Yapıcıların Reddettiği

Yapıcıların Reddettiği


Rıdvan Arifoğlu
rarifoglu@yahoo.com

 

Hırsıza bile "hoşgeldin" diyebilecek güzellikte, sade bir kapının önünden geçerken atıl bir bisiklete gözüm ilişti. Bizim Throwaway (erkek) de çeşitli dönemlerde atıl kalma korkusuyla yaşamıştır, o yüzden böyle şeylere meraklı sayılır. Bir konuşma balonu olsaydı herhalde hep aşk peşinde koşan şu Ally McBeal gibi gerçek ve mecazi tüm hakimlere bağırırdı: "Ibcegşın! Ibcegşın! Ibcegşın!" Ben de itiraz ediyorum; insan bu kadar da buruşturulup atılmaz.

Asfaltta her zamanki gibi bir throwaway var (bir el ilanı, buruşturulup atılmış). Yağmur yok. İnsan bir yere kadar dayanır! Vurgu "bir"e! R. T. Erdoğan herkesin hayatına karışa karışa iş çığrından çıktı. Gün gelir Daracık Sokakta Yare Kavuştum türküsünden de huy kapar, onu da yasaklar. Bu iktidarın bu kadar uzun sürmesinin yegâne sebebi elbette ekonomi değil… İşlerine gelince, "Ne yapalım halk böyle istiyor"ların arkasına çok saklandılar.

Önümüzde tavşan-atlet gibi koşan bir köpek var şimdi. Lepus Cyprius (yaban tavşanı). Haggaten çok hızlı. Ona bir türlü yetişemiyoruz. Kopup gidiyor. Bir an durup geriye doğru dönerek tekrar koşmaya başladı. Amok koşucusu olsa bıçağı çekip saplayabilirdi. Onun gördüğünü biz göremedik. Daha çok kedilerde olan delirium hali gibi bir hal var hayvancağızda. Sonra da peşimizden koşmaya başladı. Can tehlikedeyse insan canlanır. Bölgeden hızla uzaklaşıyoruz.

Kırık kaldırım taşlarına bakarken Eski Ahit'teki o cümleler geldi aklıma: Yapıcıların reddettiği taş köşe taşı oldu (ya da kilit taşı oldu). İncil'de de bunun bir başka şekli var, "Ayaklar baş olacak," diye. Kuran'da tersi yazıyor, yani ayaklar ayak olarak, başlar baş olarak kalacak. Keşke her şey bu kadar basit olsaydı. R. T. Erdoğan ayakların baş olmayacağını söylerken dindar seçmenin çok hoşuna gidecek şeyleri de söylemiş oluyor. Bundan aldığı gazla insanları "çapulcular" diye aşağılamıştı. Çapulcular ona göre hep ayak olarak kalacak kalabalıktı. Ayak takımı. Kuran'a yaptığı bu tip göndermelere o kadar büyük anlamlar yüklemeye kalktı ki bir kısım dindar seçmenin de canına tak etti. Önümüzdeki seçimler tuhaf bir maç gibi oldu şimdiden.

İlk kez hem Kıbrıs için hem Türkiye için aynı maçı izleyecekmişim gibi bir his oluşuyor içimde. Ulysses'teki şu içinden çıkılmaz maç: All Ireland against Rest of Ireland. Tüm İrlanda'ya karşı İrlanda'nın Kalanı. Kramer Kramer'e karşı. Tüm Kıbrıs'a karşı Kıbrıs'ın Kalanı. Bizim eski mahalle maçları gibi… Toplanıp Lefkoşa'nın merkezine yakın mahallelere gidip maç yapardık, onlar da bize gelirdi, ama takımdan takıma oyuncu geçişleri her zaman mümkündü. O yüzden mahalle maçı gibi de değildi. Mahalle baskısı topu topu kaleye kimin geçeceğiyle ilgiliydi. Zaten kaleye geçen de bir süre sonra sıkılır, içeriye girer, "gole yönelik bir futbol" oynamaya başlardı. O zamanlar Lefkoşa'nın merkezine yakın olmayan kaleler gerçek kaleler gibi taştan yapılırdı.

Bob Marley dinleyenler belki hatırlar. Corner Stone diye bir şarkısı vardır, ben sevmem bu şarkıyı. Şöyle der: "The stone that the builder refuse / will always be the head cornerstone (…) // You're a builder baby / Here i am a stone (…)" Bu şarkıyı yeni farketmedim, ama ilk Bob Marley dinlemeye başladığımda ilgimi hiç çekmemişti. Tevrat'ı 13 yıl önce bu kez bir Throw-at olarak okuyunca, yani atıl vaziyetteyken ve canlanmaya çalışırken okuyunca, "Hah, demek buymuş!" dedim. Şimdi bu din propagandası mıdır? Yani Mistır Bobby, "Ulen ben bunlara aşk-meşk ayağına dayarım Museviliği, dayarım Hristiyanlığı, ruhları bile duymaz şerefsizim. Sonra da gelsin misyonerlik maaşları, köşeyi Corner Stone'un oralardan dönerim," diye düşünerek mi yapmış şarkıyı? Elbette "Ibcegşın! sayın hakim! Ibcegşın!" Peki R. T. Erdoğan ve diğerlerinin böyle saf bir mantıkla yola çıktıklarına artık kim inanır?

Yine çok yönlü okumalara devam edelim. Geçişimler, psikolojiler, diplerden gelen tuhaf döngülü sular, tuhaf maçlar ve tuhaf günlerden geçerek sunulmuş çeşitli çiçekler… "Nâzım Hikmet ortaya çıkmasaydı Türkiye'nin en büyük komünisti Necip Fazıl olurdu." Can Yücel'in bir toplantıda Necip Fazıl'ın Nâzım'la kıyaslanarak övülmesinden rahatsızlık duyup söylediği bu söz evrensel psikoloji diye bir şey varsa bu psikolojinin giriş dersi olarak okutulabilir. Siz bunları iyisi mi buradan okuyun, Türkiye'deki edebiyatçılarda bu konuları bulamazsınız. Bu taş burada (ve şurada), olduğu yerde yazılır. Laf sallayıp kaçmak yok. Dinlerde de böyledir. İncil gelir, der ki, aile kurmamak daha iyidir (eğer nefsini koruyacaksan). Kuran da der ki, aile kuracaksınız! Nefsini koruyamayan Museviler'i, Hristiyanlar'ı gördükçe kökten çözüm getiriyor gibi görünüyor. Esasen bir konum alma meselesi, bir iktidar savaşı… Yanlış veya doğru, ille de tersini söylemek, tersini yapmak… Buna özgürlük değil iktidar savaşı denir. O yüzden bunları gören Can Yücel'lerin şiiri hep diri kalır.

Throwaway, atıl! Atgitsin, atıl!

Şimdi Psycho filmindeki o tiz ve ısrarlı kemanlar geliyor kulaklarımıza, tacizkâr viyolonsel! Köpek peşimizden mi geliyor ne! Up! Up! Throwaway uploaded. Double up! Bir jokey gibi cenin po'isyonu aldım. Fotoğrafımı çeker gibi yapan bir çocuk.

"Galiba yaradılışında öğretmenlik yok senin," demişti Mr Deasy. Öğrenmek var ama hep. Filiz Naldöven'in geçen yıl çıkmış yeni kitabından dizeler geliyor aklıma. 14 yıl öğretmenlik ve 14 yıl öğrencilikten sonra. Bazı kitapları okumaya korkarsın. Ben de Hafızalı Doku'yu okumaya korkmuştum ilk başta. Okudukça korkumu attım. İşte bir şair, her kitabında! Yapıcıların reddettiği ama köşeye kurulmak da istemeyen bir taş, The Rock. Cebelitarık kayalığı bir uçta, Kıbrıs diğer uçta. Khora Yayınları'ndan çıktı.

"duvarı incitebiliyor yüzüm."

Throwaway, Lambaya Püf De! Hoh deme püf de!

Usta kilit taşını kapı süslemesine koyarken güzel bir kız geçiyor, ve kız orada gölgelerde kendini görüyor. Niğde Alaeddin Camii'nde bu usta duyduğu aşkı taşlara söyletiyor. Sırf bir İngiliz tarihçi yazdı diye gittim: Burada Alaeddin veya Sungurbey camilerinde çalışan Ermeni ustalar Kıbrıs'ta, Mağusa'da da çalışmış olabilirler. Taşın cinsi de işleniş şekli de çok benziyor. Benim aklıma hemen gene olabilecek filmler geldi.

Ben bu taşlara aslında "kilit taşı" da derim "kilitli taş" da. Ermeni-Rum yapılarından sökülüp çalındıktan sonra okul veya cami yapılması fark etmiyor. Herşeyimizi doğadan alacağız, ama görgüsüzce tüketmekten vazgeçtiğimizde dağlarımız kurtulacak, yoksa taş değil toprak, toprak değil demir fazlaca tüketilir, gene doğa öldürülür. Kanada'da aktivist bir grup varmış. İnşaatlar için kazılan toprağın içinde yaşayan solucanların ve diğer canlıların yaşamlarını korumaya çalışıyorlar. Yapabiliyorlar mı? "Avaracı popaz dirileri gömer," demenin anlamı yok. Oradan elbet başka bir düşünce çıkar. Yapının temelini yaşamla ilgili bir temele oturtmaya çalışıyorlar belki de. Apartmanlaşmaya bir de bu yönden bakalım, tabii gene bir kişinin 5 tane evi varken diğerinin kirasını ödeyemediği dengesiz bir sistem içinden değil.

Ne o, kalktınız mı erken erken? Daha Atgitsin'le nereye uğrayacağımızı anlatacaktık. Daha metal keratayı alıp nasıl kaybettiğimizi yazacaktık. Daha karpuzu keseceğidik.

Dergiler Haberleri