Yalnızlığı başarabilmenin önemli bir erdem olduğunu düşünmüşümdür hep. Bunu başaramayan pek çok insanın tek başınalık durumlarında nasıl bir azap yaşadıklarını gözlemlerim kederle. Bir çoğunluk halidir bu ve anlaşılır bir durumdur. Yalnızlığa talimli olmamanın getirdiği bir alışkanlık, kendini yarım hissedip bir başkası olmadan bütünlenememe halidir. Oysa bir başkasıylayken de yaşanan ikili bir yalnızlıktır genelde. Bazı anlar vardır elbet iki insanın birbirine doğru aktığı, birlikte kanatlandığı, sevmenin nurlu ışığını kuşandığı. Adına aşk denen birbirinden büyülenme hali vardır bir de… Bunu sürekli kılan, o ilk heyecan döneminden sonra bellekte ışıtarak dönüştürüp hayatının duygusal güvenlik alanına çeviren bazı insanlar vardır. Ne mutlu onlara.
Kimi insanların payına ise sürekli bir şefkat, sevgi, onay arayışı düşmüştür. Kendi hikayelerinin kederli tonu içinde oradan oraya sürüklenirler. Gündelik hayatın zorunluluk halleri özgürleşmelerine izin vermez. Fiziksel görüntülerini, hayattaki silik ya da çığırtkan varlıklarını bir takıntı olarak yaşarlar. Çocukluktan gelen yaralar, travmalar yönlendirir hayatlarını. Kötü deneyimler ile kırılmış şevkleri yüzünden kendileri için bir mutluluk ihtimali görmekten vaz geçerler. Yalnızlıkları bir seçimden çok bir mahkûm oluş, rıza gösterilmesi gereken bir kaderdir onlar için. Bu o kadar ürkütücüdür ki, tek başınalıktan kurtulmak elzem hale gelir, hayatı kendilerine benzer biriyle sürdürmeye rıza gösterirler. Bunu dahi yardım almadan başaramayanlarla doludur dünya.
Kapitalizm bunun analizini yapmış, ilişki, cinsellik ve aşkı pazarlamak için yöntemler geliştirmiştir. Çöpçatanlık siteleri bu insanlık durumu için tasarlanmıştır. Bir furya yaşanır önce, sonra kötü deneyimlerle geri çekilme… Verileri değerlendirip yeni bir ürün sunar sonra kapitalizm.” İnsanlar aşk mı arıyorlar; hadi paraya dönüştürelim bunu” anlayışıdır mevzubahis olan.
Belekteki bir ışıltıya, olmamış bir aşka takılmış olanlar vardır bir yandan da. Kendilerini yiyip bitirirler, içlerini kemirip durur bir aşk yenilgisi. Küçük bir hikâyeyi efsanevi bir kedere dönüştürme başarısıdır bu. Ruhsal varlıklarında bir deprem yaşamışlardır ve bunun artçı sarsıntıları yıllara yayılır. Kuşkusuz basit bir durum değildir bu. Bazen insan bir bahanenin çevresinde bütün bir hayat için yas tutar. Yasını tuttuğunu sandığın şey bunun küçük bir parçasıdır yalnızca. Beni niye sevmedi, benimsemedi değil de yenilginin çocukluğa doğru uzanan çoğul halleridir yası tutulan. Hayat bana karşı neden adaletsiz, neden bu kadar cimri meselesidir biraz da bu.
Bana kalırsa başkalarıyla güçlü bağlar kurma yeteneğine en çok da yalnızlığı başarmış insanlar sahiptir. Kendi yalnızlığın içinde bütünsen senin gibi bütün bir başka insanla bir armoni yakalama şansı bulabilirsin. Eğer yarımsan, diğer yarımı bulacağım diye çırpınıp durursun. Onlarca kez denersin ama hiçbir parça tam yerine oturmaz.
Yalnızlığı başarmak hiç de kolay değildir. Belleğin yükü öylesine ağırdır ki bazen taşımak bir yana, yerinden kaldıramazsın onu. İnsan zekidir ama. Ağır yükün altına uygun bir tekerlek bulmak yeterlidir kimi zaman. Çözülmez düğümü kesersin ve sorun biter. Labirentten çıkmanın bir yolu vardır mutlaka.
Hayat geçiyor ve biz bütün mutluluk potansiyellerine rağmen kederli akışlara teslim ediyoruz kendimizi. Sefil hayatlarımıza uyandığımız günlerle dolduruyoruz kısacık ömürlerimizi. Bir silkinsek, başka bir bakış açısı edinsek kalp ağrılarımız dinecektir belki de.
Hayat hiç adil değil; doğru bu. Bazı mutluluk görüntüleri burnumuzun direğini sızlatıyor ve neden benim payıma böyle bir masal düşmedi diye hayıflanıyoruz. Öncelikle hiçbir şey göründüğü gibi değil. Göründüğü gibi olan tek şey yalnızlığı başarmış bir insanın kurduğu ve kurmaya niyet ettiği, edeceği bağlar. İlk proje yarım olmaktan kurtulmak ve kendi ışıltımızı bulup bütünü kendimizde gerçekleştirmek. Başkaları da bize benziyor emin olun buna. İçtenlikle, sahicilikle kurulan her ilişki bize bir ödül olarak geri dönebilir.
Sihirli bir formül yok elbette. Ama kendi içimizde başlıyor her şey. Bir başkasıyla bir muhtaçlık ilişkisinden çok bir kalp bağı kurmaya çalışmak benim önerim. Tüm kırılganlıklarımıza, yaralarımıza rağmen birbirimiz için birer armağan olduğumuzu hatırlayalım, almaktan çok vermeye konsantre olalım derim.