Korkuyorum dedi adam, seni üzmekten korkuyorum, öyle değerlisin ki benim için.
Kadın : Ne saçma bir düşünce bu, üzme o zaman, üzülürsem de o benim sorunum değil mi?
Adam : Haklısın, ama ya seni kaybedersem? Dostluğunu kaybetmek istemem ki. Sen korkmuyor musun sanki?
Kadın : Belki senden de çok, ama farkımız ne biliyor musun? Ben korkumun üstüne yürüyebilirim, sen oturur seyredersin beni giderken.
Kadında reddedilmenin hırsı, adamın boynunda geçmişin ağırlığı. İkinci şans da birincisi gibi bitti aynen. Adam korkuları ile kala kalırken, kadın hayal kırıklıklarını toplayıp gitti şehirden.
Kimdi giden, kimdi kalan? Ya kaybeden?
Ne kadar tanıdık geldi size bu hikaye? Kaç kez gördünüz bu filmi tekrar tekrar, belki farklı aktörlerle?
Kaç tane korkak karşısında çaresizlikle dudaklarınızı ısırdınız hayatınızda, veya kaç kez korktuğunuzdan kaybettiniz mutluluğu göz göre göre?
Déjà vu yaşadığınız oldu mu, hep güvenli yolu seçip kendinizi alışmış bulduğunuzda?
Sevmeden, sevilmeden geçen bir yaşamın ne kadar eksik olduğunun farkına aydı mı hiç boş kalbiniz?
Tüm pişmanlıklarınızı çıkarın koyun karşınıza, kaç tanesi yaptıklarınızdan kaynaklanıyor ?
Keşke zamanında yenebilseydim dediğiniz kaç korkunuz var?
Peki ya kaç kez aynı korku ile ıskaladınız hayatı?
Mantığınızın sesi ne kadar açık sizin, bastırabiliyor mu yüreğinizin arzularını?
Sabah yeni doğan güne gülümseyerek uyanabiliyor musunuz?
Rüyalarınız var mı sahi?
Yok mu? Üzülüyorum!
Hikayedeki adama üzüldüğüm gibi sizin için de üzülüyorum. Büyük acılar yaşamayacaksınız biliyorum, kafanızda kurduğunuz matematiksel denklemler koruyacak sizi tepe üstü çakılmaktan.
‘Yuvarlanıp gidiyoruz işte’ diye kuracaksınız nasılsın sorusuna cevap cümlelerinizi. Kış güneşi ile ısınamadan, renkli mutluluklardan uzak, yaz yağmurlarından bihaber, ağız dolusu bir kahkahaya hasret, hep yuvarlanıp gideceksiniz işte.
Korkularınızla yüzleşebiliyorsanız eğer, biliyorsunuz zaten, korkuyu ancak sevginin çözebildiğini. Cesaretin korkmamak demek değil, tir tir titreyerek yine de yüreğini takip etmek olduğunu öğreneli olmuştur bayağı. Hayat tiyatrosunda size verilen rolü kabul etmeyip, kendi rolümü kendim yazarım dediğinizde vardınız siz her daim kazananların yanına.
Hiç aldatmadınız kendinizi, kazancınız bundan. Keşke yok hayatınızda, hep iyi ki yapmışım var. İyi ki sevmişim, iyi ki yaşamışım, hatta bazen, iyi ki gitmişim!
Gitmesini de bilirsiniz zamanı geldiğinde, lütfen gitme diyebildiğiniz gibi zamansız gidişlere.
Yaşamak bu iki yoldan birini seçmek demektir işte. Bu kadar basittir hayatın denklemi. Seçim sizin ve her an vazgeçip baştan da başlayabilirsiniz, kural böyle.
Komşunun çimlerine özenmeyi BIRAKIN ARTIK.
Benim başıma da hep kötü şeyler geliyor, karşıma tuhaf insanlar çıkıyor DEMEYİN.
Herkes kendi hikayesini, ya korkuları, ya da umutları ile yine kendisi yazar, ÖĞRENİN.
Güzel şeyler hep arkadaşımızın arkadaşının başına gelmiyor bir tek. Ailemiz de belirleyici değil yetişkinlik yaşamımızda. Hayat başımıza gelenler değil, bunlarla nasıl başa çıktığımızdır, neler için nelerden vazgeçebildiğimiz, ya da vazgeçemediğimizdir.
Acıları elinizin tersi ile iterken mutluluktan da istifa ettiğinizi bilmek kalıyor geriye. Düşleriniz varsa eğer, hayal kırıklıklarınızın da olacağını baştan kabullenin önce.
Ve yaşadınız mı bir kere, şairin dediği gibi derinlemesine yaşayın. Sevgiliniz bitkin düşsün öpülmekten, siz bitkin düşün koklamaktan bir çiçeği.
17 Mayıs 2015
Bellagio