YENİ BİR YAŞAM KURMAK

Tamer Öncül

Henüz başındayız Mart’ın ama sıcaklar bastırdı bile..

Avrupa’da aldatıcı soğuk hava’yı, Kutuplar’daki aşırı ısı artışına bağlıyor  bilim adamları…

Dünya korkunç bir hızla ısınıyor; bölgemiz de öyle…

Ortadoğu’da kaynatılan kazan ısındıkça; bin bir kötülük taşıyor Akdeniz’e…

Ölü bedenler; göç yollarında perişan olan insanlar da artıyor her geçen gün…

Onlarca Medeniyete beşiklik etmiş Akdeniz, şimdi her türlü “medeniyetsizlikle” kirletiliyor…

Savaş gemileri /denizaltıları, petrol platformlarından balıklara yer kalmıyor şu küçücük denizde…

ABD ve Rusya’nın “egemenlik/hegemonya savaşları”na kurban ediliyor insanlık.

Onların maşası “taşeron diktatörler” “hizmet” yarışında !..

Bombaların havalandırdığı toz bulutları kanla kesifleşip, yakıyor boğazımızı…

Gökyüzü, “parçalı radyoaktif bulutlu!”

Kan derelerinin başına HES (Hidroelektrik Santrali) kuruyor birileri; Nükleer santral yolda…

Ne gam! 2-3 kuruşa gelecekmiş o kara kabloyla elektrik. (Su da öyle olacaktı, hatırlarsınız!)

Biz kilometrelerce uzakta, dumanını solumaktan rahatsız oluyorsak günde binleri atılan bombaların; orada yaşayan insanların neler çektiğini düşünmek bile zor…

Demagoji’nin bini bir para; bombaların ardından nutukları fırlatıyor Dilbazlar: “Demokrasi götürüyorlarmış; adalet ve özgürlük”.

Zeytin Dalı’nı gövdesinden kırıp ( güvercinin gagasından çalıp);şeytanın Yabasına döndürüyorlar. Sonra da “samimiyetten /merhametten” söz ediyorlar utanmadan.

 

Öfkeli uzun adam, “merhametten” söz ederken, “2960 kişi öldürdük, inşallah bu akşama kadar 3 bini aşar” diyor.

Kara kalabalıkta coşku büyüyor; “vur de vuralım, öl de ölelim” sesleriyle inliyor meydan.

“Biz, Afrin'e işgal gücü olarak girmedik, Afrin'deki teröristleri temizlemek için girdik Afrin'i o teröristlerden temizleyip ardından sahiplerine teslim etmek için biz oradayız." Sözleri, 74 Temmuz’unda uçaktan atılan o bildirileri getiriyor aklıma…

 

Bellek, böyle bir şey işte; olmadık yerden, olmadık şeyler çıkarıyor!

Sümer Erek’in Brüksel’de Höte Galeri’de süren ‘Yaşanmamış Günler’ isimli kişisel sergisini değerlendiren Metin Şenergüç  yazısının bir yerinde “..Öznesi olmayan bir portre resminde gözlerin yerini belleğin alması kaçınılmazdır. Belleğiyle ‘bakarak’ portreyi tamamlamaya çalışıyor burada Erek. Bellek, zaman ve mekan algısı olduğu kadar, kimlik, tarih, bilgi ve bilinçle de ilgilidir. Tüm bu olguların bir sentezidir de diyebiliriz belleğe. Bu nedenle geçmiş, belleğin içinde  saf ve yalın halde yer almaz. ‘Şimdi’den geriye doğru anımsar insan. Bir olayı yaşamakla bir temsil içinde anımsamak ve geçmiş ve şimdi arasında açılan bu aralıkta çalışıyor Erek. ‘Şimdi’yle gıyap arasındaki diyalektik uzamda yeni bir yaşam kuruyor.” diye yazar.

Tüm bu kötülüklerden, kandan, kirden arınıp  “yeni bir yaşam kurulabilirse dünyada” buna en büyük katkıyı SANAT yapacaktır, kuşkusuz…

Ve devam ediyor Şenergüç: ”Bu sergiye sadece ağıtsal bir eser olarak bakılmamalı. Kapitalist sistemin bedenlerimiz üzerinde yürüttüğü politikalar sürekli bir keder üretme peşindedir ve bu duygulardan kendimizi soyutlamamızın imkansızdır. Erek bu projeyle, bu kederin kaynağı nedir; kimlerin çıkarları bizi bu duygulara sürüklüyor sorularını da soruyor,  ülkelerinden kaçıp Akdeniz’in sularında kaybolan binlerce insanın sadece sayılarla anılmasına da işaret ediyor.”