Covid-19 salgın dönemi henüz bitmese de insanoğlu “kapalı” kaldığı 2 aylık süre zarfında, yavaşlamayı, düşünmeyi ve yeniden başlamanın farklı olması gerektiğini keşfetti. Öncesinde düşünmüyordu diyemeyiz elbette ancak zamanın hiçbir şeye yetmediği, hiçbir işten, şeyden tatmin olunmadığı, çevresindeki belki de en anlamlı basit, sıradan ama bir o kadar da hakikat olanı göz ardı ettiğini bu günlerde fark etti. Her şey elimizde akıp gidiyor, zamanın ritmine ayak uyduramıyor iken, süratle giden aracın aniden frene basmasının yarattığı sarsıntıyla uyandık. Elbette neredeyiz, ne yapıyoruz ve ne yapmalıyızın açık anlaşılır bir değerlendirmesi için zamanımız oldu bu dönemde. Dünün dünyası bizi nereye götürüyor, biz insanoğluna ne katıyor ve hayatların daha adil ve mutlu kılınması adına yaptıklarımız gerçekten ne işe yarıyor sorusu, bolca soruldu, sorulmaya da devam ediyor.
Ve elbette “ölüm” özellikle bizim kültürde ötelenen, göz aradı edilen ve görmezden gelinen bir kavram olsa da, her an yanı başımızda dolaşan bir olgu olduğunu hissettik. İnsanların çok daha mutlu daha refah içerisinde zaman geçirmesinin de değerini düne göre biraz daha çok algıladık diye düşünebiliriz. Uzakta olanın yanı başımıza gelmiş olması, sadece birey olarak kendimize değil, bize yakın insanlara, ailemize, dostlarımıza, yoldaşlarımıza yaklaşması kaygının boyutunu ve hayata dair beklentileri yeniden şekillendirdi. Bu kaçınılmaz durum, hayatını kaybedenlerin acısı yanında, kaybetmemesi için mücadele eden sağlık emekçilerine, bilim insanlarına dair anlam ve değer yoğunlaşmasını daha da artırdı.
Bugün tüm bu yüzleşme sürecini tetikleyen Covid-19 salgını, insanoğlunu ya kapitalizm ya hayatın devamı ikilemi ile karşı karşıya bıraktı. Çünkü sürdürülebilir olmayan bir makas ile karşı karşıya insanlık. Daha çok ilerleme ve kalkınma hedefi ile kapitalizmin temel dürtüsü olan rekabet üzerinden dünya kaynaklarını acımasızca sömürüsü, insanlığın yok oluşunu beraberinde getiriyor.
Küresel ısıtma krizine bağlı pek çok sorun… başta gıda olmak üzere, insanoğlunun en büyük sorunu haline geldi. Sürdürülemezlik kendi özüne dönerek ekolojik dayanaklı olduğunu bize yeniden hatırlattı.
Kapitalist sistem ölümü çağırıyor. İnsanoğlu her bir alışkanlığını yeniden ve yeniden düşünmek, sosyal ve siyasi projelerini yenilemek zorunda.
Her bir bireyin ve küçük büyük tüm halkların bunda büyük sorumluluk taşımakta olduğunu belirtmek lazım. Dolayısıyla yeniden başlamanın ve sağlık, eğitim, iş güvenliği ve ekoloji olmak üzere, yeni toplum projesini günün yeni koşullarına göre tanımlamak ve hayatı yeniden düzenleme sorumluluğumuz var. Bunu sağın yapmayacağı çok açık. Sol düşüncenin yeni ekseni bu perspektife oturduğu noktada yeni ve çağdaş bir siyasetten bahsedebileceğiz.
Yeni bir dünya ancak yeniden tanımlanmış ve cesaretle hayata geçirilmiş siyasi projelerle mümkün olacaktır.