Öldü!
“İhmal” diyorlar.
“Yanlış kan verildi.”
İç içe geçiyor acıyla isyan, öfkeyle hüzün…
Yine bir “sağlık skandalı” konuşuluyor ve ilk değil…
Emekli öğretmen Ayla hanımı 56 yaşında yitirdik ve ebediyen geri gelmeyecek.
Bir ihmal varsa, bir kusur, bunun telafisi mümkün değil...
Niçin?
Bu sorununun yanıtı başka insanları korumak için önemli!
“Araştırılacak” deniyor.
Mesele sağlık oldu mu bu araştırmalardan pek bir sonuç çıkmıyor genelde...
Hele de kamusal sağlıkta durum malum...
Yasa dışılığa kılıf dikiliyor genelde…
Görmezden geliniyor kusurlar…
Hep bir telaş…
Yetişme telaşı çoğunlukla…
Doktorlar bir hastaneden ötekine yetişecek, bir nöbetten diğerine…
Hemşireler kontrolsüz nüfusa yetişecek.
Bakanlık eşe, dosta, yandaşa yetişecek…
Bir bakandan ötekine yetişecek müsteşarlar…
Sistem kurmak yerine "yeni hastane inşa etmek" vaadi verilecek.
Kimse kendi yanlışını görmeyecek.
***
Evrensel Hasta Hakları Derneği yanlış kan verme iddiaları için “ilk değil” diyor.
En acısı da bu aslında…
Ders almıyor ve düzeltmiyoruz.
Ölüyor, ölüyor, yine ölüyoruz.
"Tüm bu vahim iddialar ve kayıplar, ne yazık ki, sağlık sistemimizde yaşanan ilk örnek değildir. Toplumun gündemine gelmiş diğer iki vaka da 2012 yılında Adnan Okur ve 2017 yılında Akile Vardar’ın, yanlış kan transfüzyonuna bağlı komplikasyonlardan dolayı hayatlarını kaybetmeleriydi. Aradan geçen bunca seneye rağmen hala bu tür ihmallerin yaşanıyor olması kabul edilemezdir."
***
Öyle anlaşılıyor ki son ölümün ardından uygulamaya giren "Kan Transfüzyonu Protokolü" ihmal edildi. Kan grubu kontrol edildi ama kan alt gruplarına bakılmadı.
Bir yanda uygulanmayan yasa ve protokoller, diğer yanda giderilmeyen altyapı ve personel ihtiyaçları...
İnsan canıyla ödeniyor tüm bu yanlışların bedeli...
“Öldü” diyorlar.
Bir daha geri gelmiyor, siz, nerede yanlış yapıldığını anlasanız dahi…
“Acil” gerçeği!
Thalassemia Merkezi’nde kan vermişler, emekli öğretmene…
Kan Bankası’ndan çıkmış kan…
Ana grup kan uyumlu olarak seçilmiş ancak “alt grup” uyumsuz.
Böyle anlatıyor görüştüğüm kaynaklar…
Thalassemia Merkezi’nde görevli bir doktor var mı?
Var!
Her işlemi doktor onaylıyor mu?
İşte orası tam da anlaşılmıyor.
Kan değerlerinin tek tek kontrol edilmesinin sorumluluğu biraz ortada kalıyor.
İki ünite kan almış öğretmenimiz…
Tepki de vermemiş.
Titretme hissetmiş sonrasında ve Acil’e yönlendirmişler.
Üç saat beklemiş burada…
Kendi isteğiyle YDÜ Hastanesi’ne gitmiş ardından…
***
Pandemi dönemi “Acil Durum Hastanesi” açılmıştı ya…
Keşke burası “Acil Servis” olarak hizmetini sürdürseydi…
Devlet Hastaneleri’nin en fazla kullanılan merkezi “Acil Servis”tir.
Lefkoşa’daki hastanenin Acil Servisi’ne koşar, kendini iyi hissetmeyen kim varsa…
Bunun bir sebebi de her branştan hekimin nöbetçi olduğu tek merkez Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’dir.
“Acil Servis”in gerçekten de acil müdahaleye ihtiyacı var.
İnsanlar üst üste, alt alta çoğunlukla…
Devlet hastanelerinde saat birden, ikiden sonra tüm bölümlere bir sessizlik çöker, el ayak çekilir kamudan…
Acil Servis öyle değil…
Hele de geceleri…
O nedenle acil müdahale şart Acil’e…
Hasta Hakları Yasası (gündemde bile) yok!
Sağlıkta “hastalar” özne olamadı kolay kolay…
Ya “bela” görüldü çoğu zaman ya da “para…”
Yasalara baktığınız zaman anlarsınız zaten, onca düzenleme var, onca tüzük, “Hasta Hakları Yasası” yok bir tek…
Hastalar yapayalnız bu düzende…
Hastalar yorgun, bitkin, ürkek…
Daha önce kaç kez yazdım…
“Kamu hastanelerini denetleyiniz. Çalışma saatlerini dahi ilan edemiyorsunuz. Kural tanımazlık kopyalanan bir tavır… Bir yerden başladı mı, nerelere gideceği kestirilmiyor. Hekimler gibi hemşireler gibi hastalara da haklarını teslim ediniz.”
***
Hekimlere, hemşirelere, sağlık profesyonellerine en iyi imkânlar sağlanmalıdır.
Canımızı emanet ediyoruz.
Bir de hastaları ezdirmeyiniz!
İlaç almak bir yük olmasın sırtlarında, hastaneye gitmek için sabahın köründen uyanmak zorunda kalmasınlar, geri gönderilmesinler, sızılarını dindirmek için tanıdık doktor aramasınlar, tahlil ya da röntgende kendilerine alan açmak için özele yönelmesinler...
“Paran yoksa ölürsün” endişesi yaşamasınlar, bir ömür içecekleri ilaçları almak için kapı kapı gezmesinler… Kendilerini borçlu hissetmesinler her tedavide, hizmette, dokunuşta…
“Hasta Hakları Yasası”nı gündeme alınız artık!
Evrensel Hasta Hakları Derneği’nin çağrıları yetmez…
Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği de destek vermelidir bu yasaya…
Tıp-İş de…
Eczacılar da…
Hemşireler de…
Meclis de elbette…
Hele hekim vekiller…
“Hasta Hakları Yasası”nı istermiş gibi görünmek ama istememek yeter…
Sanki böyle bir itiraf hiç olmamış gibi!
Yeni hafta başlarken Meclis’in ilk gününde hayal kırıklığı yaşadım…
Şunu bekliyordum.
“Önce bir meseleyi temize havale edelim” diyecek Meclis.
İlk gündem bu olacak…
Hatta Meclis Başkanı da bunun için söz alacak.
“Bir milletvekili, sahta diploma aldığını itiraf etti. Kıbrıs Sağlık ve Toplum Bilimleri Üniversitesi'ne hiç gitmeden, dört yıllık eğitim almış gibi lisans diploması aldığını kendisi söyledi. Şu andan itibaren ortada bir iddia değil bir itiraf var. Gereğini yapalım."
Bunu bekledim, yeni haftanın ilk Meclis oturumundan…
Böyle başlamadı Meclis!
Sanki böyle bir itiraf hiç olmamış gibi açıldı, Kıbrıs meselesi konuşuldu, yasa önerileri anlatıldı.
Meclis’in hükümeti ve muhalefeti ile bir sahtekârlığı böylesine normalleştirmesi üzücü…