Yeni bir eğitim yılının kapısındayız… Bu hafta ilkokullar, önümüzde hafta ortaokul ve liseler yeni eğitim yılına merhaba diyecek. Bir yandan çocuklarımız ve gençlerimiz diğer yandan da anne-babalar yeni eğitim döneminin telaşı içinde… Aslında bu telaş, her geçen yıl biraz daha fazla kaygıya dönüşüyor… Hiç kuşku yok ki, bu telaşı kaygıya dönüştüren temel olgu; yazının başlığındaki soruya “hayır” yanıtı verenlerin sayısının oldukça fazla olmasıdır…
Okul öncesi eğitimden üniversiteye, öğrenci, öğretmen, veli, eğitim yöneticisi, akademisyen, kısacası eğitim sistemini oluşturan tüm bireyler; eğitim sistemimizin altyapı, donanım, yeterli öğretim kadrosu, fırsat eşitsizliği, öğrenci seçme sistemi, eğitimde nitelik ve daha birçok konuda, birçok sorunla karşı karşıya olduğunu rahatlıkla görebiliyorlar.
Ne yazık ki eğitim sistemimiz, mevcut haliyle geleceğin bilgi toplumunu kuracak ve dünya ile rekabet edecek kuşakları yetiştirmekten çok uzakta… Dahası eğitim sistemi olumsuzlukları elimine edecek bir yapıyı kurmak için varken, sistemin kendisi olumsuzluklar yaratıyor. Bu tespiti yapmak için konunun uzmanı olmaya da gerek yok aslında… Yaşananlar gün gibi ortada:
· Geçtiğimiz hafta ilkokul müdür ve müdür muavinliği sınavındaki yaşananların, önümüzdeki hafta gerçekleştirilecek öğretmenlik sınavlarında da tekrar etmesi kaygısı,
· Bakanlar Kurulu Kararı ile Sınıf Geçme Sınav Tüzüğü’nün değiştirilmesi, değişiklik yapılmasına karşın “akademik sınıflar”, “meslek destekli program” gibi uygulamaların nasıl bir şekilde sürdürüleceği karasızlığı,
· Türkiye üniversitelerinin, GCE – A Level sonuçlarına göre öğrenci alma kararındaki belirsizlik ve bu belirsizliğe rağmen hiçbir açıklamanın yapılmaması,
· Okullarımızdaki altyapı sorunlarının devam etmesi,
· Etüt, dershane ve özel dersi canavarlaştıran SBS uygulamasının devam edip etmeyeceği, devam etmeyecekse ilkokul sonrası koleje girişin nasıl olacağı karmaşası,
· Bir yandan liselerde alan/bölümleri kaldıran uygulamalar hayata geçirilmeye çalışılırken diğer yandan da tek alan/bölümlü özel statülü lise oluşturma tutarsızlığı,
· Sınıflarda öğrenci sayılarının 40’lar civarına ulaşması ve böylesi bir ortamda yapılandırmacı eğitim anlayışı uygulanmasının beklenmesi,
· Devlet okullarındaki demografin yapısının KKTC uyruklu öğrencilerin aleyhine hızla bozulması,
· Müdürsüz, müdür muavinsiz ve öğretmensiz açılacak okulların oldukça fazla olması,
Ve beklide bunların en önemlisi olan; eğitim bilimi ilkeleri yerine tam bir siyasi istismar ve adam kayırmacı zihniyetle eğime yön verilmeye çalışılıyor olunması, eğitim sistemimizi her gün biraz daha kötüye, yeni eğitim dönemindeki umutları da umutsuzluğa dönüştüren temel unsurlar olarak karşımıza çıkıyor…
Şimdi şöyle bir düşünün… Eğitim sistemimiz; çağdaş, bilimsel ve eğitim biliminin ortaya koyduğu sonuçlara dayanan eğitim anlayışlarını içeriyor mu? Ya da bunların yeni eğitim yılında gerçekleşeceğine dair umudunuz var mı?
BİLİYOR MUYDUNUZ?
Eğitim vizyonunun değeri
Bir vizyon ya başarılıdır ya da vizyon değildir. Başarılı olanlar hep akılda kalır ama kaybedenleri mutlaka tarih yargılar…
Oysa yapılması gereken eğitime yeni vizyon çizilmesi gerekliliğidir. Yani “Nasıl?” sorusuna yanıt aramanın yanında “Ne?” ve “Niçin” soruları da yanıtlanmalıdır. Hiç kuşku yok ki “Nasıl” yapılması sorusu oldukça önemlidir. Ancak “Ne” yapılması ve “Niçin” yapılması gerekliliğini ortaya çıkmadan, yeni hedefler, öngörüler ve stratejilerin belirlenmesi olanaksızdır. İşte bu soruların ortaya çıkardıkları o vizyonun değerini gösteren unsurlardır.
GÜLMECE
Uğursuz
Avcı Sultan Mehmet bir gün adamlarıyla beraber akşama kadar bir keklik bile vuramaz. Bunun sebebinin de, sabahleyin gördüğü bir dervişin uğursuzluğuna bağlar. Saraydan çıkarken önünden geçen, tarif ettiği tipte, sivri külahlı, sırtı kambur adamı bulmaları emrini verir. Tarife göre Bektaşi babalarından Hamza Babayı yaka paça huzura getirirler. Sultan:
- Bre uğursuz, nabekar!.. Bugün sabahleyin karşıma çıktın. Bu yüzden akşama kadar bir ava rastlayamadım. Bu ne uğursuzluktur. Vurun kellesini... "
Bektaşi bakar ki kelle elden gidiyor. Son bir dileğini açıklamak için söz alır:
- A devletlûm siz beni gördünüz bir keklik vuramadınız. Ama insaf ediniz, benim de bugün ilk gördüğüm sizdiniz ve kellemi kaybediyorum. Söyleyin, uğursuzluk hangimizde!.. "
AKLINIZDA BULUNSUN
“Öğretmeni ile tehdit etmeyin”
Okula başlamak hem çocuk hem de aile için çok önemli bir adımdır. Okula başlamaya hazır bazı çocuklarda okulun ilk günlerinde okula gitmeyi reddetme, ağlama, anne-babasından ayrılmak istememe gibi davranışlar görülebilir. Çünkü çocuk ilk kez girdiği yepyeni bir ortamda yeni insanlarla karşılaşmış, heyecanını ve kaygılarını artmıştır. Çocuk için yepyeni bir çevre olan okulda, uyulması gereken kurallar, yeni arkadaşlar, öğretmenler ve yerine getirilmesi gereken sorumluluklar vardır.
Kısacası çocuğunuzun okula uyumunu zorlaştıran oldukça fazla neden vardır. Peki, ama siz ne yapabilirsiniz? İşte bu konuda yapmanız gerekenlerle ilgili uzman görüşleri:
1. Çocuğunuzun okuluna, öncelikle sizin güvenmeniz ve kararlı olmanız, çocuğa sergileyeceğiniz davranışlar açısından önemlidir.
2. Okula gitmesinin çocuğunuza kazandıracaklarını mutlaka ona anlatın.
3. Çocuğunuzun okula gitmek istememe nedenlerini mutlaka dinleyin.
4. Çocuk hangi ebeveynden kolay ayrılıyorsa onunla birlikte okula gelmesini sağlayın.
5. İletişimde kararlı olun.
6. Ev içerisinde de ona bir okul düzenini oluşturmaya gayret edin.
8. Size ait bir eşyayı okula götürmesine izin verin (fotoğraf, toka, küçük oyuncak vb.).
9. Okulda yaptığı faaliyetlerden evde size sergilemesine imkan verin.
10. Okul sonrasında çocuğunuzla aktif zaman geçirin.
11. İlk günlerde sizlerle birlikte okulda olmak istediğinde, süreyi sınırlandırın (“10 dakika buradayım, sonra gitmek zorundayım.” vb.) ve yanından kararlı bir şekilde ayrılın.
12. Ve asla çocuğunuzu öğretmeni ile tehdit etmeyin
Bütün bu bilgilerin ışığında; çocuğunuzu olduğu gibi, kendisi olarak görmeyi başarabilirseniz çocuğunuz okula uyum sürecini en kısa sürede sağlamasına yardımcı olursunuz.