Muhittin Tolga Özsağlam
ozsaglam@hotmail.com
Erken genel seçime ilişkin hem bir aday hem de bir sosyal bilimci olarak yaşadıklarımı ve gözlemlerimi sizlerle paylaşıyorum. Bu yazıda gözlemlerimi olabildiğince sade bir dille ve derin teorik analizlere gitmeden betimlemeye çalışacağım.
Uzun yıllardır tartışılan seçim sistemi nihayetinde değişime uğradı. Çarşaf liste olarak adlandırılan seçim sistemi tam bir çarşaf liste oldu mu? Tam anlamıyla olmasa da Kıbrıs’ın kuzeyinin tümünde seçmene oy hakkı vermesi nedeniyle tek bölge seçim sistemi şeklinde yorumlanabilir. Diğer bir deyişle, genelde alınacak oylar bölgelerdeki milletvekili sayısını belirlerken, bölge milletvekillerinin isimleri de sadece bölgelerinde alacakları oylar tarafından değil genel oyların toplamında yapılacak tercihlere göre belirlenecektir. Hal böyle olunca da adayları ve siyasal partileri önceden de tahmin ettiğimiz gibi zorlu bir seçim kampanyası bekliyordu. Nitekim de öyle oldu...
Seçim kampanyaları artık sadece görsel ve yazılı basın üzerinden değil, sosyal medya üzerinden de yapılıyor. 2009 yılındaki erken genel seçimden itibaren sosyal medya propaganda aracı olarak kullanılmaya başladı. Bu seçimde ise sosyal medya üzerinden siyasi propaganda zirve yaptı.
Medya Aracılığıyla Propaganda
Gerek görsel gerekse yazılı basın kuruluşları üzerinden propaganda bir “paket” program üzerinden yürüyor. Siyasi partiler medya kuruluşlarıyla birlikte organize ederek tartışma programlarına milletvekili adaylarını gönderiyorlar. Bununla birlikte sağ cenahın partileri Ulusal Birlik Partisi’nde (UBP) ve Demokrat Parti’de (DP) bireysel aday kartı dağıtımı ve sponsorlu Facebook hesabı kullanma zirve yapmış durumda.
Medya kuruluşları seçimlerde ekonomik anlamda en kârlı çıkanlar diyebiliriz. Tüm siyasi partiler değişik oranlarda olsa da yazılı ve görsel basına siyasi ilanlarını vermekte. Gazetelerin orta ve arka sayfaları siyasi partilerin ilanlarıyla dolu. Bununla birlikte bazı gazeteler seçim özel eklerini de hazırlayıp okuyucuya sunuyor. Geçmişte sadece büyük partilerin ağırlıkla başvurduğu bu yönteme küçük partiler de katılıyor.
Tek bölge seçim sistemi medyanın her boyutuyla daha fazla kullanılmasını gerekli kılsa da seçim gezileri de durmadı.
Seçim Gezileri
Solun büyük partisi Cumhuriyetçi Türk Partisi ve Sağın büyük partisi UBP tüm seçmenlere ulaşma ve direkt ilişki kurmaya medyayı kullanılması kadar önemsiyor ve ülkenin genelinde seçim gezilerini yapıyorlar, adaylar kendi seçim ilçeleri dışında da gezilere katılıyorlar. Her iki parti de kırsal alanda boy gösteriyor. Diğer partilerde bunu gözlemlemek pek mümkün değil (biraz HP). CTP ve UBP ülke genelinde seçim gezileri ve toplantıları yaparlarken aralarındaki en büyük fark yöntem bağlamında ortaya çıkıyor. CTP adayları genellikle kolektif bir yaklaşımla toplu bir şekilde ziyaretler gerçekleştirmektedirler. Örneğin, Mağusa ve Girne adayları aday oldukları ilçelerinde boş zamanlarında Lefkoşa’da siyasi bir geziye katılırlarken, yine adaylar Genel Başkan’ın ilçe, kasaba veya köy toplantısında kolektif bir şekilde boy göstermektedirler. UBP’de ise durum daha farklı, adayların tek başlarına daha bireyci bir yaklaşımla gezdiklerini ve aday tanıtım kartlarını dağıtmak suretiyle seçmenlerle bireysel ilişki kurdukları göze çarpmaktadır. Burada her iki partinin geleneksel siyaset tarzı anlamında arka planlarındaki farklılığın ortaya çıktığını söyleyebiliriz.
Tek bölge seçim sistemi adayların her ilçede görünür olmaya çalışmasına neden oluyor, böylesi bir durum da adayı oldukça yoruyor. Adayların görünür olmaya çalışması sadece adaylardan kaynaklanmıyor, seçmenler ve parti üyeleri de bulundukları bölgelerde diğer bölgelerin adayları tarafından ziyaret edilmeleri gerektiğine inanıyorlar ve bunu talep ediyorlar. Diğer bir deyişle Serdarlı’daki, Y.Erenköy’deki veya Vadili’deki seçmen Lefkoşa veya Güzelyurt adaylarını tanımak istiyor. Bu tanıma sadece medya üzerinden değil direkt temas bağlamında da talep ediliyor. Kısacası geleneksel “kahvehane ziyaretleri” devam ediyor; Vadili’de veya Y. Erenköy’deki seçmen Lefkoşa adayının kendisini kahvehanede ziyaret etmesini bekliyor... Adaylar da bunu karşılamak için çaba gösteriyor ancak bu sınırlı şekilde başarıya ulaşıyor. Sonuç ise yorgun adaylar, memnun olmayan seçmen kitlesi gibi gözüküyor...! Yani Akdeniz bire bir kişisel temasa önem veriyor...
Bir çok aday bölgesi dışında bilinmiyor. Bakanlık yapmış ve medyatik adaylar dışında kalanların bilinirlik düzeyinin az olduğunu söyleyebiliriz. Bu da adayların daha fazla efor sarf etmesine neden oluyor...
Feodalite Yıkılıyor Mu?
Geçmiş dönemdeki seçimlerde en büyük tartışma konusu feodalitenin seçim sonuçlarını etkilediği üzerineydi. Bir de bakanların icraatlarında “bölgeselciliği” maksimum düzeye çıkarmaları kamuoyunun meşgul etmişti. Özellikle Kemal Dürüst’ün Güzelyurt odaklı yatırımlara odaklanması UBP’nin diğer bölgelerdeki seçmenlerini dahi rahatsız etmiştir. Bu rahatsızlık tek bölge seçim sistemi nedeniyle secim sonuçlarına da yansıyabilir...
Feodal yaklaşımların yıkılıp yıkılmadığını seçim sonuçlarından sonra daha sağlıklı değerlendirebiliriz. Ancak karma oy kullanımının önümüzde çok boyutlu bir sorunsal olarak durduğu bir gerçek. Geçmiş dönemde olduğu gibi karma oy kullanımı feodaliteyi teşvik eden bir özelliğe sahip veya ideolojik-düşünsel yaklaşımdan seçmeni uzaklaştırma hali diyebiliriz... Akrabaya veya tanıdık-bilinen bir kişiye oy verme durumu... Geçmiş seçimlerde bu ilgili seçim bölgesiyle (ilçe) ile sınırlı kalıyordu, ancak bu kez alan genişledi ve farklı ilçelerdeki adaylara seçmenin oy kullanması dolayısıyla akrabalık üzerinden oy verme olasılığını artırmış gibi gözüküyor. Böylesi bir durum seçmeni karma oy kullanmaya teşvik ediyor. Ancak seçim sisteminin göreceli olarak geçmiş sisteme göre karmaşık olması seçmeni mühür artı tercih kullanmaya da itiyor, bunun üzerine net bir yorum yapmak seçim sandıkları açılıncaya kadar zor.
Seçmenlerin seçime dair heyecan oranları geçmişe göre az, özellikle kent merkezlerinde bu açıkça göze çarpıyor. Bunun sisteme dair bir değişikliğin bugüne kadar siyasi partiler tarafından yapılamamış olması bir neden olabilir. Bununla birlikte iklimsel şartların siyasal düşünce ve günlük davranışlara etkisi de unutulmamalı. Örneğin bu seçim Nisan-Mayıs aylarında olsaydı sanırız ki seçmenin tepkisi heyecan anlamında daha görünür olacaktı.
Ancak iktidara ilişkin dolaşan yolsuzluk iddiaları ve eğitimden, sağlığa ve ulaşıma kadar tüm alanlarda çöküntünün üst düzeye çıkması toplumun sessiz şekilde iktidar partilerine bir fatura çıkarabilmesini çok muhtemel kılıyor.
Sonuç Yerine
Yeni bir seçim sistemi tam anlamıyla bir çarşaf liste olmasa da “tek bölge” seçim sistemi olması bağlamında bizlerin genel resmi rahat okumamıza engel olmaktadır. Özellikle kazanacak ve kaybedecek adayların isimleri pek bir bilinmez oluyor bu sistemde.
Seçimde mühür ve karma oyların oranı netleştikten ve kazanan adayların isimleri ortaya çıktıktan sonra seçim sisteminin pozitif ve negatif yönlerini daha net bir şekilde yorumlayabileceğiz.