“Kıbrıs'ın kuzeyinde politika bitti” cümlesini birçok yerde işitebilirsiniz…
Ya da buna benzer bir cümleyi…
Özellikle Annan Planı dönemi ile ara verilen ve 2011 ile yeniden başlayan ‘Ankara paketleri’ siyasetine ‘su’ ve ‘elektriğin’ de eklenmesiyle durum yeni bir boyut kazandı artık.
Peki neden insanlar artık siyasetin tükendiğine inanıyor?
Neden siyasete inanç gün geçtikçe düşüyor?
Genel anlayış şu; bazı siyasi partiler ya da liderler değişim yapmak isteseler bile bu sistem buna izin vermez, ileriye gitmek imkansız…
Siyasete bakış açısı da aslında net: “Sistemin parçasısınız!”
Ağır bir genelleme sorunumuz var anlayacağınız.
Bunca yıllık kısa dönemli sol koalisyon dönemlerindeki deneyimler gösterdi ki sorun seçim kazanmakla bitmiyor.
Ya sistemi topyekun değiştireceksiniz, ya da onun bir temsilcisi olacaksınız.
Bu güne kadar bu değişim ne yazık ki gösterilemedi.
Sol iktidarların içine sızan çıkar odakları kimi durumlarda UBP’yi aratmayan uygulamalara imza attı.
“Ona karşıyım, bunu istemem” demekle de değişim olmayacağına göre…
***
Kıbrıs sorununda devam eden süreç beli yaz sonu yeniden hareketleneceğe benziyor.
Eğer bir uzlaşı çıkarsa yaşayacaklarımız belli.
Referandum ve federal devletin kurulması sürecine ilerleyeceğiz.
Peki çıkmaz daha da derinleşirse?
Kilitlenme devam eder ya da bu kilitlenmenin adı konulur ve çözüm çabaları uzunca bir süre buzdolabına girerse ne olacak halimiz diye düşünmekten de kendimi alamıyorum.
En çok merak ettiğim: Kıbrıs Türk siyaseti ya da özelde Kıbrıs Türk solu ne yapacak?
“Yeni KKTC” dayatmasına karşı nasıl bir tez ile yürünecek?
Hangi politikalar ve vaatler ile seçmenden oy istenecek?
Seçim kazanılınca hangi siyasetler uygulanacak?
Türkiye’ye “isyan eder gibi” görünüp oy almaya devam mı edeceğiz?
“Mış gibi isyanlar” mı üreteceğiz?
Kitlelerin- grupların öfke, karşıtlık gerilim siyasetlerine yenik mi düşeceğiz?
Yoksa somut elle tutulur aklı başında çıkış yolları mı arayacağız?
Mesele aslında çelişkiler yumağı gibi…
Memleketin efendisi olmak mevzusu ortada duruyor ki bu hem çözümde hem de çözümsüzlük durumunda toplumun kabusu gibi…
Kıbrıs Türk toplumunu yönetmeye, azınlık görmeye hevesli Rum milliyetçiliği ile ortaklaşa güdülen Türk milli tezi adayı ortadan ikiye böldü, malumunuz.
Rumlar Kıbrıs Cumhuriyeti’nin sahibi olarak dünyaya açıldı, biz ise Türkiye’ye…
Bu ‘açılım’ zaman zaman o kadar ileriye gitti ki kabak çiçeğini andırdı.
Artık yönetecek bir şeyin kalmadığı memlekette belediyecilik bile “elçilik memurları ile iyi geçinme siyasetine” dönüştü.
Ekonomisi, güvenliği, kültürel yozlaşması ile Türkiye’nin alt yönetimi olduk yılların siyaseti ile…
Yani kısacası Girne’den yol bağladık Anadolu’ya…
Hem de tek şerit bir yol bu!
***
Siyasetteki bu çelişki devam ederken bir sonun başlangıcındayız elbette…
Bu kırılma hepimizi etkileyecek. Hem solu hem de sağı…
Değerler üzerinden siyaset yürüten solun alternatif siyasetleri yeni döneme şekil verecek.
Sivilleşme, demokratikleşme, barış ve adalet gibi kavramları ileriye taşımanın yolu halk ile bütünleşmekten geçer.
Sokakta, kahvede, evde, iş yerinde her yerde…
Ve bu bütünleşmenin tam zamanıdır. Tam zamanı…
Tabii o “halk” ne yapacağına karar vermişse eğer…
Bu kötülüğü yapanlara…
Çalışma Bakanı Zeki Çeler meclis kürsüsünde açıkladı.
“Gerçek maaşlar” üzerinden yapılmayan sosyal sigorta yatırımlarını gündeme getirdi.
Bilirsiniz, memleketin bir gerçeği oldu bu, özel sektörde aldığınız maaş üzerinden değil asgari ücret üzerinden yapılır! Bu genelde böyledir!
87 bin sosyal sigortalı KKTC vatandaşının olduğu ülkede 45 bin çalışanın sosyal yatırımları asgari ücret üzerinden yapılıyor.
Yani çalışanların neredeyse yarısı!
Bakanın açıklamalarına göre; söz konusu asgari ücret üzerinden yatırımları yapılan çalışanların emekli maaşı emekli olduğu dönemin asgari ücretinin % 57.5’i olacak.
Tam bir emek sömürüsü bu!
Bunu yapan işverenlere, yani çalışanlarına emekli olana dek asgari ücret üzerinden yatırım yapanlara kısa ve öz konuşacağım: ….