YENİ DÖNEMDE CTP

Mert Özdağ

Muhalefet partisi, ilk seçimde iktidar için çabalayacak parti demektir.
Ya da daha yalın bir ifadeyle "iktidar adayı"dır.
Hatırlayın; 2013 seçimlerinde toplum UBP'ye 'muhalefet' etme görevi vermişti.
Hasbelkader CTP-DP Hükümeti kurulmuş, UBP de ana muhalefet partisi konumunda yerini almıştı.
Ancak DP ile hükümette yaşanan sorunlar ana muhalefet partisinin 'seçimsiz' iktidar olmasına yol açacak kadar değişik bir siyasi süreci bizlere yaşattı.

Herhalde böylesi örnekler pek fazla değildir demokrasilerde.
Son bir buçuk yılı UBP-DP yürüttü, üstelik seçimsiz iktidara geldiler.

Yaşadıklarımız, yaptıkları ortada…

Tek tek sayacak değilim, birlikte yaşadık.

İktidarda, en fazla oy alan parti yerine dışarıdan destekli azınlık hükümeti yer aldı.

2013'e kadar yönetimde kalan UBP iktidarında nelerin yaşandığını hepimiz hatırlıyoruz.
Elbette iki dönem arasında farklar vardır.
En dikkat çekicisi, UBP'nin tek başına olduğu dönemde toplumun çok daha 'tepkisel' ve 'pasif' olduğunu söyleyebiliriz.
Siyasal gelişmelerde karar verme mekanizmalarında halkın dışlandığı bir dönemdi o dönem.
Ekonomik paketteki acı reçeteleri çatır çatır uygulayan bir UBP iktidarı vardı yönetimde...
Üstelik bu paketin hazırlanmasında bile katkısı yoktu, dayatılana 'tamam' diyen bir anlayış vardı.
Peki CTP'li iktidarlarda ne değişti diyeceksiniz?
Mesela Özkan Yorgancıoğlu'nun başbakanlığında Türkiye ile yapılan istişareler sonucu İrsen Küçük'ten kalma programda olmasına rağmen uygulanmayan bazı maddeler vardı.
En önemlisi, en dikkat çekeni Elektrik Kurumu'nun özelleştirilmesi…
Özkan Bey'in başbakanlığından itibaren farklılaşan dönemde toplum artık 'dayatılana' razı olmak yerine tartışmayı ve önermeyi gündemine almıştı.
Her ne kadar bu tartışmalar bazen hem CTP içinde, hem de dışında tansiyonu yüksek sürse de, durum artık dayatılana tamam yerine 'biz bunun yerine ne koyabiliriz'e doğru kaymıştı.
Elbette yetersiz olsa da bu durum sağlıklı siyasetin gereğiydi.
Kıbrıs'ta DPÖ tarafından hazırlanan yerli Ekonomik Paket buna bir örnek gösterilebilir.
Su konusunda yaşanan süreci de buna dahil edebilirsiniz.

Bu nedenle CTP iktidarlarının sağ iktidarlardan farkını; konuların çok daha fazla tartışıldığı, 'yerli' icraatların önerilebildiği, Türkiye ile müzakere yollarının arandığı dönemler olarak görebiliriz.
Bu durum yeterli midir?
Elbette hayır!

Ancak sağ partilerin iktidarında bir gecede satılan Ercan'ı düşündükçe, yavaş yavaş batırılan kamu kurumlarını andıkça bunu çok daha iyi anlıyoruz.
Her ne kadar su mevzusu canımızı sıksa da, sonuçları acı olsa da yaşanan tartışmaların demokrasimize ve siyasetimize faydalı olduğunu düşünüyorum.
'Dayatılanı' kabul etmek yerine düşünmeye, üretmeye ve bunları somut hale getirmeye neden olan böylesi süreçlerin çok daha iyi yönetilmesi gerekirdi elbette.
Temelinde iyi niyet olsa da su olayında yaşadığımız siyasal gelişmeler kriz yönetiminden yoksundu, bunu kabul ediyorum.
Ancak tartışma ve fikir üretme açısından yararlı, iktidar sivil toplum diyalogu anlamında da önemliydi.
Umarım hem su konusunda, hem de ekonomik program konusunda Türkiye de 'yerel' hassasiyetlere karşı çıkmaz ve umarım Kıbrıs Türk halkının siyasal partileri duruşu ülke yönetiminde etkili olur.
Böylesi bir dayatma ortamlarından sonra yakalanacak olumlu sonuçlar hem politik açıdan hem de irade bakımından ciddi sonuçlara yol açacak gibi görünüyor.

                                                          *  *  *                                                                                   
" CTP iktidardaydı da ne değişti" diyenlerin bu acımasız ve art niyetli eleştiriler yerine 2009-2013 yılları arasında yaşananlara bakmasını öneririm.
Evet CTP iktidardaydı ama kuyruğunda hep sağ partiler vardı!
Buna rağmen CTP ne Ercan'ı sattı, ne Lefkoşa Belediyesi'ni batırdı, ne de KTHY'yi…

Ve evet, CTP’liler evlatlarına kamu arazilerini peşkeş çekmedi!

UBP, DP gibi kamu kaynaklarını çar çur etmedi, eşe dosta dağıtmadı…

En önemlisi KKTC Yurttaşlığı’nı bu kadar ayağa düşürmedi, her önüne gelene kimlik vermedi!
Evet, CTP iktidarında KIB-TEK özelleştirilmedi, suda yeni bir yönetim şekli için mücadele edildi, yerli ekonomik program hazırlandı.
Eğer bu politikalar sağlam irade ile ileriye taşınsaydı, yani örneğin  KIB-TEK özelleşmez, suda CTP hassasiyetleri kabul ettirilirse idi; kısacası bu yerel haysiyetli duruşa Türkiye ve onun buradaki bürokratik uzantılar saygı gösterseydi, bu ülkede 'iktidar' olmanın bir çok ciddi ve derin anlamı olduğunu söyleyebilecektik.
Bu örnekler çoğaltılabilir.

Şimdi yine seçime yol alıyoruz.

CTP yine iktidar adayıdır ve siyasetleri ile toplumdan destek talep edecektir.

Ancak bu destek sadece sözde değil, özde de olmalıdır.

Sonuç ne olur, ne biter bilmem ama kurulacak yeni hükümet ne yapacak ben asıl onu merak ediyorum.
Eğer her şeye rağmen Türkiye dayatacaksa ve dayattıkları iktidar krizi (2016) pahasına olursa olsun gerçekleşecekse; bu topraklarda bir devlet değil sömürge sistemi olduğunu kabul ederek yaşamak zorunda kalacağız demektir.
Bu kilidi açacak olan da CTP'nin yeni dönemde yeni hükümetteki performansı ve yeni dönemdeki gücüdür…
Ve yürütülen mücadele tam da budur.

İzleyip göreceğiz.     


 

YORUMSUZ: ÖTÜKEN-ÖZERSAY TARTIŞMASI!

‘İşadamlarından destek’ kavgası!

Halkın Partisi (HP) Lefkoşa İlçe yönetiminde görev alan ve kısa bir süre önce HP'den istifa eden Göktürk Ötüken önceki gece Diyalog TV'de katıldığı TV programında ilginç iddiaları gündeme taşıdı.

Kudret Özersay’a sert eleştiriler getiren Ötüken özetle şunları söyledi:

  • “Adayları tek yetkili olan Kudret Özersay belirleyecek”
  •  “Partide tek adamlık var.”
  •  “Üyelik başvuruları nasıl belirlendiyse, adaylık başvuruları da öyle değerlendirilecek”
  •  “Halkın Partisi, umutları heba etme noktasındadır. Demokrasi adına Halkın Partisi'nin geldiği nokta içler acısı durumdur”
  • “İş adamlarından para isteniyor. İş adamları ile yapılan gizli görüşmelerden ve iş adamlarından para istenmesinden dolayı partide istifalar oldu. İddialarımın yalanlanması halinde, eğer yalanlanırsa, hangi iş adamlarıyla, hangi menfaatlerde bulunulduğunu açıklarım”

                                                                        ***

Tüm bu iddialara dün Genç TV'de katıldığı TV programında yanıt veren Özersay ise kısaca şunları söyledi:

  • “Parti içinde tüzükte tarif edilen kurallara uyuluyor. Demokratik anlamda bir sıkıntı yok”
  • “Tüzüğümüze göre, milletvekili adaylarını belirleme yetkisi parti meclisindedir”
  • “Pazartesi yaptığımız PM toplantısından sonra aday adaylığı başvuruları alınacak ardından bir komite bunları inceleyecek ve PM'ye sunulacak. Bunu PM onaylayacak.  Yetki PM’dedir”
  • “Seçim atmosferine girdiğimiz bu dönemde bir takım karalamalar ve yanlış yönlendirmeler olacak”
  •  “İşadamları ile özel bir ilişkimiz yok. Toplumun bütün kesimleri ile diyaloğumuz ve temasımız var”
  • “HP'nin bütün gelir ve giderleri 3 ayda açıklanır. Aldığımızı bütün bağışlar makbuz karşılığındadır ve kayıt altındadır. Biz işadamlarına bağımlı bir siyasi parti değiliz”
  •  “Kısa süre önce partinden istifa eden bir kişinin bu ve benzeri şeyler söylemesi beni şaşırtmaz çünkü eğer birisi bir şey söylüyorsa somut bir zemini olması lazım”

Yorum sizin…