-Kısa Öykü-
Bir zamanlar en azından onun için mutlu bir apartman vardı.
Aile apartmanı tatlı, acılı, gülüşleri bol olan, aile fertlerinin mutfak masasına sığmayan öğlen yemekleri, yazın dış kapıları geceyarılarına kadar açık, kışın üzerinde anahtar bırakılan kapalı kapılarıyla, yemek kokularının birbirine karıştığı bir apartman.
Apartman girişindeki küçük bahçede güller, sardunyalar, ful, ceviz, yasemin ağaçları neredeyse birbirlerine omuz vererek büyümüşlerdi.
Ama o yasemin ağacı yok mu?
Yaz aylarının kraliçesi diyeceğim ama, Kıbrıs’ın bu sıcağında kışın bile çiçek açtığını görmüştü.
Anneannesinin zemin kattaki evinin verandası, işte tüm bu güzellikler içerisindeydi.
Yaz aylarının gün batımına yol aldığı saatlerde güneşin kavuruculuğu hafifler hafiflemez, ilk işi daha çiçekleri kapalı olan yaseminleri toplayıp çukur tabacığın içerisine doldurmaktı. Evet tabak çukur olmalıydı ki toplanan yaseminler dökülmesin. Açmaları için birkaç saatleri vardı. Bundandır ki toplama işlemi de aceleye getirilmezdi.
Anneannesinin “Hade kahven hazır” çağrısını duydu mu yasemin toplama işlemini hızlandırırdı.
Onunla kendisi arasında ortak bir ritüel haline gelmişti yasemin-kahve saatleri.
Anneannesi dudağına sıkıştırdığı sigarasıyla yavaş yavaş ilerler, ama kahve dökülmesin diye bir yandan da heyecanlanırdı. Pek sevmezdi kahve tabağına kahvenin dökülmesini.
Sözünü esirgemeyen, hakkı için korkusuzca mücadele eden, aza kanaat getiren cefakar bir insandı anneannesi. Emeğini hiç acımzadı. Evine gelene ister yabancı ister aileden olsun ya kahve yapmak için ısrar eder ya da yaz aylarında yapmışsa karpuz macunu ikram etmek isterdi.
Sabahleyin uyandığında sigarasından önceki kahvaltısı her daim sade süt veya neskafe ile içine batırıp ıslattığı ve 1974’den uzun bir süre sonra yeniden kavuştuğu Morning Coffee bisküvisiydi. Ardından sigarasını yakar ve eve her sabah gelen gazetesini okurdu.
Çocukluğu yokluk içerisinde öksüz olarak geçerken dört çocuktan tek kız kendisi olduğu için annesinin her daim yardımcısıydı. Ayrıca kendisinden küçük kardeşiyle hep o ilgilenmişti.
Anneannesi verandaya adımını atarken o da yasemin toplama işine son verip sandalyedeki yerini aldı.
Anneannesi küçük masacığa kahvesini yerleştirirken iğne, iplik ve yüksüğün yer aldığı şirin kutuyu da kahvesinin yanına bıraktı.
Ritüel sessiz sedasız herhangi bir şey istemeye gerek duymaksızın kendiliğinden oluyordu.
Küçük iğne kutusunu açıp beyaz iplik makarasından boynuna asılacak uzunlukta ipliği kesti.
Küçük kalp şeklinde pembe saten kumaşla kaplı iğne yastıcığına iliştirilmiş iğnelerden biraz büyükçe olanını alıp ipliği geçirdi. Bu işlemin ardından kahvesinden bir yudum alıp yaseminleri tek tek sap kısımlarını eşit bir şekilde iğne üzerine geçirmeye başladı.
Bir yandan anneannesiyle günün siyasi ve sosyal olaylarını konuşurken diğer yandan da iğne üzerine beş altı tane hazırlanmış olan yaseminleri yavaşça ipliğin üzerine kaydırıp, işleme aynı şekilde devam etti.
Kimi yerlerde yasemin, hurmanın ince iğne gibi olan dalına dizilir ama boyuna, eline takmak için iplik şart.
Bu kültürlerini yaşamalarının, adalı olmalarının taçı gibidir yasemin.
Geceleyin var olmanın mis kokulu nefesi gibi.
Anneannesi yaseminleri iğneyle ipliğe dizmese de onun da bir geleneği vardı. Bir avuç yasemini her akşam üzeri yastığının üzerine kordu. Geceleyin odasına gideceği zamana kadar o yastık kılıfı mis gibi yasemin kokardı.
Ana caddeden arabalar geçerken arada bir onları izlerler, ceviz ağacının gölgelettiği veranda da sohbetli, yaseminli, kahveli bir ikindi vaktini geceye havale etmeye hazırlanırlardı. O saatlerde yaseminler de açmaya, mis kokularını salmaya başlardı.
Gece yaklaştıkça bu ritüelin sonu da geliyordu. Tıpkı verandadaki o anların, ritüellerin sonu sonsuza dek gelene kadar.
Önce anneannesi göçtü bu dünyadan çok da yaşlı olamadan. Apartmandan çıkan ilk cenazeydi.
Bir süre evine girmez, verandaya bakamaz olmuştu. Sonra baktı ki böyle de olunmaz, dedesi orada yalnız kalmış, anneannesiyle olan anılarına haksızlık ettiğini düşündü. Ta ki dedesi de bu dünyadan göç edene kadar yaz aylarının ikindi saatlerinde anneannesinin evine gidip kahvesini kendi elleriyle pişirdikten sonra, dikiş kutusunu alıp anneannesi de yanımdaymış gibi ritüeline devam etti. Onunla sohbetlerini hep içinden yaptı.
Sonra gün geldi apartmandan ayrıldı.
Yine gün geldi apartmanda yaşayan annesini, kısa süre sonra dedesini, sonra babasını ve en son da ona ağabeylik yapan dayısını kaybetti aile apartmanında.
O mutlu, kahkahalı apartman artık bir cenaze apartmanına dönüşmüştü yüreğinde.
Yasemini, verandası hâlâ daha dursa da, mis kokusunu yitirmiş, acı dolu bir binaydı artık yüreğinde.
İğne kutusu hep yaseminleri bekler oldu sessizliğinde.