Siyaset kurumlarına güven konusu uzun bir süredir tartıştığımız konulardan bir tanesi. Toplumun siyasete ve giderek artan mesafesini ülke koşullarımız bağlamında çeşitli faktörlere bağlıyoruz.
Bunların başında siyasetçi figürünü temsil eden milletvekillerinin farklı siyasi partiler arasındaki hareketi, demokrasinin öznesi olan vatandaşın ve bu bağlamda seçmenin iradesini yerle bir etmesi gelmekte.
Bunun yanında daha güncel olarak siyasi tarihimize "bir siyaset felaketi" olarak geçmiş olan UBP kurultayı; Türkiye hükümetlerinin bugüne kadar siyaset dünyamıza olan müdahaleleri; Kıbrıslı Türk toplumunun kendi yönetim yapısı karşısında “Yardım Heyeti” yapılanması ve müdahalesinden kaynaklanan "haklı ve meşru" rahatsızlık; Kıbrıslı Türk siyasilerinin en genel anlamda yaratmış olduğu olumsuz toplumsal algı ve başarısız icraat deneyleri; Kıbrıs sorunu ve izolasyon altında kalmış olmanın yarattığı özgüvensizlik hali ve bunun sosyo psikolojik sonuçları... daha da artırılabilir.
Aynı zamanda toplumun, "tümü aynı", "hepsi birbirine benzer", "gelen gideni aratır" gibi kısmen haklı genelleştirme ve benzeştirme eğiliminin ardında, siyaset kurumunun toplum ile başarısız iletişim kurması ve seçim öncesi ortaya konan görüş ve programların hayata geçirilme konusunda beceri yetersizliği yatır.
Buraya ister siyasi partilerin objektif analiz ve değerlendirme yapmadan halkı yoksayıcı, aldatıcı program yapmasını koyun, isterseniz gerçeklerden uzak sözde uzman özde çeşitli ülke örneklerini "kopyala yapıştır" yöntemiyle halka sunma akılsızlığını “tek akıl” sunmayı ekleyin...ve bunun adına ne derseniz deyin...
Uzun yıllardır rejimin mal sahibi sağ partilerin yarattığı bu durum bağlamında siyasi partilerin topluma sunduğu programları hayata geçirememesi kabul görür, yaygın bir hal almıştır. Bütünlüklü dönüşüm programlarından yoksun çeşitli başarısızlıklar karşısında toplumun, ailesel, kişisel veya günlük sorunlarını çözmek adına, "aracılık" yapma becerisi yüksek siyasetçi profiline yönelmesi, siyasi erozyonu en üst düzeye çıkarmış ve bu sarmal tüm toplumu kapsamıştır...
Bu dönem hep birlikte bunu kırabiliriz. Bu gidişatı değiştirebilir ve siyasi partiler olarak seçim bildirgesi bağlamında oy almanın karşılığını halka sunabilir, icraatlarını planlayabilir, yapılamayanların ise nedenleriyle birlikte halka aktarılmasını sağlayabiliriz. Bugünün hükümeti bu anlamda bir fırsattır Kıbrıslı Türk toplumu için.
"Ben yaptım olur" değil, toplumsal paydaşlarla birlikte sorunların üzerine gider, sorunların çözümünde paydaşları da her bakımdan ortak yapar, daha kollektif bir düşünce ve uygulama üzerinden, gerçekleri sarsmadan, hayale kapılmadan yol alabiliriz.
Bunun için, subjektif değerlendirmelerden çıkmak ve toplumu bilimsel çalışmalarla okumak, öncelikleri ona göre saptamak, kişisel hırslardan ve arzulardan arınarak hareket etmek gerekiyor.
CTP BG - DP UG hükümet protokolu bu anlamda, şu anki hükmetin denetlenmesi açısından, denetlenip cesaretlendirilmesi açısından önemli bir belge. Ancak sadece bu değil, CTP-BG web sitesinde bulabileceğiniz, Toplumsal ve Ekonomik Vizyon da göz önüne ele alınması gereken bir belge. Yoksa sadece hükümete gelmek değil mesele..O kolay iş...
Söz verdiklerimiz ve belgelerimizdir bize “yarın” sorulacak olan. Ben diyorum ki yarın sorulmasın, hepimiz hükümetin başarılı olması için “bugün”, o belgeleri yeniden açalım ve bu çerçevede hükümetimizi cesaretlendirelim...Destek olalım.
Siyasete güven kazandırmak böyle olur...