Yıllar önce, 2013 yılında Lefkoşa’da çok zor bir yayalaştırma süreci geçirdik. Asmaaltı ve Arasta Bölgesi Yayalaştırma Projesi’ni hayata geçiriyorduk ama aslında bu adım Lefkoşa’nın yeniden yürünebilir şehir olması yolunda önemli bir başlangıçtı.
O güne kadar Lefkoşa Surlariçi, geceleri yaşamayan, genç nesillerin uğramadığı ve unutulmaya yüz tutmuş bir bölgeydi. Turistler güneyden ellerinde haritalar ile geçer, hızlı hızlı Selimiye’ye geçer ve ardından da Büyük Han’a uğrayıp güneye geri dönerlerdi.
Bugün, aradan 10 yıl geçtikten sonra, ‘her kültür kendi yolunda yürür’ diyerek hayata geçirdiğimiz yayalaştırma projesinin Lefkoşa’daki yaşamı değişimi başlattığını söyleyebiliriz.
Yayalaştırma projesi önemini en çok Sir Henry Luke’un 1960’larda yazdığı ‘Kıbrıs’ kitabı açıklıyordu: Luke, Lefkoşa Surlariçi’ne ilk 1910’larda girdiğini ve bu şehrin arabalar olmadan, yayalar düşünülerek tasarlandığını anlatıyordu.
“Şimdi 1960’larda gelen arabaların bu daracık sokaklara sığmadığını görüyorum” diye ekliyordu. Bu caddelerin arabalar girince, şehrin ruhunu kaybettiğini anlatıyordu.
Genelde biliriz ama unuturuz, Lefkoşa Surlariçi aslında Venedik döneminde şekillenmiş bir merkezdir. Çevresindeki surlar Venedikliler tarafından yapılmış, göbeğine ise Salamis’ten getirilen Venedik Sütunu konulmuştur. Bu kolonun üzerinde eskiden kanatlı Venedik Aslanı olsa bile, zaman içinde bu heykel çalınmıştır.
Binalarının bir kısmı da bu dönemde, yeni surların yapılması sonrasında inşa edilmiştir. Zaten bu şehirin biraz daha düzenli olan ikizi ‘Palmanova’ şehri de yine Venedik çevresinde bulunmaktadır.
Mayıs ayının başında bir haftalığına Venedik’e gittim. İlk şehre ayak bastığım saatten itibaren kendi şehrimdeki dokunu ve kokusunu bu efsanevi şehirde hissettim. Venedik Şehri bana gündelik hayatta yürümenin ne kadar zevkli olduğunu bir kez daha anımsattı.
Venedikte geçirdiğim 7 gün boyunca hiç araba görmedim, korna sesi duymadım ya da egzoz kokusunu içime çekmedim. Şehrin içerisinde bırakın arabaları, bisiklet veya elektrikli scooter bile yoktu.
Bir haftalık ziyaretim boyunca Venedik Şehri’nde toplam 99.3 km yürüdüm.
Venedikte çalışan bir grup doktor ile sohbetimizde bu yürüme mesafesini bahsettiğimde bana boş gözlerle baktılar ve “E, ne var bunda?” diye sordular. Sonrasında ise bu mesafenin gayet normal olduğunu eklediler.
Gezdiğim süre boyunca ciddi kilo sorunu olan tek bir Venedikli ile karşılaşmadım ve bunun nedenini biliyorum. Çünkü gündelik hayatlarında bolca yürüyorlardı.
Düşünsenize karbonhidratı kesmiyorsunuz, spor salonlarında saatlerinizi harcamıyorsunuz, her yediğinizi ölçüp biçip tartmıyorsunuz, onun yerine pizzaları, makarnaları, gelattoları ve kırmızı şarapları tüketirken yürüdüğünüz için gayet zinde ve formda kalıyorsunuz.
İşte bir şehir tam da bu şekilde sakinlerinin sağlığını gözetebilir. Onları hem zihinsel olarak, hem de bedensel olarak daha sağlıklı kılabilir.
Venedik yürümeyi şehir hayatına entegre etmesi bakımından bu konunun tam bir ütopyası. Arabaların olmadığı bu ütopyada yürümenin sağlığınıza katkısını bir hafta içinde bile hissediyorsunuz.
Lefkoşa ise Venedik dokusunu gerçek anlamda sokaklarında taşıyan bir şehir. Venedikliler tarafıdan yapılan surlarıyla ve merkezindeki Venedik Sutunu ile bunu sürekli yaşıyoruz.
Bugün Asmaaltı ve Arasta ile yeniden başlayan Lefkoşa’nın yürünebilir şehir olma süreci, geçtiğimiz yıl yayalaştırılan Zahra Sokak ile devam ettirilmiştir.
Zahra Sokak yayalaştığında Lefkoşalılar ve özellikle de Lefkoşa’nın gençleri yayalaştırma adımlarına ne kadar aç olduklarını adeta haykırmışlardır.
Bu süreç artık durmamalı ve Uray Sokak, Girne Caddesi ve hatta surların dışındaki bölgelerde de aynı vizyon ile devam etmelidir.
Sadece Lefkoşa’mız değil, Mağusa, Girne, Lefke ve Güzelyurt şehirlerimiz de acilen yürünebilir şehirler konusuna çalışmalı ve otomobillere karşı yayalaştırma kalelerini artırmalıdır.
Çünkü iki tip şehir vardır: SÜRECEĞİNİZ ŞEHİRLER ve YÜRÜNEBİLİR ŞEHİRLER.
Magarına bulli, tahınlı ve zivaniya tüketerek kilo vermek Venediklilerin olduğu kadar biz Kıbrıslıların da hakkıdır.
Yürünebilir şehirler bunu ise bunu başarabilecek yegane vizyondur!