Bir aracın ardından beyaz duman püskürten makineyi görenler çoğunlukla mutlu olurlar.
“Sinekten kurtulacağız!”
İşin aslı böyle giderse sineklerin insanlardan kurtulacağıdır.
İsyan etmesi gerekirken gülümser ve umutlanır çoğu insan…
Sevinir hatta…
Zehir bu oysa!
***
Belediyelerine minnet duyar, beyaz dumanı görenler…
“Mücadele başladı” derler.
Çocuklarına sımsıkı sarılmalarını, öfkeyle sokağa inmelerini, hesap sormalarını beklersiniz…
Ses yok!
“Bizi zehirliyorsunuz” demelerini hayat edersiniz…
Tıs yok!
***
Üzülüyoruz, dertleniyoruz, söyleniyoruz sevdiğimiz onca insan kanserle yüzleşirken…
Doğadaki pek çok canlı kaybolurken…
Hep sonuca odaklanıyoruz, sebeplerini düşünmeden…
Kimyasal yöntemler “çare” görülüyor ya!
Ömrümüzden yiyor…
Biyologlar Derneği anlatıyor bunun zararlarını…
Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği anlatıyor…
Akademisyenler, çevreciler, sağlıkçılar anlatıyor…
Olmuyor!
Dinlenmiyor!
Umursanmıyor!
Çünkü her belediye başkanı kendi kafasına göre takılıyor.
Muhtarların çoğu bastırıyor: İlaçlama isteriz.
Yurttaşlar ağzıyla istiyor hatta…
Zehir bu!
***
Niye yasaklanmıyor bu yöntem, bu zehir niye ülkeye giriyor?
Kimyasal mücadele ısrar eden belediye başkanları ya da sorumlular hakkında soruşturma başlatılmalıdır.
“İnsan canına kast etmekten” yargılanmalıdır tümü!
İnsan sağlığını korumanın yolu kararlı mücadeledir.
***
Çevre temizliğine özen göstermeyen, evini temizlemeyen, hayvan atığını ortada bırakan, pislik içinde yaşayan çoğunluk “ilaçlama” talep ediyor.
Böyle gelmiş, böyle gidiyor.
Biraz daha bilinç lütfen…
Biraz daha akıl…
Biraz daha vicdan…
Diplomanın, reçetenin, kimliğin hatta iradenin sahteleştiği bir yerde insan hayatı da “tırnak içinde” alınıyor giderek…
Önemsiz, değersiz, gereksiz!
Yaz geldi, sinekler canımızı sıkıyor, zehir değil!
Sokak sokak Mağusa!
Mağusa sevdalısı, doktor, barış gönüllüsü dostum Okan Dağlı’nın “Sokak Sokak Mağusa” adlı kitabı yeni bir baskı yaptı.
Güncellendi, genişletildi, geliştirildi.
Mağusa albümü bir anlamda…
Doğu Akdeniz Üniversitesi yaptı basımını ve son derece çağdaş, kaliteli, kalıcı bir eser çıktı ortaya…
Ortaçağ’dan bugüne sokak sokak Mağusa’yı anlatan bu önemli eserin öncelikle her Mağusalı’nın kütüphanesinde olmasını diliyorum. Umarım dijital kütüphanelerde de en geniş erişimle yerini alır.
Bizanslılar, Latinler, Yunanlılar, Nasturiler, Maronitler, Süryaniler, Lüzinyanlar, Cenevizliler, Venedikliler, Omanlılar, Türkler, İngilizler ve daha niceleri hem Kıbrıs’ın tarihidir genelde hem de Mağusa’nın…
Bu zenginliğin farkına varalım.
Çok kültürlü geçmişimizle gurur duyalım.
* (Meraklısına not: 22 Mayıs Çarşamba akşamı Mağusa’da Bandabuliya’da kitap tanıtılacak.)
“Biz yorulduk, gidiyoruz”
Ünlü modacılar Yıldırım Mayruk ve Barbaros Şansal'ın Türkiye'ye dönme kararı aldığını T24'te okudum.
“Hoşçakalın, Laik Kalın, Özgür Yaşayın” demişlerdi, Türkiye'den Kıbrıs'a kaçarken...
Şimdi...
Gördüler ki onların kaçtığı Türkiye, Kıbrıs'a yerleşmiş.
"Bütün atölyelerimizi kapattık, yatırımlarımızı çekiyoruz. Taşınmazlarımızı da satılığa koyduk. Servetimizi toparlayıp ülkemize, vatanımıza dönüyoruz" diyor Barbaros Şansal...
Kimi önemli saptamalar da yapmışlar.
"Biz şundan yorulduk; maalesef Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin son 3-4 yıldır Ankara’nın baskılarıyla kamusu tamamen çökmüş. Yürümüyor işler, bürokrasi yürümüyor. Niteliksiz ve liyakatsiz çok insan var. Kaba muamelelere maruz kalmaya başladık"
Hani Kıbrıslılar "ikinci sınıf muamelesi" görmekten şikayetçi ya...
Hem de kendi yurtlarında...
Mayruk'la Şansal'ın dertleri de aynı...
Kimi, kime şikayet ediyorlar, bilemiyorum.
Üzücü...
Daha da üzücü olan şu...
Biz de yorulduk ve gidecek başka bir ülkemiz yok.
Gitmek de istemiyoruz ayrıca…
Mücadele etmek, değiştirmek, dönüştürmek, uluslararası topluma katılmak ve yurdumuzu birleştirmek dışında şansımız yok.
Üniversite, çete, örgüt (!)
Hani dün sormuştum, “Bir üniversitenin kapatılması, en azından eğitim sürecinin askıya alınması için daha ne gerekiyor” diye.
Kıbrıs Sağlık ve Toplum Bilimleri Üniversitesi kurucuları açıklama yaptı.
“Çeteler”den şikayet ediyorlar!
Tutuklular arasında üniversitenin ortağı var…
Mütevelli heyeti üyeleri var…
Hocaları var…
Peki “çete” kim?
***
Onca yolsuzluk, usulsüzlük, sahtelik sanki bir başka yerden çıkmış gibi…
“Bu bir ahlaki sorundur” diyorlar.
Dahası var.
“Lakin bu sürecin sonunda Kuzey Kıbrıs üniversiteleri her bakımdan temizlenmiş ve itibar kazanmış olacaktır” diyorlar.
Ne itibarmış bu itibar!
Velhasıl, üniversitenin hiç kusuru yokmuş meğer…
***
“Örgütün çökertilmesine ilişkin çalışmalar”dan söz ediyor kurucular…
Bir “örgüt” de buradan çıktı şimdi...
Sahte diplomaları da “örgüt”e havale ettik böylece…
***
“Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin saygıdeğer siyasi iradesi”ne ne kadar teşekkür etseler az aslında…
Hangi ülkede böylesi “diploma çöplüğü” içinde bir üniversiteye eğitim izni verilir hâlâ?