Kemik köpeğe şöyle der: ‘Çok sertim!’
Köpek de cevap verir: ‘Olsun, zamanım var benim!’
--
Bu bir Arap atasözü...
Ortadoğu’yu anlatan ‘Yasemin Kokusu’ kitabının bir bölümünde ‘giriş notu’ olarak kullanılmış.
Gilbert Sinoue adlı Mısır kökenli yazarın kaleminden çıkan kitap, ‘Ortadoğu sorunu’nun başlangıçtan bugüne nasıl geliştiğini, roman kurgusu içinde sıralayıp anlatıyor okuyucuya...
Mısır, Ürdün, Irak, Suriye ve Filistin ile bölgedeki diğer topluluk ve halkların bugüne nasıl geldiğini, Batılı ülkelerin oynadığı rolü detaylarıyla resmeden kitabı okurken zaman zaman “Sanki Kıbrıs’ı anlatıyor” diyorsunuz haliyle...
Özellikle İngiliz sömürge yönetimi ve ünlü ‘böl-yönet’ siyaseti çok tanıdık geliyor.
Zaten kitaba ismi veren kokunun kaynağı bile aynı:
Yasemin...
**
Kemik sertliğine güvenirken, köpeğin sakin sakin zamana oynaması bizim coğrafyayı güzel özetleyen bir metafor...
Kıbrıs’ın da ait olduğu bölgenin kaderi hep başkaları tarafından çizilmiş. Hatta sınırları bile!..
Bakın Afrika ülkelerine... Dimdik, dümdüz sınır nasıl olur ki?
Masa başında çizilmişse olur!
Emperyalizmin dört bir koldan yapıştığı, iliklerine kadar her türlü doğal kaynağını ve insan emeğini sömürdüğü Afrika ve Asya ülkelerinin 21’inci yüzyılda içinde bulundukları konum ortadadır.
Ebola virüsü neden Avustralya’da değil de Afrika’da yaygındır ve can alıyor?
Hollandalılar ile Lüksemburguluar değil de neden Filistinliler ve İsrailliler savaşıyor?
Açlık, sefalet neden Somali ve Haiti başta olmak üzere Afrika’da doğan insanların kaderidir de İsveç’te, Finlandiya’da doğanların kaderi başka türlüdür?
**
Emperyalizm, yani sömürgecilik dünyanın gidişatını değiştiren, gerektiğinde bütün dünyayı savaşa sokan ama genelde lokal, bölgesel ya da iç savaş modellerini kışkırtan bir rol oynadı.
Temel amaçlardan biri, o ülkenin ya da bölgenin yeraltı ve yerüstü zenginliklerini elde tutmak, kontrol etmek ya da payını almaktı.
Bir diğeri, kritik geçiş noktalarının kontrolünü sağlamak, deniz ve kara geçişlerinde söz sahibi olmaktı.
Bugün ‘Ortadoğu sorunu’ diye adlandırılan ve Birinci Dünya Savaşı’yla birlikte bölgenin geleceğiyle ilgili emperyalist birkaç devletin yazdığı senaryonun arka planında da aynı mantık vardır.
Başta İngiltere ve Fransa olmak üzere, çöküşe geçen Osmanlı’dan aldıkları toprakları paylaşmış, oradaki iktidarlarını sürdürmek için yerli işbirlikçileri başa getirmiş, isyana kalkışanı vurup öldürmüş, sürmüş, devirmiş...
Bölgede daimi olabilmek için dinsel, mezhepsel ve milli ayırım noktalarını provoke ederek ‘öteki’yi yaratmış, çatıştırmış ve yaktığı fitil uzun sürsün diye olabildiğince kin tohumunu ektikten sonra bölgeden çıkmış.
**
Ortadoğu yasemin değil, kan kokuyorsa eğer, bundandır.
Bir zamanlar Yahudisi, Arabı, Hristiyanı hep birlikte yaşarken ‘üç dinin doğduğu toprak’larda, şimdi akan kanın hesabı tutulamıyor.
Birkaç binyıl önce kovuldukları topraklara geri dönüş yapmak isteyen Yahudiler’in bu talepleri ne kadar insaniyse, Filistin’de doğup büyümüş insanların o topraklarda tutunmak istemesi de o kadar saf ve insani bir taleptir.
Zaten Ortadoğu sorunu insani duygularla yorumlanamayacak kadar gayrı-insani bir bataklığa gömülmüş durumdadır.
Bunun müsebbibi Siyonizmi besleyen, destekleyen, ona yüz veren ve sonuçta İsrail devletinin ‘terör paranoyasından musdarip bir terörist devlet’ olmasını sağlayan Batılılardır.
Ve bir de oynanan oyunu geç farkeden, işbirlikçiliğe yatan, birlik olmayı başaramayan bölge halkları...
--
Kemik sertti.
Ama zaman vardı.
Ve artık kemik yok.
Ondandır yaseminlerin tütmeyişi Filistin’de...
Kıbrıs’ta da hem...