Bir yalanlar dünyasının sahnesini paylaşmaktan başka ne yapıyor ki insan.
Yalan üstüne yalan, kimi nasıl kandıracağımızın planları.
Hatta kendimizi bile kandırmanın farkında olunmadığı bir ortamın gerçekliği nerede acaba.
Yapılması gerekenlerle yapmak istediklerimizin arasında sıkışan bizlerin mutsuzluğu, huysuzluğu bundan değil midir?
Yapmak istemediğimiz şeyleri sırf birileri kırılmasın diye, ya da düzenin bir parçası olmak adına, “aykırılığın yalnızlığına” düşmekten korktuğumuz için nice ödünler vermiyor muyuz yaşamımızdan, bazen fark ederek bazen de fark etmezmiş gibi davranarak.
Birileri mutlu olsun yeter ki.
Annen, baban, eşin, ailen, dostların, iş arkadaşların, siyasetçilerin, hükümetlerin...
Hepsinin de mutlu olması hayatmızın temel prensibi değil mi?
Bizden başka herkesin geleceği, bizim geleceksizliğimizden daha önemli olmuyor mu günlük hayatımızda?
Yoksa; bir parçası olmamızı gerektiren şeyler bunlar mı? Yeter ki düzen olsun, insanlar tümden aynı davransın, aykırı olanlar cezalandırılsın, dışlansın, en mutlu olanlar “kalabalık olanlardır” değer yargısıyla mı yargılasak kendimizi, herkesi. Ve bunun tek doğru olduğuna mı inanmak gerek, toplumun kurallarını “çiğnemez” olmak için.
Kaçımız karşımızdakinin yüzüne baka baka dümdüz dürüst olmuşuz ki?
Kaçımız en samimi insanın gözlerine bakarak, sırf kendimizi kurtardığı için yalan söylemeyi seçmedik. Ve kaçımız göründüğümüz gibi olduk, olduğumuz gibi görünmekten kaçmadık.
Her şey bir yanılsama...
Dostluklar, arkadaşlıklar, idareler, yönetimler, ödüller, cezalar, sevgiler, nefretler, mutluluklar, mutsuzluklar, doğrular, yanlışlar, politikalar, söylemler, nutuklar... hepsi de yanılsama...
Tümünde de görmek istediklerimizi görüyor, duyuyor, inanıyor ve uyguluyoruz. Tüm seçim hakkı bize ait. Bunu bile yaparken kim ne düşünecek zorlayıcılığından kendimizi kurtarmadan, bizim seçimimizdir deyip inandırıyoruz kendimizi.
Çok havlayan köpek ısırmazmış. Ne kadar doğru laflar varmış hayatımızda. Havlamayan köpeğe de köpek denmezmiş gibi.
Köpeksen havlayacaksın. Isırırsın ısırmazsın o senin bileceğin iş ama sen yine de havla. Havla ki seni köpek sansınlar. Tıpkı hayatımızda yer alan milyonlarca çeşit insanlardan bazılarının yaptığı gibi; konuş ki seni akıllı sansınlar, konuş ki seni milliyetçi, devrimci sansınlar, konuş ki barışın en savunucusu olduğunu görsünler, konuş...
.....
Alınız bu söylediklerimi kendi hayatınıza değiştire değiştire koyunuz.
Ve ölçün kendi ilişkilerinizi, etrafınızda atıp tutanların, ya da ne atacak ne tutacak halleri kalmayanların ne kadar gerçek olduklarını.
Onların da bir yanılsama olduğunu görünce kızmayın, sinirlenmeyin.
Ben size söylemiştim.
(Siyah/Beyaz/Gri Yazılar kitabımdan,s:34, 2003)