ilişkin sorulara yanıtlar içermelidir.
*** Özel Raportör, tarihin kutsallaştırılmasına ilişkin herhangi bir görüşe karşı uyarı yapmak istiyor. Buradaki maksat, hele de ölmüş olanların çağrısı kesinlikle hayatın daha iyi yaşanması gerektiği yönündeyken ve en derin amacın, yalnızca kayda geçirilmiş bir geşmiş değil de daha kapsamlı bir tarih, daha adil, daha az şiddetli, daha insancıl bir geleceğe rehber olacak bir tarih anlayışı olması gerekirken, tarihin kutsallaştırılıp dondurulduğu bir anlatı ortaya koymak değildir.
*** Bunun yerine hedef, geçmişte işlenmiş bu suçların nedenleri ve sonuçları ile bundan doğrudan ve dolaylı sorumlulara ilişkin toplum içerisinde bir tartışma yaratmanın koşullarını yaratmaktır, böylece “geçmişte neler olduğuna ilişkin tamamen ayrı ve birbiriyle uzlaşmayan anlatıları” aşmak daha mümkün kılınabilecek ve gerekçelendirmeden vahşi geçmiş izah edilebilecek, varolan gerginlikler azaltılarak, geçmişten gelen bölünmüşlüklerin mirasıyla toplumun daha barışçıl biçimde yaşaması sağlanabilecektir (A/HRC/45/45, 36–37nci paragraflar).
(Derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN – 7-12 Kasım 2020)
DEVAM EDECEK