Ekoloji, çevre veya orman hakkında herhangi bir uzmanlığım yok. Yazı boyunca aktaracağım bilgilerin ve gözlemlerin hepsini, uzmanların söyledikleri ve kendimce yaptığım ufak bir araştırma neticesinde edindim. O yüzden herhangi bir hata yapmam halinde, bu alanda çalışan herkesten şimdiden özür dilerim.
Hepimizin de bildiği üzere, Kıbrıs’ın kuzeyinde yakın zamanda yaşanan en can yakıcı yangın, bundan tam 27 yıl önce, 27 Haziran 1995 günü başladı. Sevgili babamın (Özkan Murat) o dönemde, Cumhuriyetçi Türk Partisi – Demokrat Parti hükümetinde Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanı’na vekâlet etmesi ve ardından da esas olarak o göreve getirilmesi hasebiyle, küçücük yaşıma rağmen süreci yakından hissedebilme tecrübesini yaşadım. Öncelikle kendisi ile konuştum. Bana anlattıklarını, dün sabah K. Genç Tv’de Nazar Erişkin’in konuğu olan Orman Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu üyesi Ercan Poyraz’dan da dinlemek zihnimi daha da berraklaştırdı.
95’ yangınından önce, teknik altyapı ve uzman personel açısından çok kötü bir noktada olduğumuz söylendi. Poyraz’ın da söylediklerine göre, 95’ yangını bize bayağı bir ders verdi. Ardından bugün de kullanılan arazözler - su tankerleri temin edildi, yasal değişiklikler yapıldı, eksik personelin giderilmesi sağlandı. Tabi ki bunlar yeterli değildi ama ciddi bir ilerleme kaydedildi, Poyraz’ın deyimi ile devrim yapıldı. Lakin gerisi getirilmedi. Hele de ikinci sırada olan (ki artık üçüncü) 2020 yılında yaşanan yangından sonra ise hiçbir iyileştirme gerçekleştirilmedi.
Özellikle şu anki personel sayısına bakıldığında, ülkede onca manasız atama – işe alım yapılırken, Orman Dairesi’nin teşkilat yasasında belirtilen 45 memur, 7 mühendis hâlâ eksik. Bu denli önemli bir dairenin personeline yatırım yapılmaması, münhal açılmaması ve mevsimlik işçi olarak tüzüğe göre her yılın Nisan – Kasım aylarında çalıştırılan 125 işçinin, yangın hazır kuvvet ekibinin aslında bir seçim yatırımı olarak kullanılması (sürekli değiştirilmesi) kabul edilebilir değil. Hepimizim malumudur ki, yangın yönetimi gibi bir meselede, yetişmiş, düzenli olarak eğitilmiş, tecrübeli bir ekip, hayati öneme sahiptir. Maalesef bu dikkate alınmıyor.
***
Tabi ki bu durum, beraberinde kriz yönetiminde ciddi sorunların yaşanmasına neden oluyor. Son yangında yaşananları da dinlediğimiz zaman, bir yönetim merkezinin varlığından ziyade pek çok kafadan ses çıkan bir düzensizlikten bahsediliyor. Saha ve merkez arasındaki iletişimin yok denecek kadar az olduğu, telsiz sisteminde aksaklıkların yaşandığı, kişilerin kendi cep telefonları ile haberleştiği (onun da teknik manada zorluk yaşattığı) açıklanıyor. Netice itibariyle süreç boyunca egemen olan koordinasyonsuzluk karmaşaya neden olmuş.
2012 yılında AB’nin hibesi ile kurulan uzaktan algılama sistemini hatırlayalım. Faaliyete geçirilmeme nedeni olarak “mouse kullanacak personel yok” cümlesinin kurulması, trajikomik bir gerçeklik. Oysaki sistem, zararın önlenmesi açısından var olan eksikliklerin büyük bir kısmını giderecek niteliktedir. Ama kullanamadık, atıl kaldı. Hâlbuki bu gibi adımlar devam ettirilse, kalıcı ve etkili çözümler üretilebilecek ve belki de bu denli bir yok oluş yaşanmayacaktı.
Yine uzmanlardan öğrendiğimiz kadarıyla bölgede, mevzuat gereği yangın dönemi diye tanımlanan Nisan ayından önce yapılması gereken yangın yollarının/şeritlerinin temizliğinin yapılmadığını öğreniyoruz. Orman Dairesi’nin istatistik verilerine baktım. Web sitesinde 2019 yılından sonra herhangi bir temizlik işleminin gerçekleştirilmediği görülüyor.
***
Orman yangınları ile mücadelede vurgulanan kule gözetleme ekibi ve teknolojik araç – gereç, şerit açılması ve temizliği, koordinasyon unsurları yanında, günlerce çağrı yapılan “gönüllüler mevzusu” da var. Her konuda olduğu gibi, o noktada da amatör davranıyoruz. Mesela diğer ülkelerdeki örnekleri incelerken gözüme takıldı. Oralarda gönüllüğü düzenleyen ayrı mevzuatlar var. Belli bir süre eğitim alıyorlar, sınava giriyorlar ve bu şekilde ekibe dâhil oluyorlar. Çalışma ve denetim usulleri, eğitimleri, görev ve sorumlulukları, araç / gerek ve kıyafetleri yasal olarak belirlenmiş.
***
Pek çok uzman, sert arazi koşulları ve ateşin aşırı derecede yükseğe çıkması durumunda ancak havadan müdahalenin mümkün olduğunu söylese de, ardından hemen ekliyorlar: Esas mücadele karada olmalıdır. Bu sebeple kara ekibiniz ve araçlarınızın çok güçlü olması gerekir. Merak ediyorum:
- Dairedeki eksik kadrolar için neden münhal açılmıyor?
- Kadro neden güçlendirilmiyor?
- Kaç tane arazöz (4x4 – 6x6), su tankı, su ikmal aracı, dozer, greyder, el aleti, yangın denetim helikopteri, su atan uçak - helikopter var?
- Telsiz sistemindeki sorun nedir ve niye giderilmiyor?
- Kuleler, merkezi birimler ve yangın söndürme araçları arasındaki iletişimi kuracak teknolojik haberleşme ağı var mı?
- Var olan personel, kameralı gözetleme sistemi konusunda eğitilecek mi yoksa o yatırım çöpte beklemeye devam mı edecek?... ve daha nice soru cevaplanmayı bekliyor.
Bu noktada hem önleme hem de erken müdahale açısından gözetleme kulelerindeki kişilerin ve araçların önemine dikkat çekmek istiyorum. Bizde kullanılmayan termal kameralar işte bu noktalarda erken uyarıyı yapabilir. Bir yangında 15-20 dk’ya kadar olan süre ciddi bir eşiktir. Atlatılırsa kontrol altına almak ve söndürmek zorlaşıyor.
***
Akdeniz iklim kuşağında, yangınların kaçınılmaz bir olgu olduğu söyleniyor. Tabi ki küresel ısınma da cabası. Tüm bunları bilerek, olabildiğince engel olmak veya en azından yangın sayılarını azaltmak için eğitim çalışmaları yapılması, toplumun ormanlarla bağının güçlendirilmesi, orman yangın koruma programları ve uygulamalarının planlanması, sivil toplum ve kamu kuruluşlarının işbirliği içinde çalışması ve yasal tedbirlerin geliştirilmesi gerekiyor.
Netice itibariyle, Orman Dairesi’nin sadece yangın dönemlerinde akla gelmemesi, bütçesinin arttırılması, eksik personelinin giderilmesi, sürekli değişen işçi statüsünün kalıcı şekle getirilmesi, gönüllülük sisteminin düzenli – yasal bir şekle kavuşturulması, erken ve efektif müdahale için gereken araçların sağlanması gerekir. Aksi takdirde belki de çok yakın zamanda yine benzer bir tablo ile karşılaşıp, doğanın bugün olduğu gibi kendini kurtarmasını bekleyeceğiz. Bu arada yaşamın kendisi olan ekosistem yok olacak.
Yıkımın sorumluları mı? Sadece bu yangında değil, her daim. Orman arazilerini bu denli kolay bir şekilde “ele geçiren” ve buna fırsat verenlerden hesap sorulmalı. Hem de hemen…