• “Madem Türk yardımını kabul etmezler, ağaçları da yansın kendileri de, beter olsunlar” yorumlarına zemin hazırlandı.
Trodos yangını Kıbrıs’ın ciğerini yakarken, ayni zamanda adada bir empati atmosferi de yaratabilirdi. Halklar arasında dostluk, işbirliği, yardımlaşma düzeyini artırabilirdi.
Olmadı…
Sönen yangının ardından geriye yine kemikleşmiş yapılar, milim kıpırdamayan duruşlar ve kabuk bağlamış önyargılar kaldı. Hatta gazeteciler sayesinde önyargıların üzerine biraz daha çatışma, düşmanlık ve kin sosu eklendi.
1999’daki Türk ve Yunan medyasını hatırlayalım
Hâlbuki benzer trajedilerden dostluk üretilebildiğini yine bu coğrafyada görmüştük. 1999 Büyük Marmara depreminde ilk yardıma koşan Yunan halkı olmuştu ve bir anda oluşan dostluk atmosferi ile yüzlerce yıllık önyargılarda büyük gedikler açılmıştı. Sorumsuz siyasetçilere rağmen Türkiye ve Yunanistan halkları arasındaki olumlu atmosfer bugün de büyük oranda devam ediyor.
Çok iyi hatırlıyoruz ki Türk ve Yunan medyası da dostluk rüzgârında önemli bir rol oynamıştı. Gazeteciler büyük bir sorumlulukla hareket ederek, klasik çatışma konularına girmemiş ve havayı bozmamışlardı.
Rum Yönetimi daha cesur olabilirdi ama
Öncelikle şunu vurgulayalım ki Anastasiadis yönetimi, geçmişte ne olduğuna bakmaksızın daha cesur adımlar atabilirdi. Anlaşıldığı kadarıyla Kuzey’den gidecek itfaiye araçlarının yangının söndürülmesinde çok fazla bir rolü olmayacaktı. Ancak bir kaç itfaiye aracının sınırı geçip yedekte de olsa bir rol üstlenmeleri sembolik anlamda çok önemli olacaktı. Yine de bunun yapılmamasının çok abartılacak bir tarafı olmamalıydı.
Geçen haftaki Trodos yangınında maalesef 1999’dakine benzer bir gazetecilik sorumluluğunu Kıbrıslı Türk ve Türk medyasında göremedik. Bu noktada sorumlulukla hareket eden, bilginin doğrusuna ulaşmaya çalışan yayın kuruluşları ve gazetecileri kapsam dışında düşündüğümüzü belirtelim. Ancak kamuoyunda oluşan yaygın algıyı belirleyen bu gazeteciler olmadı.
“Beter olsunlar”a zemin hazırlamak
Önemli bir Kıbrıslı Türk gazeteci grubu yangında başından beri tutumunu “karşı taraf”, “Rum zihniyeti”, “Türk düşmanları” üzerine kurdu. Çok ilginçtir, Bazı Türkiye yayın kuruluşları da 1999 depreminde Yunanistan’a yönelik kullanmadıkları çatışmacı dili Trodos yangınında kullanmakta sakınca görmediler. Her yeni bilgi, eski önyargı havuzuna akıtılacak şekilde yontuldu; bazen açık bazen kapalı ifadelerle.
Yangın sürecinde ne yaptı çatışmacı medyamız?
1. Rum siyasi iradesini mahkûm etmeye kesin bir kararlılık gösterdi. Sanki Kıbrıs’taki yangınlarda diğer tarafın yardım önerisinin kabul edilmesi çok doğal ve yaygın bir uygulamaymış gibi tereddüt eden Rum Yönetimi anında sanık sandalyesine oturtuldu.
2. Kuzey Kıbrıs’tan ve Türkiye’den gelecek yardım ile yangının kesin söndürüleceği havası yaratılmaya çalışıldı
3. Rum Yönetiminin tutumu Rum halkının “Türk düşmanlığı” ile ilişkilendirilmeye çalışıldı.
4. Özellikle sosyal medyada, “oh olsun, madem Türk yardımını Kabul etmezler, ağaçları da yansın kendileri de, beter olsunlar” gibi yorumlara zemin hazırladılar.
5. Yardım kabul etme konusunda herhangi bir tutarlılık gösterip Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye’nin sorgulanmasını kesinlikle gündeme getirmediler.
6. Yangınlarda uluslararası yardımların hangi yöntemle yapıldığı dikkate alınmadan, Rum Yönetimin Türkiye’den yangın uçağı ve helikopteri talebinin koşulları “tuhaf, art niyetli”, Türkiye’nin Larnaka ve Baf Havaalanlarına araç indirmeme kararı ise son derece tutarlı bir tutum olarak yansıtıldı.
7. Gazeteciliği objektif verilere dayanarak yapmaya çalışan, yeni düşmanlıklar üretmekten kaçınan sorumlu Kıbrıslı Türk gazeteciler(ve başka Kıbrıslı Türkler), “saf”, “Rumların gerçek yüzünü görmeyen”, “aldatılmış”, “kandırılmış” kesimler olarak tanımlandı.
Kısacası bir kısım gazetecimiz yangına “benzin bidonuyla” gittiler. Bunun Trodos yangınının söndürülmesine ve empati oluşmasına hiçbir katkısı olmadığı gibi düşmanlık, önyargı ve ırkçılığı yeniden tutuşturduğunu gördük.