Yeni Kıbrıs Stratejisi

2011 yılına girişimizle birlikte Türkiye medyası ve düşünce kuruluşlarında AKP’nin “Yeni Kıbrıs” stratejisi tartışılır oldu. Özellikle TC Başbakanı Erdoğan’ın 20 Temmuz törenleri dolayısıyla adaya gelişi sırasında artarak devam ede

 

 

2011 yılına girişimizle birlikte Türkiye medyası ve düşünce kuruluşlarında AKP’nin “Yeni Kıbrıs” stratejisi tartışılır oldu. Özellikle TC Başbakanı Erdoğan’ın 20 Temmuz törenleri dolayısıyla adaya gelişi sırasında artarak devam eden yeni strateji tartışmalarında, Türkiye hükümetinin Kıbrıs için öngördüğü “entegre dış politikası”nı ortaya konuluyordu.

Kıbrıs Rum tarafına duyulan güvensizlik ve Türk Dışişleri’nin beklentisini karşılayacak bir çözüme ulaşılmasının imkan dahilinde olmadığı, ancak “masa”dan kaçmanın da uluslararası camianın tepkisine yol açacağından hareketle farklı bir politik strateji geliştirildiği anlaşılıyor. Örneğin, TC Başbakanı Erdoğan’ın Ankara’da Kıbrıslı Türk gazetecilere söyledikleri ile 20 Temmuz 2011 tören konuşması birbirine çelişkili görünse de aslında uygulanmakta olan stratejinin bütünlüğünü yansıtmaktaydı. Yani hem tanınma yönünde bir politika izlenecek hem de masadan kalkan taraf olmayarak, paralel bir hat üzerinden hareket edilecek. Nasıl süreceği meçhul olan bu entegre politikanın özü basitçe budur.

Buna paralel bir diğer tartışma konusu ise Kıbrıslı Türkleri “rehabilitasyon stratejisi”dir ki, burada öncelikle ekonominin yeniden yapılanması öne çıkıyor.  Yerim geniş olmadığı için, konuyu önümüzdeki günlerde değerlendirmeye devam edeceğim. Ve Kıbrıslı Türklerin, bu süreçte nerede olduğunu sorgulayacağım elbette! Bu bağlamda iki önemli alıntıyı sizinle paylaşıyorum.

“Süreç bize açık bir şekilde göstermektedir ki Kıbrıs’taki mevcut statüko GKRY’nin lehinedir. Bu nedenle mevcut statükoyu bozmaya yönelik her girişimi engellemeye çalışmaktadır. BM öncülüğünde bu güne kadar yapılan görüşme ve müzakerelerde elde edilen zemini kabul etmemektedir. GKRY’yi barış anlaşmasına zorlamak ve bebek adımlarıyla ilerlemekte olan Türkiye-AB müzakere sürecine olumsuz etkilerini kırmak için stratejide değişiklik yapmak gerekmektedir. Her zaman adil bir barış anlaşması peşinde gayret sarf etmek ve bu yöndeki girişimlerine devam edeceği emareleri vermek Rumların uzlaşmaz tutumunu kırmamaktadır. GKRY’nin uzlaşmaz tutumunu ortadan kaldırmanın tek yolu barış anlaşmasıyla ilgili çalışmalara devam ederken kararlı bir şekilde KKTC’nin tanınması yönündeki girişimlere ağırlık vermektir. KKTC’nin tanınması yönündeki girişimler barış anlaşması için yapılacak çalışmalara engel teşkil etmez. Tam tersine KKTC’nin öne sürdüğü Annan planıyla da resmileşmiş iki kesimli, iki kurucu devletli ve siyasi eşitliğe dayalı yapıya ve Türkiye’nin etkin garantörlüğü tezine hizmet eder.”  “Sonuç olarak; KKTC ile GKRY arasında kalıcı ve adil bir barış anlaşması tesis etmek için mevcut statükonun değiştirilmesi yönünde strateji belirlemeye ihtiyaç vardır. Barış anlaşmasının yapılması için barışçı ve insani girişimlerle KKTC’nin tanınması yönünde girişimlere ağırlık verilmelidir. Tanınma KKTC ve Türkiye üzerindeki baskıların yönünü değiştireceği gibi, görüşmelerin ve müzakerelerin zeminini değiştireceği için bir pazarlık marjı da sağlayacaktır. Ayrıca GKRY’yi belirli bir sonuca ulaşacak şekilde görüşme ve müzakere masasına çekecektir.” Doç.Dr.Atilla Sandıklı Bilgesam Başkanı, www.bilgesam.org

“... yeni bir Kıbrıs stratejisi üzerine kafa yorulmalı ve sürece KKTC halkı da bir şekilde dâhil edilmelidir. Söz konusu rehabilitasyon stratejisi ekonominin yeniden yapılandırılmasından başlamalıdır. Bu noktada Kıbrıs Türkleri için ‘acı reçeteyi’ kabullenmek kaçınılmaz gözükmektedir. Zira bilançosu olmayan bir kuruma sahip bir devlet, üretmeyen bir ekonomi ve yardım almadan ayakta kalamayan bir demokrasi hiçbir şekilde sürdürülebilir değildir. ... KKTC’nin önünde daha rasyonel bir ekonomik sistem inşa etmekten başka çıkar yol bulunmamaktadır.” Mustafa Kutlay, USAK AB Araştırmaları Merkezi, 7 Şubat 2011, www.usakgundem.com

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri