Demokratik bir kültür içinde yetişmediğimiz için başkalarının bize benzemeyen düşünceleriyle nasıl başa çıkacağımızı bilemiyoruz. Herkes bizim gibi düşünmek zorunda sanki. Farklı düşünüyorsa bizden değil, hatta hasmımız. Herhangi bir konuda bizden farklı düşünenlere tahammül edemiyoruz. Gerçeğin sahibi biziz ya bizden farklı düşünene parmak sallıyoruz hemen. Karşımızdakiler de öyle davranıyorlar zaten. Onlar gibi düşünmediğimiz için bizi düşman ilen etmişler çoktan.
Tamamen farklı bir paradigmaya ait düşünceler değil sözünü ettiğim – ki orada bile şeytanlaştırmayıp tartışsak belki birbirimizin görüşleri üzerinde etkili olabileceğiz.
Samimiyetle ortaya konan, kendi iç tutarlılığı bulunan görüşler benim kast ettiğim. Neden tartışılmasın, karşıdaki neden hemen markalanıp bir kenara itilsin. Aslında onları dinlememiş olma olasılığımız da oldukça yüksek. Tetiği çeken ilk cümle ile hemen verivermişiz puanımızı. Onlar konuşurken işitmiyoruz zaten. Boşlukları doldurup kendi cümlelerimizi atfediyoruz. Çoğu zaman söylediklerini yanlış anlıyoruz. Hele karşımızdakinin bir ifade sorunu varsa daha da çetrefilleşiyor durum.
Bilgilerimizin çoğu yanlış zaten. Aslında hiç de söylendiği gibi değil durum. Pek çok ayrıntı var ve bir dinlesek ikna olmamız bile mümkün. Karşımızdakini markalayıp karalamasak, usul usul eleştirimizi söylesek onların fikrini değiştirebileceğiz belki de. Vaktimiz yok durup düşünmeye ve de “ince şeyleri anlamaya” Hemen yaylım ateşine başlıyoruz. Aslında gizli bir haz var bu intikam modunda. Dünya kötü ya bağırmak istiyoruz. Bu şiddet iyi geliyor içimizdeki ateşe. Çözemediğimiz sorunlarımızı şiddetli bir rüzgâra dönüştürüp ortalığa savuruyoruz. “Hainler, alçaklar” bu sıfatların kolaycılığı iyi geliyor bize.
İçimizde bir yargıç var. Hemen kalemi kırıveriyor. Ruhumuzda hayata ve bizden farklı olan herkese karşı bir hınç var. Özellikle bize daha yakın olanlarla derdimiz. Uzak mesafeler umurumuzda değil de bu kadar yakınken neden aynı yerde değiliz. Neden aynen bizler gibi düşünmüyor bu reziller. İçimizde büyük bir öfke var. Bir şeyler kırıp dökmek ve rahatlamak istiyoruz. Gerçek kötülerle, gerçek kötülükle uğraşmaktansa yanımızda olanlarla, bir zamanlar birlikte hareket ettiklerimizle uğraşmak daha kolay geliyor. Başarısızlıklarımız için günah keçileri bulmak rahatlatıyor bizi.
Biraz yavaşlayıp düşünsek, kutsallaştırdığımız kavramlardan azat etsek kendimizi dünya daha iyi bir yer olacak oysa… Aslında öyle çok fazla düşmanımız filan yok da ayırdında değiliz bunun. Farklı cümlelerle aynı şeyleri söylüyoruz kimileriyle.
Bağışlanmaz ve tartışılmaz olan ırkçılık ve insanların ölümüne neden olan düşüncelerdir yalnızca. Kandırılmış, aldatılmış insanlarla dolu dünya. Kendi çıkarına olanın aleyhine çalışan insanlarla. Söyledikleriyle dehşete kapılıyoruz ama başka bir şey öğretilmemiş ki onlara.
Dinlemeyi ama doğru dinlemeyi, karşıdakinin farklılıklarına saygı göstermeyi, sorgulamayı ama kendi kendini bile sorgulamayı öğretebilsek insanlığa… Çok şey değişirdi hem de çok.
Demokrasi bir kültürdür. Çoğunluğun sandıkta azınlığın canına okuması değil onun haklarını gözetmesidir.
En başta politikacıların yürüttüğü bu kavga dili toplumun her alanına sirayet ediyor. Suçlamak, yok saymak, yargılamak, komplo ile alt etmeye çalışmak... Hepimiz bir sözcükler savaşının içinde yaralı, yorgun dolanmaktayız. Yazık değil mi?