Erdoğan faizle oynamaya devam ediyor. Erdoğan faizle oynadıkça döviz de rekor üstüne rekor kırıyor. Dövizin artmasıyla beraber bütün ithalatını dövizle yapan KKTC’de iğneden ipliğe tüm ürünler zamlanıyor. Bunun sonucunda da alım gücü hızla düşüyor.
TC Merkez Bankası’nın bu koşullarda bile dün yeniden bir puanlık faiz indirimiyle dolar 16 TL’ye, Euro 18 TL’ye, Sterlin de 21 TL’ye dayandı.
Eylül 2021’de 11.5 TL civarında olan sterlin bugün 21 TL’dir. Neredeyse 2’ye katlanmıştır. Bunun anlamı dövizle ithalata dayalı bu ülkedeki yaşamın 2 kat pahalılanmasıdır. Daha açık ifadeyle alım gücünün yarı yarıya azalmasıdır.
Bu şartlarda geçim sıkıntısı sadece asgari ücretle yaşayanları değil, bu ülkede yaşayan hemen herkesi sardı.
Bu koşullarda zaten geçim zorluğu yaşayan alt sınıflar sürünüyor. Ama bu ülkede bugüne kadar dengeleri koruyan memur, öğretmen, serbest meslek sahibi, küçük esnaf ve zanaatkarlar, özetle orta sınıf tamamen yok oldu.
Pandemi krizi nedeniyle zaten zorda olan ülke ekonomisi, döviz krizi nedeniyle çöktü.
Eylül’den itibaren yaşanmaya başlayan ve çok kısa sürede derinleşen döviz krizinin asıl etkileri önümüzdeki yıl yaşanacak. Şimdi daha yeni olduğu için bir kısım insan elindeki birikimleriyle krizin etkilerini kendince minimuma indirmeye çalışıyor.
İnsanların elinde, avucunda birşey kalmayınca ne yapacak?
Bu nedenle krizin etkilerini asıl o zaman hissedeceğiz.
Pandemi krizi bütün ülkeleri vurdu. Ülke ekonomileri zor günler yaşadı. Hala da yaşıyor. Her ülke kendince birtakım önlemler alarak kendi halkını korumaya, krizin etkilerini azaltmaya çalıştı.
Kimi ülkeler bunda başarılı oldu, kendi halkını korudu. Kimileri daha az başarılı oldu, kendi halkının az etkilenmesini sağladı. Bizim gibi ülkelerse bu krizi iliklerimize kadar yaşadık, yaşıyoruz.
KKTC halkı Mart 2020’de başlayan pandemi ile birlikte kaderine terkedildi. Ülkeyi yönetenler her konuda acizdir.
Pandemi krizi karşısında “ne yapalım bizden kaynaklanan bir durum yok, biz elimizden geleni yapıyoruz” demektedirler.
Döviz krizi karşısında yine aynı nakaratı tekrarlıyorlar.
Öyleyse bu halk soruyor “madem eliniden birşey gelmiyor neden o koltuklarda oturmaya devam ediyorsunuz, neden bizden yeniden size oy vermemizi istiyorsunuz”?
Bu yapı sürdürülemez. Bu koşullarda bunun gerekliliğini sanırım artık herkes anlamıştır. Devlet yalnızca kendi çalışanlarının ve emeklilerinin maaşlarını ödeyerek görevini yapmış sayılmaz.
Devlet olmak, halktan topladığınız vergileri en verimli biçimde kullanarak halkın refah ve mutlu bir yaşam sürmesi için halka hizmet etmektir.
Sağlık, eğitim, ulaşım, haberleşme gibi halkın temel gereksinimlerini karşılamaktır. Halkın bu hizmetleri çağdaş dünya standartlarında almasını sağlamaktır.
Halkın ülkeyi yönetenlerden beklediği yalnızca budur.
Egemen eşit devlet isteyenlerin önce devlet olmanın gereklerini yerine getirmesi gerekir.
Herşeyi kendi deyimleriyle anavatandan bekleyen zihniyetten elbette bunları bekleyemeyiz. Ama birşeyi hatırlatmakta fayda var. TL’nin döviz karşısında erimesiyle beraber Kıbrıs Türk toplumu da erimektedir.
Bugün iş bulmak için güneye çalışmaya koşan gençlerimiz giderek ülkesinden kopacaktır.
Yarattığınız düzenle öğünebilirsiniz. Ama bu düzen bu adanın gerçek sahiplerinden biri olan Kıbrıslı Türkleri yok oluşa sürüklemektedir.