“Yargının yıpranmaması çok önemli”

Meclis Başkan Yardımcısı Fazilet Özdenefe, bir hukukçu olarak, Yüksek Adliye Kurulu'nun gizli oyla karar almasının, şeffaf olmamasının, kararların gerekçeli olmamasının ve kararlara itiraz müessesesinin olmamasının kabul edilebilir olmadığını söyledi.

▶ “Yüksek Adliye Kurulu yargıç atama, terfi ve disiplin işleriyle alakalı olarak sorumludur. Günümüzde Yüksek Adliye Kurulu’nun hala gizli oyla karar alması, şeffaf olmaması, kararların gerekçeli olmaması ve itiraz müessesesinin olmaması kabul edilebilir değildir”

▶ “Yargının yıpranmaması bizim için çok önemlidir. Yüksek Adliye Kurulu’nun, Barolar Birliği ve tüm paydaşlarla en kısa zamanda bir masa etrafına oturup sorun tespiti yapması ve sıkıntıları ortadan kaldıracak bir düzenleme üzerinde çalışması yönünde, hukukçu bir milletvekili olarak geçmişte çok çağrı yaptım”

Ödül AŞIK ÜLKER

Meclis Başkan Yardımcısı, CTP Milletvekili Fazilet Özdenefe, bir hukukçu olarak, Yüksek Adliye Kurulu'nun gizli oyla karar almasının, şeffaf olmamasının, kararların gerekçeli olmamasının ve kararlara itiraz müessesesinin olmamasının kabul edilebilir olmadığını söyledi.

Özdenefe, 1985 yılından kalan Yüksek Adliye Kurulu Yasası’nın güncelliğini yitirdiğini ve çağın ihtiyaçlarına cevap vermediğini belirterek, Yüksek Adliye Kurulu’nun, Barolar Birliği ve tüm paydaşlarla en kısa zamanda bir masa etrafına oturup sorun tespiti yapması ve sıkıntıları ortadan kaldıracak bir düzenleme üzerinde çalışması yönünde çağrı yaptı.

“Yargının yıpranmaması bizim için çok önemlidir” diyen Özdenefe, “Gerek idari kararlar, gerekse de yargısal tüm kararlar gerekçeli olmak zorundayken bugünkü işleyişin aynen devam etmesinde ısrarcı olmak anlaşılabilir değildir. Bunu yargıya ve hukukun üstünlüğüne duyduğum saygı ve hassasiyetle söylüyorum. Gerekli çalışmaları yaparlarsa, Cumhuriyet Meclisi geçmişte olduğu gibi üzerine düşeni muhakkak ki yine yerine getirecektir” diye konuştu.

 “Meclis başkanlığı kolektif bir katılımla meclisi yönetmelidir”

Soru: Genel kurullar bu dönemde çok geç açıldı. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Özdenefe: 2013 yılından beridir Cumhuriyet Meclisi’ndeyim. Birçok dönemde, meclis tam zamanında başlamamış olabilir ama ilk defa bu dönemde, öğleden sonraya kadar sarkan, ne vakit açılacağı belli olmayan, iktidar vekillerinin meclise çok zor geldiği, getirtildiği süreçlerden geçiyoruz. Bu, meclis genel kurulunun çalışma ritmini olumsuz yönde etkiliyor. Maalesef divan arzu ettiğimiz şekilde toplanamıyor, ya divana çağrılar yapılmıyor ya da yapılan çağrılar sadece yurtdışı ziyaretlerinin onayıyla ilgili oluyor. Genel kurulun geç toplanma konusunu divanda gündeme getirdik. Sayın Zorlu Töre’den, Sayın Başbakanla görüşmesini ve meclisin açılma saatlerine riayet edilmesi konusunda daha etkin bir rol almasını talep ettik. Geçmiş dönemlerle kıyaslanamayacak kadar gayri ciddi bir genel kurul çalışma düzeni içerisindeyiz maalesef. Zorlu Bey’in divandaki hiç bir arkadaşımızla yeterli istişare içerisinde olduğunu düşünmüyorum. Meclis başkanlığı kolektif bir katılımla meclisi yönetmelidir, “ ben yaptım, olur” mantığıyla değil. Meclis Başkanı ne bakan, ne de başbakandır. Meclis Başkanı, bütün siyasal partilere eşit mesafede ve Meclis İç Tüzüğü’ne uygun olarak meclisin verimli bir şekilde çalışmasını sağlamakla yükümlüdür. Sadece milletvekillerinin değil, meclis personelinin de verimli bir şekilde ve huzurlu bir ortamda çalışabilmesinin sağlanması gerekmektedir. Mevcut başkanın öncelikleri arasında bu asli konuların olmadığını uzun bir süredir üzülerek gözlemlemekteyim. Meclis içerisindeki çalışma huzuru maalesef son birkaç yılda ciddi şekilde olumsuz yönde etkilenmiştir. Meclis başkanlığı sadece açılışlarda ve törenlerde temsil edilen bir makam değildir, olmamalıdır.

“Zorlu Bey, bugüne kadarki teamüllerden çok farklı bir çalışma ağı kurdu”

Zorlu Bey bugüne kadarki teamüllerden çok farklı bir çalışma ağı kurdu, sorduğumuz sorulara sağlıklı cevaplar alamıyoruz, şeffaf ve hesap verebilir bir ortam kalmamıştır. Ben, Meclis Başkan Yardımcısı olarak, birçok konuyu dışa yansıtmadan, kendi bünyemizde çözmeye çalışıyorum. Çünkü meclisin itibarının ve güvenilirliğinin demokrasinin işleyişi açısından önemli olduğunu düşünüyorum. Meclisin itibarının ve güvenilirliğinin zedelenmesi bütün siyasal partileri ve tüm milletvekillerini etkiler. Sadece bugünü değil, yarını da etkiler.

“Sağlıklı denetleme yapılamıyor”

Soru: Denetim günlerinde meclisin boş olmasına da tepkiler geliyor...

Özdenefe: Avrupa ülkeleri dahil, dünyanın bir çok parlamentosunda her zaman tüm vekiller ve bakanlar aynı anda salonda olamayabilir. Ama denetleme gününde ilgili bakanların mutlaka salonda olması gerekir. İç tüzüğümüze göre, milletvekilleri hangi konuyla ilgili konuşma yapacağını önceden bildirir. Konu başlığı net ve açık olan güncel konuşmalarla alakalı olarak dahi ilgili bakanların salonda bulunmaması, “nöbetçi bakan” niyetine kalan bir bakanın her konuda bilebildiği kadarıyla cevap vermeye çalışması neticesinde sağlıklı denetleme yapılamıyor. Tabii ki, her şeye rağmen, vekillerin gündeme aldığı konuların denetleme günleri halkın bilgisine gelmesi, kamuoyu oluşturma ve iktidarın hatadan dönmesi veya doğru adımları atması açısından önemli ve gereklidir. Ancak ilgili bakanların konulara cevap vermemesi “hesap verilemeyen bir durum var” algısı yaratıyor, hesap verilebilecek bir durum varsa da, o bakanın cevap hak ve sorumluluğunu kullanmaması halkın doğru bilgilendirilmemesi sonucunu doğuruyor. Sonuçta bu döngü, halkın hükümete, ülkenin yönetimine olan ve genel olarak da meclise olan inancını azaltıyor. Halbuki meclis, demokrasinin evidir ve seçilenlerin buna göre hareket etmesi gerekmektedir.

“Yanıt vermeme bir alışkanlığa dönüşmüştür”

Soru: Hükümetin, sorulan yazılı ve sözlü sorulara yanıt vermediğini görüyoruz. Kaç sorunun kaçına yanıt alınabildi?

Özdenefe: Yanıt vermeme bir alışkanlığa dönüşmüştür. 10’uncu dönem üçüncü yasama yılında 15 yazılı sorunun sadece 4’üne yanıt verilirken, 2 sözlü sorunun hiç birine hükümetten yanıt alınamadı. Yazılı sorular, Başbakanlık’a gönderildiği tarihten başlayarak en geç 30 gün içinde yanıtlanmalıdır. Bu süre içinde yanıtlanmayan yazılı sorular, sözlü soruya çevrilir ve sürenin sona erdiği tarihten sonraki birleşimde başbakan veya ilgili bakan tarafından yanıtlanmalıdır ama hükümet buna uymuyor. 10’uncu dönem birinci yasama yılında 9 yazılı sorunun 5’i yanıtlanırken, 10’uncu dönem ikinci yasama yılında da 19 yazılı sorunun 11’i yanıtlandı.  

“Kamusal hafıza ortadan kalktı”

Soru: Yenidüzen Gazetesi’ne Kasım 2023’te verdiğiniz bir röportajda, UBP’nin Başbakanlığı’ndaki 4.5 yıllık sürede, Mayıs 2019’dan sonra en az 288 üst düzey atama yapıldığını söylemiştiniz ancak bu sizin hesapladığınız bir sayıydı. Bu konuda resmi veri elde edebildiniz mi?

Özdenefe: Üstel döneminde 95 kişi görevden alındı ve 122 yeni atama yapıldı. Mayıs 2019’dan bugüne de 255 kişi görevden alındı ve 312 yeni atama yapıldı. Bu konuda yazılı soru sormama rağmen herhangi bir cevap alamadım.
Aynı partilerin iktidar döneminde o kadar çok görevden alma ve atama yapıldı ki, kamusal hafıza ortadan kalktı, kritik makamlara işinin ehli, liyakat sahibi insanların yerine partizanca atamalar yapıldı.
 
Soru: Mal bildirimi konusu bu dönemde çok gündeme geldi ama meclis mal bildirimlerini bazı vekillerden alamadı. Bu konuda durum nedir?

Özdenefe: Bu yıl, yolsuzluklar önemli bir gündem oldu. Halk arasında “nereden buldun yasası” olarak ifade edilen yasa çalışmasında dörtlü koalisyon hükümetinde son aşamaya gelinmişti, ama o günlerde hükümet bozulduğu için bu yasa geçemedi. Ondan sonra da, hiçbir zaman gündeme alınmadı. Ancak mevcut Mal Bildiriminde Bulunulması Yasası’na göre de yapılabilecekler var. Ben, aylar önce, Mal Bildirimi Yasası’nı inceleyip divandan bu konuyla ilgili toplantı talep ettim. Benim bu talebim Meclis Başkanı tarafından gündeme alınmadı.
Mevcut yasaya göre, mecliste görev yapacak tüm milletvekillerinden, seçimin kesinleştiği tarihten itibaren iki ay içerisinde mal bildirimleri istenir. Yeni parlamentoda görev yapmayacak eski milletvekillerinden de bir ay içerisinde mal bildirimleri istenir. Ayrıca milletvekilleri, mal varlıklarında önemli bir değişiklik olduğunda, bir ay içerisinde bunu beyan etmek zorundadır. Ama bunlar elbette kapalı zarflarda verilir ve sonuçta meclis, kimin mal varlığında ciddi bir değişiklik olduğunu resen bilemez. Ancak bir duyum alınması üzerine, ki bu kısa bir süre önce yaşandı, yasanın 14’üncü maddesi gereği, ilgili milletvekiline yazılı ihtarda bulunulması, 30 gün içinde mal beyanını vermesinin istemesi, vermezse Başsavcılık’a bildirimde bulunulması gerekir.
Yasadaki düzenlemeye göre, milletvekillerinden alınan mal bildirimleri, Meclis Başkanlığı tarafından oluşturulan birim tarafından, gizliliği korunacak şekilde karşılaştırılır ve yapılan karşılaştırma sonucunda gerçeğe aykırı bildirimde bulundukları veya haksız mal edindikleri veya mal gizledikleri anlaşılanlar hakkında Basavcılık’a suç duyurusunda bulunulur.
Yasayı bir hukukçu olarak değerlendirdiğimde, öncelikle Meclis Başkanlığı bünyesinde böyle bir birim oluşturulması gerektiğini düşünüyorum. Bunu ilettim, ama gündeme alınmadı. Bu birimin, yasa gereği mal bildiriminde bulunması gereken herkesin mal bildirimini kontrol etmesi lazım. Vermeyenlere yazılı ihtar göndermesi, zamanında göndermeyle ilgili de gerekli işlemleri yapması lazım. Elbette bütün bunlar, gizlilik ilkesine bağlı kalınarak yapılmalıdır. Ayrıca, yeni ve eski beyanlar kıyaslanmalıdır. Mevzuata göre, yapılan mukayese sonucunda, şüpheli bir durum veyahut yasa dışı mal edinme, mal gizleme gibi bir durum tespit edilirse de, yine Başsavcılık’a bildirim yapılması gerekir.
 
Soru: Makam arabalarına sivil plaka takılıp kullanılması konusu da konuşuluyor...
Özdenefe:
Bunu hem etik olarak doğru bulmuyorum, hem de mevzuata aykırıdır. Konuyu geçmişte sorguladığımız zaman “Halkımız makam araçlarını görünce rahatsız oluyor”dendi. Halkın rahatsız olması, bu araçların amacı dışında kullanılmamasını gerektirir, plakalarının sivil numaraları ile değiştirilmesini ve aynı şekilde devam edilmesini değil. Ben geçmişte bu uyarıları yaptım ama ne kadar uyulduğu artık halkımızın takdirindedir.

“‘Yüce meclis’ demek yeterli değil, gereğini yerine getirmek lazım”

Soru: Meclis Başkanı Zorlu Töre’nin yurtdışı ziyaretleri, Cumhurbaşkanı ile aynı anda yurtdışında olması konusuna da dikkat çekiyorsunuz...
Özdenefe:
Anayasaya ve geçen sene Başsavcılık’tan alınan hukuki görüşe göre, Meclis Başkanı ile Cumhurbaşkanı aynı andan yurtdışında olmamalıdır. Çünkü Anayasa, cumhurbaşkanına vekalet görevini bir tek meclis başkanına verir. Ben meclis başkanının vekiliyim. Ben de yoksam, Meclis İç Tüzüğü bana, en yaşlı milletvekilinden başlamak üzere vekalet verme yetkisi verir. Cumhurbaşkanının vekaleti bana verilemez. Bu kriz geçtiğimiz sene yaşanmış olmasına, bununla ilgili Cumhurbaşkanı Başsavcılık’tan görüş istemesine ve bunu kendi web sitesinde yayınlamasına rağmen, daha birkaç ay önce yine aynı durum yaşandı. “Yüce meclis” demek yeterli değil, gereğini yerine getirmek lazım.
 

“Yargının yıpranmaması çok önemlidir”

Soru: Kuvvetler ayrılığı sistemindeki yasama, yürütme konusunda durumu değerlendirdiniz. Bir hukukçu olarak yargının durumuyla ilgili düşünceniz nedir?
Özdenefe:
Yürütmede ve meclisin kendi içinde kaynaklanan sıkıntılardan yasama elbette olumsuz yönde etkiliyor. Bu, hem işleyiş açısından, hem de halk nezdindeki algı açısından böyle. Yargımız ise her zaman olduğu gibi hala daha halkın gözünde çok daha iyi bir konumdadır ve bunun böyle kalması bizler için çok önemlidir. Tam da bu noktada, yargıç atamaları ve meslekte ilerlemeleriyle ilgili alınan kararların son dönemlerde gittikçe yükselen bir sesle ve artık medyada, köşe yazılarında eleştirilir noktaya gelmesinden üzüntü duymaktayım. “Yazılmamalıdır, eleştirilmemelidir ” anlamında söylemiyorum elbette. Bu algının oluşması ve bu eleştirilerin yapılmak durumunda kalınmasından dolayı üzgünüm. Kanaatimce bu sorunların temel kaynağı, 1985 yılından kalan Yüksek Adliye Kurulu Yasası’nın güncelliğini yitirmesi ve çağımızın ihtiyaçlarına cevap vermemesidir. Yüksek Adliye Kurulu yargıç atama, terfi ve disiplin işleriyle alakalı olarak sorumludur. Günümüzde Yüksek Adliye Kurulu’nun hala gizli oyla karar alması, şeffaf olmaması, kararların gerekçeli olmaması ve itiraz müessesesinin olmaması kabul edilebilir değildir. Bu, uzun bir süredir yargıçlar ve avukatlar arasında huzursuzluk yaratıyordu ama son zamanlarda çok daha yüksek sesle gündeme gelmesi, sıkıntıları samimiyetle masaya yatırıp çözmemiz gerektiği yönünde önemli bir uyarıdır. Yargının yıpranmaması bizim için çok önemlidir. Yüksek Adliye Kurulu’nun, Barolar Birliği ve tüm paydaşlarla en kısa zamanda bir masa etrafına oturup sorun tespiti yapması ve sıkıntıları ortadan kaldıracak bir düzenleme üzerinde çalışması yönünde, hukukçu bir milletvekili olarak geçmişte çok çağrı yaptım, bugün buradan da bu çağrımı tekrarlıyorum. Gerek idari kararlar, gerekse de yargısal tüm kararlar gerekçeli olmak zorundayken bugünkü işleyişin aynen devam etmesinde ısrarcı olmak anlaşılabilir değildir. Bunu yargıya ve hukukun üstünlüğüne duyduğum saygı ve hassasiyetle söylüyorum. Gerekli çalışmaları yaparlarsa, Cumhuriyet Meclisi geçmişte olduğu gibi üzerine düşeni muhakkak ki yine yerine getirecektir.

Röportaj Haberleri