Kağıt üstünde 30 yıllık geçmişi olan bir ülke olan KKTC'de yaşamak gerçekten zor.
Hatta yaşama sanatının kurallarını bile değiştirir, bu ülkede yaşamak.
Sorunlar yumağı bir hayat.
Sosyolojik olarak sürekli mücadele içerisindeyiz.
Özel hayat, ülken sorunları içerisinde yok oluyor.
***
İşe gitmek sorun.
Trafik boğuyor insanı.
Eğitim mi? söylenecek birşey yok eğitimle ilgili...
Birkaç hafta sonra grevler yine başlar.
Hukuk sisteminin çöktüğünü söylüyor uzmanlar.
Belediyeler borç batağında...
Devlet çalışanları barem kavgasında, makam kapma telaşında...
Meclis deseniz bir alem.
Saygınlığını yitirmiş, ağzı olanın konuştuğu bir ortam...
Polis terfi yarışında...
Oteller, Türkiye'den sanatçı getirmek için canla başla çalışıyor.
Gece kulüplerinde fuhuş yasak.
Saymakla bitmez.
Esnaf kepenk indiriyor.
Çiçekçiler, siyasilerin bıraktığı borçları almak için çabalıyor.
Ama yinede nefes alıyor insan.
Yaşamak için.
Yaşanası dünyanın 100 durak gerisinde olsak da bekliyoruz bir otobüs alsın bizi dünyayla kucaklaştırsın.
İETT olmasın yeter.
***
Spor, ayrı bir sorun.
Makam karmaşası, müşavirlik kapma telaşı, çalışanların müdür bulamama endişesi.
Verilen sözlerin tutulmaması..
Bir alemdir da gider.
***
TV'ler, radyolar, gazeteler hep eleştirisel boyutta.
50 haberden 25'i eleştiri, 10'u uyuşturucu, 5'i ölümlü trafik kazası, 5'i hırsızlık...
Geriye kalan ise orada şu yapıldı, bu yapıldı.
Spor sayfaları tamamen reklam kokan numaralarla dolu.
Verilen sözlerin tutulmadığı bir spor yol haritası.
Sadece tuğlaya, taşla, çimentoyla çizilen bir yol.
Sporcu geliştirmek, sporcu eğitmek gibi kavramları içerisine sokmayan bir sportif statüko var karşımızda...
Ve bu statükoyu kıramamanın üzüntüsü..
Ama dedikya yinede yaşıyoruz kağıt üstünde 30 yıllık geçmişi olan bu ülkede.