“Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” diyor herkes.
Dünyada hiçbir ülkenin “bizi etkilemez” diyemeyeceği bir pandemi ile karşı karşıyayız. Tüm ülkeler, tüm sağlık sistemleri, tüm ekonomiler olumsuz yönde etkilendi, etkilenmeye devam ediyor. Dünyanın ve insanlığın didişmeye, kavgaya değil, dayanışmaya ihtiyaç duyduğu en açık biçimde ortaya çıktı bir kez daha. Ama “nasılsa artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” rehavetine kapılma lüksümüz yok. Önemli olan eskisi gibi olmaması değil, eskisinden daha doğru, daha adil, akla ve vicdana daha uygun olması çünkü. Bu fırtına dindiğinde, birilerinin yine eskisi gibi, hatta belki eskisinden de daha kötü bir düzeni inşa etmesine fırsat vermemektir önemli olan.
Meseleye bizim bulunduğumuz noktadan baktığımızda da değişmiyor durum. Üzerine yıllardır yazdığımız, çizdiğimiz defterde “yeni bir sayfa açalım” demenin de yetmeyeceğini fark ettiğimiz, fark etmemiz gereken bir dönemden geçiyoruz. Yeni bir sayfaya değil, teşbihte hata olmayacaksa, yeni bir deftere ihtiyacımız var artık. Dışarıda ve içeride kurduğumuz ilişkilerin, oluşturduğumuz kültürün, yaratılan ekonomik ve siyasi yapının varlığımızı güvence altında tutmadığını, varlığımızı geliştirerek geleceğe taşıma konusunda bizi endişelerle karşı karşıya bıraktığını her kritik eşikte bir kez daha fark ediyor, en azından hissediyoruz.
Karamsar olmaya gerek yok. İçinden geçtiğimiz süreçte birçok noktada gördüğümüz, dayanışmaya, sosyal adalete, bireysel değil toplumsal düşünmeye, “ben” demektense “biz” demeye yönelik çağrı, davranış ve girişimler yüreklerimizi ferahlatıyor. Bunlar aslında “eskisi gibi olmayacak” olan “yeni”nin nasıl olması gerektiğini de gösteriyor bize. “Yeni”nin, “olması gereken”in nüveleri tam da buralarda.
Bu zor günleri, doğruyu, adil olanı yaparak, bu yönde yapılanları çoğaltarak, durmadan, bıkmadan usanmadan bu yönde çağrı yaparak geçireceğiz. Şu anda burada bulunan herkesin, yerlinin, yabancının, öğrencinin, işçinin, işsizin, herkesin ama herkesin, sağlık, gıda ve temizlik ihtiyaçlarını karşılayabilmesini sağlayacağız. Zor durumda olan çalışanlarımızın, esnafımızın, üreticilerimizin, işletmelerimizin bu dönemi yıkılmadan, ayakta kalarak atlatmaları için planlarımızı, programlarımı hazırlayacak, gerektiğinde risk alarak katkılarımızı yapacağız. Elzem kamu hizmetleri durmayacak, herkese ulaşacak. Elimizdeki olanakları en adil bir biçimde paylaşacak, paylaştıracağız. Burada kimse “kimsesiz” kalmayacak.
Sonra elbette an gelecek, bu fırtına dinecek. İşte o zaman, yeni defterimizi açıp ilk sayfasına, kavga, çatışma değil, barış ve dayanışma, “ben” değil “biz”, sosyal adalet, eşitlik, insan hakları ve demokrasi yazacağız. Daha fazla tüketmeye değil, üretmeye ve adil biçimde paylaşmaya odaklanacağız. Bu temel değerler üzerinde yükselen yeni bir ekonomiyi, kültürü ve siyaseti kurgulayacak, yaratacağız. Kimseyle kavga etmeyerek, herkesle dayanışma içinde olarak, kendi kendine yeten, kendi ayakları üzerinde duran yeni bir yapıyı kurgulayacak bilgimiz de, birikimimiz de var.
Evet bugün, asla, maalesef genel olarak kabullendiğimiz anlamıyla, seçime, rakiplerimizi alt etmeye, birilerine üstünlük kurmaya yönelik “siyaset yapma” zamanı değil. Ama doğru anlamıyla siyasetin, daha güzel, daha doğru, daha adil, daha paylaşımcı bir toplum yaratmak için çağrı yapmanın, davranışlarımızı bu yönde düzenlemenin, öyle düşünmenin, öyle yapmanın ve “yeni”nin o yönde kurgulanmasının tam zamanı.
Hekimlerimiz, tüm sağlık çalışanlarımız, belediyelerimizdeki işçilerimiz, polislerimiz, itfaiyecilerimiz, biz evlerimizde otururken temel hizmetler sunulmaya devam etsin diye çalışmaya devam eden memurlarımız, kamu görevlilerimiz, ihtiyaçlı olanlarımızın yardımına koşan, olanaklarını paylaşan ve sadece kendini, ailesini değil toplumu korumak adına sorumluluk bilinciyle evlerinde oturan tüm insanlarımız… Onlar yalnızca bugün değil, bundan sonra da ne yapmamız gerektiğini en açık biçimde gösteriyorlar aslında. Çıkarılması gereken tüm dersleri çıkaracak ve yeni sayfaya değil, açacağımız yeni deftere çıkardığımız tüm bu derslerden, çektiğimiz acılardan, deneyimlediğimiz endişelerden damıtacağımız “yeni”yi yazacağız.
Anneannem, yıllardan, yaşanmışlıklardan süzülen bilgelikle, ne zaman bir hastalıkla, bir zorlukla karşılaşsak, “geçecek” derdi. “Geçecek”. Çok basit, çok “sıradan” bir söz gibiydi ama değildi. Güç verir, sabır verir, inanç verir, azim verirdi. Evet elbette “geçecek”. “Geçecek” ve “hiçbir şey eskisi olmayacak”. Eskisinden de daha güzel olacak. Ama kendiliğinden değil. Bizim çabalarımızla…