Genelde mutlu anlarımıza ya da daha önce yaptığımız birşeyden pişmanlık duyduğumuzda; “keşke zamanı geri çekebilseydim” deriz de “yaşamı öna alsam” demeyiz.
Geçtiğimiz günlerde dostum Ünal kaptanla yazışır; yelkencilikten, şu anda teknesi ve ailesiyle birlikte bulunduğu Akdeniz sahillerinden bahsederken, böylesi hayali gerçekleştirebilmek için (çocukların büyümesi gibi) biraz daha zamana ihtiyacım olduğunu yazmıştım.
Ünal’dan gelen cevapta; “beklemek yerine zamanı iler a”l olmuştu.
Çarpıldım...
Ve düşündüm...
Sürekli kendimizi birşeylerden dolayı erteliyoruz.
Evet “kendimizi” erteliyoruz.
Çünkü yapmak istediklerimiz, hâyâl kurduklarımız; “biziz”, “kendimiziz”.
Birçok şeyi geri alma gibi bir dileğimiz olurken niye yaşamımızı ve zamanımızı hızlandırıp bu dünyadan göçüp gitmeden, elden ayaktan düşmeden, capcanlı hayallerimizi gerçekleştirmek için “yaşamı öne” almayalım ki?
Birşeyleri bekler dururuz.
Çocuklarımızın büyümesini, ekonomimizin çok iyi olmasını, izinlerimizi, borçlarımızın bitmesini... bekler dururuz...
Beklerken de zamanı donduruyoruz, ama diğer yandan da yaşımız ilerliyor, yapmak istediklerimiz buna bağlı olarak daha da kısıtlanmaya başlıyor.
Evet yaşamı öne almak.
Yapabilsek küçük şeylerle uğraşmayı bırakmayı,
Yapabilsek küçük sorunları hayatımızın merkezine oturtmamayı,
Yapabilsek kendi hayatımızın da bir birey olarak var olduğunun farkına varıp, yaşamamız gerektiğine inanmayı,
O zaman yaşamı ileri almak zor olmazdı.
Ünal dostum haklıydı.
Yaşamımız boyunca belki de çok da önemli olmayan şeyler için zamanımızı yitirmekteyiz ve sağlıklı olduğumuz bu günlerin her dakikası aslında uçup gitmektedir.
Küçük toplumuz, birbirimize bağımlılığımız hat safhasında.
Ama diğer tarafta da kendimizi unutup başkaları ve başka şeyler için yaşamayı her zaman seçmek durumunda kalmışızdır.
Sorumluluklarımızdan kaçmayarak kendimiz için yaşamı öne alabilir miyiz?
Denemekte fayda var bence.
Sağlığımızın ve yaşamın tadını çıkarmak adına...