“Devlet olmayınca siyaset çizgi film gibi bir şey oluyor” demişti, Ahmet Altan…
Bunu en iyi yaşayanlardanız.
Bu toprak parçasına bu kadar çok “palavra” çok oluyor bazen…
Ne zaman Türkiye’den bir “baş” gelse ve burada - sözüm ona - bir yöneticiyle baş başa kalsa, yeni bir ikili anlaşma duyuruluyor.
Ne içerik biliyoruz, ne hesap…
Kimse de bilmiyor!
Vekil de bilmiyor, bakan da!
İmzayı atan bile…
Öncesinde hiç gündemde olmayan yeni bir sözleşme, mutabakat zaptı, işbirliği, milletlerarası anlaşma, eylem planı o an ortaya çıkıyor.
Turizmden ekonomiye, sağlıktan eğitime, dinden diplomasiye hiçbir konu önceden tartışılmıyor.
Ne uzmanlarla…
Ne de meslek kuruluşlarıyla…
“Hayırlı, uğurlu olsun” sözleri arasında, “acaba yine ne olmuş” diyen gözlerle bakıyoruz.
Olan oluyor.
Çoğu zaman Türkiye’den gelen başkan, yardımcısı, bakan açıklıyor bu anlaşmaları…
Hatta şirket yöneticileri!
“TC Resmi Gazete”den okuyoruz çoğu zaman…
***
Böylesi bir muamele sonrası yüzlerini güneye dönerek daha yüksek tondan bağırıyorlar: “Eşit egemenlik, uluslararası statü, ayrı devlet.”
Kedinin kirini örtme eylemi gibi bir tavırla toz duman oluyor ortalık…
İç çatışmaları dillerine vuruyor, “Türk”ün ellerinden aldığı ne varsa, “Rum”dan istiyorlar hınçla…
Egemenlik!
Özgürlük!
Saygı!
Eşitlik!
***
Bu plansız, kişiliksiz, umursuz, iradesiz, omurgasız siyaset hepimizin hayatlarını etkiliyor elbette…
Toplumun gözü önünde yaşanan bu garabet, günün sonunda kuralsızlık, başıboşluk, sıradanlık, vasatlık, güvensizlik olarak yansıyor sokağa…
Medeniyetten giderek uzaklaşan ve ilkelleşen hayatlarımızın üzerinden ‘Solo Türk’ jetleri uçuyor, paçalarımızdan kontrolsüz nüfusa yetmeyen kanalizasyon akıyor, elli derece sıcakta ellerimizde yelpaze kabloyla elektrik bekliyoruz.
***
Yarım yamalak bu ülke…
Nereye isterseniz bakınız; nereden ve nasıl isterseniz, hangi gözle, hangi niyetle,…
Yarım yamalak…
Yollar, kentler, insanlar…
Demokrasi, devlet, siyaset yarım yamalak…
Soydaşlık değil yurttaşlık
Hollanda Güvenlik ve Adalet Bakanı Dilan Yeşilgöz, Türk-Kürt asıllı bir göçmen…
Ülkenin en büyük partisi VVD’nin lideri olmak için adaylığını açıkladı.
Başbakan adayı!
Eğer böyle bir sonuç ortaya çıkarsa Avrupa’da bir siyasi mülteci, iltica ettiği ülkeye ilk kez “Başbakan” olacak.
Dilan Yeşilgöz 1977 Ankara doğumlu. Babası Dersim, annesi Karadenizli. Babası Hollanda’ya iltica edince, 7 yaşındaki Dilan ve annesi, Yunan adaları üstünden Hollanda’ya sığındı.
Hem iyi bir eğitim aldı, hem de siyasette adım adım ilerledi.
Soydaşlık değil yurttaşlık hakkının öncü olduğu bir ülkede şimdi Başbakanlığın en güçlü adayı…
***
“Soydaş kalmak mı Yurttaş olmak mı, soru budur?” demişti, Avrupalı parlamenter Niyazi Kızılyürek bir konuşmasında…
“Kıbrıslı Türkler soydaşlıktan yurttaşlığa geçemediler. Bir yanılsama içinde yurttaş olduklarını zannederken, siyasi iradelerinin yavaş yavaş törpülenmeye başladığını gördüler. Sonunda öyle bir noktaya vardılar ki, kendilerini ilgilendiren hiçbir konuda karar alamaz oldular...”
***
Ne ilginç değil mi?
İltica ettiği ülkeyi yönetecek bir Başbakanı olacak, Hollanda’nın… Kıbrıs’ın kuzeyinde, kendi yurdunda mülteci, hiçbir karar alma yetkisi olmayan bir Başbakan’ı tartışırken bizler…
Yeni Kıbrıs’ı inşa etmemiz gereken anlayışın temeli bu olmalı, soydaşlık değil yurttaşlık hakkı…
Hastanelerimizden vazgeçmeyiniz
“Nerede olmak istiyorsunuz ameliyatı” diye sordu doktor…
Özel hastanede daha konforlu olabileceği, ileri teknoloji cihazlarla işlem yapabileceği söylenmişti.
Sonuçta “sır” değil, hekimlerin çoğu hem kamu hastanesinde, hem özelde aynı… Yine sır değil, özelde daha ileri teknolojiler kullanılıyor. Çünkü Maliye “yatırım” değil “maaş” odaklı bütçe hazırlıyor.
***
“Ameliyatın devlet hastanesinde olmasını istiyoruz” dedik.
Evladın burun kemiğinde eğrilik vardı, çocukluğundan itibaren… Hep ağzından nefes almak zorunda kalıyor, uyurken zorlanıyordu. Onsekiz yaşını geçince, cesaret bulduk.
***
Devlet Hastanesi’nde olmak istedik ameliyatımızı, çünkü en güvenli sağlık merkezi olarak burayı görüyorum, onca sistemsizliğe rağmen… Bir de yıllar yılı, çalışıyor, sağlık sigortası ve vergimizi ödüyorsak, hizmet almak hakkımız…
Daha fazla kullanmalı, gündemde tutmalıyız kamusal hastanelerimizi ki güçlensinler. Çok daha fazla deşifre etmeliyiz eksikliklerini, sorunlarını…
***
“Sabah 07:30’da Kulak Burun Boğaz bölümünde olunuz” dediler. Bir gün öncesinde kan testleri, filmler çekiliyor. Dosyalar açılıyor.
Servise geldik sabah… Odalarda pek hasta yoktu. Şaşırdım. “Bayram sonrası doğaldır” demişti hemşireler. O gün, dört ameliyat yapıldı, dört uzman doktor var zaten… Temiz ve tertipli servisler, doktor ve hemşireler ilgili, güler yüzlü… Ameliyat için kimi ilaç ve malzemeleri dışarıdan almamız istendi, panadol dahil… Hastanede malzeme ve ilaç eksikliği olduğu biliniyor zaten. Hasta odalarında kimi eksikler olduğu da malum… İyi gelir sahibi insanlarımızın yapacağı en önemli iyilik bu olur sanırım, her yıl kamu hastanelerinde bir odayı döşetmek…
***
“Ameliyat gerekiyor” seçeneği önünüze geldiğinde sizler de Devlet Hastanesi’ni seçiniz, olabildiğince… Özele dair güzellemeler yapılsa da Devlet Hastanesi’nde ısrar ediniz. O zaman çok daha normalleşecektir sağlık organizasyonu, sağlıkta ticarileşmemin önüne geçilecektir, çok daha etkin…
Hastanelerimize, okullarımıza geri dönmeliyiz… Kendimize dönmeliyiz, yeniden…