Ada’nın kuzeyinde yaratılan, desteklenen, korunan arka bahçe siyasetinin kokusu güz rüzgarlarıyla birlikte “anakara”ya ulaşıyor.
Bağırıyorlar ama kendi rollerini hiç sorgulamıyorlar nedense…
“KKTC” gücünü çoğunlukla “illegal” işlerden alıyor.
Paranın “kara”, mülkiyetin “gasp”, demokrasinin “göstermelik”, nüfusunun “bilinmez” olarak anıldığı yarım bir yerden söz ediyoruz.
***
Türkiye’de iki güncel tartışma var.
Biri yasa dışı sanal bahis meselesi…
Büyük bir kulübün iki yıllığına 14 milyon dolara anlaştığı forma sponsoru "yasa dışı bahis şirketi" çıktı. Ortaklık karıştı. Sponsorluk da askıya alındı.
İşin ucu geldi, "KKTC"ye dayandı (!)
Yasa dışı bahis şirketinin sahibi 2001 yılında Türkiye'den Kıbrıs'a göç etmiş.
Yurttaşlık da aldı mı teyit edemedim.
Muhtemeldir.
Buralara gelmiş, casino sektöründe işe girmiş ve zamanla kendi yasa dışı bahis sitesini kurmuş.
Arka bahçede semirmiş zamanla...
Ana bahçeye dönmüş.
***
Bir diğer tartışma “KKTC”nin meşhur yükseköğrenim alanı üzerinden ilerliyor.
AKP medyası Türkiye’nin potansiyel Cumhurbaşkanı olarak işaret edilen Ekrem İmamoğlu’na “üniversite diploması” nedeniyle saldırıyor.
"İmamoğlu’nun üniversitede yatay geçişi hülle mi hile mi?" diye soruyor bir yazar...
"İmamoğlu’nun üniversite diploması gerçek ama asıl sorun 1990 yılında Türkiye’de denkliği olmayan KKTC’deki özel bir üniversiteden devlet üniversitesi olan İstanbul Üniversitesi’ne yatay geçişiyle ilgili..."
Yine iddiaya göre...
"İmamoğlu’nun bitirdiği İÜ İşletme Fakültesi İngilizce İşletme Bölümü’ne illegal yolla kayıt yaptırarak girdiği ortaya çıktı. İmamoğlu, söz konusu bölüme Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) tarafından yerleştirilmedi. Sınavsız girdiği Girne Amerikan Üniversitesi’nden, sınavla öğrenci kabul eden İÜ’ye yatay geçiş şartlarını sağlamadan yasa dışı geçiş yaptı."
***
Adanın kuzeyinde yaratılan "hülle" ya da “hile” düzenini, dünyanın önüne "yeni siyaset" diye getirenler, üstelik de bu düzenin en önemli yancılarının sırtını sıvazlayanlar, şimdi kendi canları yanınca feryat, figan ortalığı dağıtıyorlar.
Bumerang etkisi kendini gösteriyor.
İktidar ve güç ilişkilerinde belirleyici olan “KKTC” kaynaklı kirlilik su yüzüne çıktıkça ortalık bulanıyor.
Yasa dışı bahislerde laf dönüyor, dolanıyor, bizim buralara geliyor.
Yanlış hayat doğru yaşanmıyor!
Popülizm bir yere kadar
Asgari ücret euro ya da dolar üzerinden Avrupa’yla yarışırken hayat kalitemiz yükselmiyor, gelecek kaygımız artıyor, üstüne üstlük alım gücümüz de geriliyor.
Kamudaki maaşlar derseniz – hele de üst baremler - iyice uçarken, bunun karşılığı bir üretim, hizmet, iyileşme görülmüyor.
Rakamlar yükselirken hayatlarımız çok daha huzursuz şimdi…
***
Ekonomist Mertkan Hamit dostumuz, asgari ücretli bir emekçinin, işverenine 40,436 TL'ye (1063,26 Euro) mal olacağını anımsatıyor.
İşveren de bu parayı ödeyebilmek için fiyatlarını ona göre düzenleyecek.
Her maaşı, hepimiz ödeyeceğiz aslında…
İşveren ödemeyecek.
Maliyetleri toplum bölüşecek.
Ne kadar mal varsa, ne kadar hizmet aynı oranda fiyatlar yükselecek.
“Enflasyon sarmalı ile sosyoekonomik kutuplaşma bu şekilde açılacak” diyor Mertkan Hamit.
***
Tüccarın talebi “Sektörel Asgari Ücret”e geçilmesi yönünde…
Bunun dünyada örnekleri var.
Öyle de bu örnekler veriler temelinde masaya getirilmiyor.
Sektörel asgari ücret gelişmiş ülkelerde nasıl uygulanıyor örneğin, kriterleri neler, kimleri kapsıyor?
Bunun yerine akla hayale sığmaz talepler sıralanıyor.
Şimdi seslendirilen şu…
İşverenin “lojman” desteği verdiği yabancı işçiler asgari ücretin yarısına çalıştırılabilecek.
İşveren sendikası “çalışan –işveren anlaşırsa belirlenen asgari ücretin, yüzde 20 – yüzde 50 altında çalıştırılmasının önünün açılmalı” diyor.
Yurttaşı 35 bin liraya çalıştırmak yerine, yabancıyı 18 bin liraya sömürmek…
Üstelik “köle kampları”na dönüşen yabancı işçilerin barınma ve yaşam koşullarına da tanıklık ettik birlikte…
***
Yine sevgili dostumuz Mertkan Hamit’in değerlendirmesine dönecek olursak…
“Esaslı artışın asgari ücrete geçinen emekçilerden çok, kamudaki üst düzey kadrolarda olduğunu söylemek mümkündür. Üstelik asgari ücret emekçisi yaptığı işin yarattığı artı değer halen işveren için kazanç yaratırken; söz konusu kadroların bu geçen süreçte daha verimli olduğu, etkinliğinin arttığını gösterecek somut bir delile de sahip değiliz. Başka bir deyişle, yapılan artışlar hayat pahalılığının ötesinde bir refah artışı yaratırken, dilimler arasındaki uçurumu da arttırmakta ancak ekonomik çıktı boyutunda bir anlam yaratmamaktadır.”
Bütçe açığı büyüyecek günün sonunda…
Vergiler artacak.
Mertkan Hamit’in yorumuyla…
“Anlamlı sosyal politikalardan yoksun bir şekilde, yine sendikal gürültü ile konunun özüne dokunmayacağımız anlamsız bir kutuplaşma yaratılacak; yaşadığımız UBP popülizminin maliyetini yine sıradan halkın sırtına bindirilecek.”
Özel sektör çalışanı, korumasız, güvencesiz kesimler ve işsizler ödeyecek yine en ağır bedeli…
***
Asgari ücretin yarattığı enflasyon sarmalından çıkabilmemiz için 5 öneri bırakmış ortaya Mertkan Hamit…
Yeni siyasetin bu önerileri dikkate alması umuduyla paylaşmak istedim.
1) Yapısal politikalara şarttır.
2) Türk Lirası kullandığımız sürece enflasyon riski hep olacaktır.
3) Hanehalkı harcamalarına odaklanacak tedbirler alınmalıdır.
4) Emek piyasasında yaratılacak ikilik yerel işgücünün gelişmesine engeldir.
5) De facto (uygulanan) ekonomik düzen sürdürülebilir değildir.
Popülizm bir yere kadar!
İşin özü statükoyu sahiplenen geniş yığınlara “böyle gitmez” demenin zamanı gelmiş de geçmiştir bile…