Yavaş yavaş…

Yavaş yavaş ölürler Alışkanlıklarına esir olanlar, Her gün aynı yolları yürüyenler, Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler, Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyenler, Bir yabancı ile konuşmayanlar. Yavaş yavaş ölürler Heyecanlardan

 



Yavaş yavaş ölürler
Alışkanlıklarına esir olanlar,
Her gün aynı yolları yürüyenler,
Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile
girmeyenler,
Bir yabancı ile konuşmayanlar.

Yavaş yavaş ölürler
Heyecanlardan kaçınanlar,
Tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyı
görmek istemekten kaçınanlar.

Yavaş yavaş ölürler
Aşkta veya işte bedbaht olup yön değiştirmeyenler,
Rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,
Hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin dışına
çıkmamış olanlar”

 

Şilili şair Pablo Neruda’nın son derece yalın anlatımıyla doğrudan insana dokunan şiiri, aslında gündelik hayat içinde kaybolan her birimizi de anlatıyor.

         Ezber neredeyse her dinde ve kültürde bize “emin” olmayı öğretir. Ve emin olmak için garanti istemeyi.

         Ezber garantimizdir. Hani okul müsamerelerinde unutmamak için öldüğümüz o ezberler vardır ya öyle sarılırız hayata. O kadar önemlidir, ezberlediğimiz her kelime. Ve bozulmasın diye o ezber, içimizdeki derin nefesi yavaş yavaş harcarken gözü kapalı aynı tonda, aynı moda yaşarız hayatı. 

         Açsak gözümüzü, bir gün başka yoldan gitsek işe, hiç giymediğimiz bir renk giysek bozulacak ezber. Ve garantisi kaçacak hayatın.

         Hayat içinde yön çizerken “garanti” taraflarının fazlalığıyla mutlu olmayı hedefleriz biz. Sonunda bütün o garantilere rağmen mutlu olamayınca şaşırırız.

         Bir genç için en garanti iştir en önemli hedef.

Kendisi aramasa da araması en başından öğretilmiştir.

Evlilik aşkın garantisi, kamu özelin, para mutluluğun sigortasıdır.

Çocuklara ilk öğretilendir, yabancılarla konuşulamayacağı…

Ve sadece kendini korumakta yetersiz çocuklar değil, hayatta savunmasız kalan bizler de her yaşımızda yabancı her şeyden kaçmayı ezberleriz.

         Risk korkutur... Kaybedileceklerin garantisi, kazanılacakların kendisiyle ölçülmek istenmez genellikle.

         Ve bir gün en garanti evliliklere, en büyük paralara, pahalı arabalar ve villalara rağmen mutlu olmadığımızı fark ederiz.

Ya da belki aslında hiç aşık olmadığımızı.

Kimsenin ardından ağlamamak öğretilmiştir bize ve acı olan hiçbir şeye rağbet etmemek…

Çok iyi parası olan bir işe rağmen mutsuz olmak, genellikle olasılıklar dahilinde bile yer almaz ama sebebini bilmediğimiz şekilde mutsuzsak, değiştirmek için risk alamayacak kadar korku biriktirdiğimizdendir.

         Kırklı yaşlarında ilerlerken aniden çok iyi bir kariyeri bırakıp hayata yeni bir sayfayla başlayan insanların hikayesi aslında az değil.

         Ama nedense hayatta hakimiyet kuran, Neruda’nın dediği gibi, elbisesinin rengini bile değiştirmeyen alışkanlıklarıyla ezberlediği hayatı her gün ve her gün aynı şekilde, aynı çizgide yaşayanlardır.

         Müziğin sesini unutan, okuyamayacak kadar meşgul olan, öfkesinde boğulup, affedemeyecek kadar bir kabuk yaratırız.        

Oysa yaşamak, oysa insanın doğası değişkendir. Kendi tanımı bile eşsizdir. Her anı gibi yaşamın her nefesi başkadır.

         Ama ezberler kolay yerleşir.

         Ve Neruda’nın dediği gibi, yavaş yavaş öldürürler.

Hissettirmeden, sessiz ve derinden...

 

 

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri