“Yeni pozisyon Kıbrıslı Türkleri daha da yalnızlaştıracak”

CTP Milletvekili Fikri Toros, toplumsal varoluş mücadelesinde toplumsal bütünlüğün önemine vurgu yaparak, Kıbrıs konusunda uluslararası hukukun, toplumsal iradenin ve toplumsal bütünlüğün yolunda hareket etmek gerektiğini söyledi.

Ödül Aşık ÜLKER

CTP Milletvekili Fikri Toros, toplumsal varoluş mücadelesinde toplumsal bütünlüğün önemine vurgu yaparak, Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde kutuplaşmanın “bilerek ve isteyerek” körüklendiğini söyledi.

“Bütünlük sağlanmadan, asgari müştereklerde birleşmeden, toplumsal varoluş ve toplumsal çıkarlarımızın elde edilmesi gerçekten mümkün değildir” diyen Toros, “Kıbrıs konusunda da, eğer bugüne kadar olduğu gibi, haklılığımızı devam ettirmek istersek, uluslararası hukukun, toplumsal iradenin ve toplumsal bütünlüğün yolunda hareket etmemiz şarttır. BM meşru zemininden sapmak, kutuplaşmayı tırmandıracak olan bir harekettir. Meşru zeminden sapmak, doğal olarak halkı ikiye, üçe, dörde bölmeye hizmet edecektir ve etmektedir” diye konuştu.

Toros, Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafının Kıbrıs sorunundaki yeni pozisyonun sadece ilgili tüm BM Güvenlik Konseyi kararları hilafına olmakla kalmadığını, aynı zamanda Kıbrıslı Türkleri kendi vatanlarında hak sahibi oldukları yetkilerden, topraktan ve Kıbrıs Adası’nı çevreleyen sularda keşfedilen zenginliklerden mahrum etmek anlamına geldiğini belirtti.

Türkiye’nin kendi hak ve çıkarlarını korumak için farklı stratejiler çerçevesinde müzakere etmekte yetkili olduğunu ancak bu çerçevede Kıbrıs’la ilgili yeni pozisyonun, Kıbrıs Türk halkının kendi ülkesinde, siyasi eşitliğe dayalı federal çözüm müzakerelerinin devam etmesine yardımcı olmadığını kaydetti.

Toros, “Uluslararası hukukun bir parçası haline gelen BM Güvenlik Konseyi kararları hilafına oluşturulan bu yeni pozisyon, bizi daha da yalnızlaştıracak, adadaki bölünmüşlüğü daha da derinleştirecek ve Kıbrıs Türk toplumunun zaten çok sınırlı olan ilişkilerini baltalayacak niteliktedir” diye konuştu.

Fikri Toros, iki bölgeli, iki toplumlu ve siyasi eşitliğe dayalı federal çözümü sadece BM Güvenlik Konseyi kararlarına bağlı olması nedeniyle değil, aynı zamanda Kıbrıs Türk halkının ada üzerindeki tüm haklarını yeniden elde edebileceği, adil bir çözüm modeli olduğu için desteklediklerini vurguladı.

 

“Yeni pozisyon, Kıbrıslı Türkleri haklarından mahrum etmektedir”

Soru: Kıbrıs konusuna gelirsek, 5+1 gayri resmi toplantının hazırlıkları sürüyor. Kıbrıs Türk tarafından gelen açıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Toros: Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinden bu yana, bildiğiniz üzere Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafı, Kıbrıs sorununa dair yürütülen müzakerelerde bir pozisyon değişikliğine gitmiştir. Yıllardır müzakere edilen iki bölgeli, iki toplumlu ve siyasi eşitliğe dayalı federal çözüm müzakerelerinin artık sona erdiğini, federal çözüm modelinin tarihe gömüldüğünü ifade ediyorlar. Geçmişte yer alan müzakerelerde varılan tüm yakınlaşmaları, Guterres çerçevesi denilen BM Genel Sekreterinin 30 Haziran 2017 tarihli 6 maddelik çerçevesi ve 11 Şubat 2014 tarihinde imzalanan ortak metni dikkate almayacaklarını, toplumlararası görüşmelerin sona erdiğini ve bundan sonra Kıbrıs’ta bir çözüm olacaksa, iki tarafın egemen eşitliğine dayalı, iki devletli bir çözüm olabileceğini söylüyorlar. Yeni pozisyonun özeti bu. Bu yeni pozisyon, sadece ilgili tüm BM Güvenlik Konseyi kararları hilafına olmakla kalmıyor, aynı zamanda ilgili Güvenlik Konseyi kararı doğrultusunda hiçbir dünya ülkesinin kabul edemeyeceği bilinen iki devletli çözümde ısrar ederek, çözümsüzlüğün bir çözüm olarak devam etmesini talep etmek anlamına geliyor. Bu da Kıbrıslı Türkleri kendi vatanlarında hak sahibi oldukları gerek yetkilerden, gerek topraktan ve gerekse Kıbrıs Adası’nı çevreleyen sularda keşfedilen zenginliklerden mahrum etmektedir.

Kıbrıslı Türkler, 60 yıldan bu yana, kendi ülkelerinde eşit statüde bir toplumsal varoluş mücadelesi yürütmektedir. 1963 yılından beri, eşit ortak olarak yer aldıkları devletten dışlanmakla başlayan bir tecrit edilmişlik konumundadırlar. Kıbrıslı Türkler, bu statükonun, dünyadan kopuk olmanın, tanınmamış bir statüde olmanın, yaptırımların etkisi altında olmanın sürdürülemez olduğunu ve kabul edilemez olduğunu değerlendirmektedir. Kıbrıslı Türkler bunu 2004 Annan Planı referandumunda bir toplumsal irade olarak ortaya koydular.

 

“Kıbrıslı Türkler kendi aidiyetlerini korumak istiyorlar”

Soru: Şimdi ortaya atılan argüman, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde farklı bir iradenin ortaya çıktığı ve bu değişikliğin de ondan kaynaklandığı yönündedir...

Toros: Kıbrıs Türk halkı, Kıbrıs’ta bir federal çözümle birlikte siyasi eşitliğe dayalı ortaklığının yeniden restore edileceği kalıcı bir çözümü desteklemektedir. Bunu birçok vesileyle ortaya koymuşlardır. Yapılan kamuoyu yoklamalarında da bu iradenin baki olduğu ortaya çıkmaktadır. Kıbrıs Türk halkı, kendi ülkelerinde eşit statüde, ülkenin gerek devleti, gerekse toprakları üzerindeki haklarını geri almak peşindedir. Varoluşlarını onurlu bir şekilde, uluslararası toplumun içerisinde yer alarak sürdürmekle ilgilidirler. Kıbrıslı Türkler kendi aidiyetlerini korumak istiyorlar. Uluslararası egemenlikte ortak olmak istiyorlar. AB muktesebatının, hem ekonomik, hem sosyal, hem de kültürel olarak, adanın genelinde uygulanmasını istiyorlar. Geçen sene yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde, Sayın Tatar’ın hangi şekilde kazandığını bilmeyen yoktur. Sayın Tatar yüzde 51.7 ile seçilmiştir yani seçmenin takriben yarısının oyuyla seçilmiştir. Dolayısıyla Sayın Tatar’ın bu politikalarının, toplumun değişen iradesini temsil ettiği söylemleri bize göre doğru değildir.

 

Tatar, Kıbrısta kalıcı çözüm için çalışacaksa, meşru zemine geri dönmeli”

 Gerek Kıbrıs Cumhuriyeti, gerek AB, gerek BM üyeleri, gerekse BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi temsilcisi Kıbrıs’ta iki devletin olmasına, Kıbrıs’ın bölünmüşlüğünün kalıcılaştırılmasına asla onay vermeyeceklerini net bir şekilde açıklıyorlar. Böyle bir şey mümkün değildir. Ayrıca, müzakerelerde meşru zemin olarak kabul edilen zemin BM Güvenlik Konseyi’nin ilgili kararları ve parametreleridir. Bunu bilmeyen kimse yoktur, hiç bir siyasi lider de yoktur. Bunların hilafına bir pozisyon takip etmek, adadaki çözümsüzlüğün devamını istemekle eş anlamdadır ve Kıbrıs Türk halkı mevcut statüko koşullarının ne sürdürülebilir olduğunu düşünür, ne de herhangi bir zaman kabul edebileceğini ifade etmiştir.

Aslında pandemi koşulları, dünyanın neden birlik ve bütünlük içerisinde olması gerektiğini bir kez daha herkese hatırlattı. Biz tüm ülkelerin aksine, maalesef hiç bir dayanışmaya giremedik. Dolayısıyla gelinen bu aşamada, eğer Sayın Cumhurbaşkanı Kıbrıs’ta kalıcı çözüm için çalışacaksa, bir an önce meşru zemine geri dönmesi lazımdır. Yaklaşan gayri resmi 5+1 toplantıda, ortak bir zeminin oluşması için katkı koyması gerekmektedir.

 

“Türkiye kendi hak ve çıkarlarını korumak için farklı stratejilerle müzakere etmekte yetkilidir, ancak...”

Soru: Türkiye’den bu konuda yapılan açıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Toros: Kıbrıs sorunu, özünde Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rumların bir sorunu olsa da, geçtiğimiz 57 yıl içerisinde evrilmiş olup bir bölgesel sorun haline gelmiştir. Bu sorun Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs üçgeninde bir sorun haline gelmiştir ve Doğu Akdeniz’deki yetki alanları üzerindeki sorunun büyüyerek devam etmesine yol açmıştır. Kıbrıs sorununun bölgesel etkisi, garantör ülkelerden biri olan Türkiye’nin komşu ülkeleriyle arasındaki jeopolitik ilişkilerine, AB’yle olan ilişkilerine, hatta ABD ile olan ilişkilerine olumsuz etki yapmıştır. Bu aşikardır. Avrupa Konseyi zirve toplantılarının sonucuna baktığınız zaman, Türkiye-AB ilişkilerinin önündeki engellerden birinin Kıbrıs sorununun devam etmesi olduğunu her zaman görürsünüz. Trump yönetimi altındaki ABD Senatosunun CAATSA yaptırımlarına bakarsanız, üç temel neden arasında Doğu Akdeniz’deki gelişmeler de yer almaktadır. Yani Kıbrıs sorununun etrafında devam eden, Doğa Akdeniz’deki deniz yetki alanları sorununun yarattığı gerginlikten bahsediliyor... Dolayısıyla Türkiye bu ilişkilerini iyileştirmek, normalleştirmek için bir takım diplomatik girişimler içerisinde, farklı stratejiler güdebilmektedir. Türkiye kendi hak ve çıkarlarını korumak için farklı stratejiler çerçevesinde müzakere etmekte elbette kendi başına yetkilidir, kendi iradesini kullanacaktır. Ancak bu çerçevede Kıbrıs’la ilgili bu yeni pozisyonu, Kıbrıs Türk halkının kendi ülkesinde, siyasi eşitliğe dayalı federal çözüm müzakerelerinin devam etmesine maalesef yardımcı olmamaktadır. Uluslararası hukukun bir parçası haline gelen BM Güvenlik Konseyi kararları hilafına oluşturulan bu yeni pozisyon, bizi daha da yalnızlaştıracak, adadaki bölünmüşlüğü daha da derinleştirecek ve Kıbrıs Türk toplumunun zaten çok sınırlı olan ilişkilerini baltalayacak niteliktedir.

 

“CTP olarak bizim diplomatik temaslarımız artarak devam etmektedir”

Soru: Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun ziyareti sırasında, daha önceki ziyaretlerde olduğu gibi, partilerle toplantı yapılmadı. Bunun mesajı nedir?

Toros: Türkiye’den adamıza gelen gerek Sayın Dışişleri Bakanı’nın, gerekse Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı’nın mecliste temsiliyeti olan tüm partilerle bilgi paylaşımı ve istişarelerde bulunmaması aslında bir ilktir, bir geleneğin ortadan kaldırıldığının işaretidir. Bildiğiniz üzere, geçmiş cumhurbaşkanlarının görevde olduğu tüm dönemlerde, bu tür konferanslar ve/veya müzakereler öncesi, istişareler katılımcılık prensibine dayalı olarak yapılırdı. Şimdi bunun yapılmamış olması diğer tüm partileri olduğu gibi bizleri de rahatsız etmiştir.

Ancak, CTP olarak bizim AB ve Kıbrıs’ta misyonu olan tüm ülkelerle diplomatik temaslarımız artarak devam etmektedir. Sürekli olarak lobi yapan bir partiyiz ve tüm gelişmeleri kaynağından takip eden bir kapasiteye sahibiz. Bu temaslarımızı sürekli olarak yapıyoruz. 5+1 toplantısına yaklaşırken bu temasları artırmaktayız. Bizi bekleyen olasılıkları takip ediyor, Kıbrıs Türk halkının hak ve çıkarlarının korunmasına dair görüşlerimizi vurguluyoruz. İki bölgeli, iki toplumlu ve siyasi eşitliğe dayalı federal çözümün sadece BM Güvenlik Konseyi kararlarına bağlı olması nedeniyle değil, aynı zamanda Kıbrıs Türk halkının ada ve devlet üzerindeki tüm haklarını yeniden elde edebileceği, adil bir çözüm modeli olduğu için destekliyoruz.

 

“Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde kutuplaşma körüklenmiştir”

 Soru: Toplumdaki kutuplaşma çok belirginleşmeye başladı. Hemen hemen her konuda kutuplaşma var, federasyon isteyenler –istemeyenler, kamu- özel, işveren-işçi, kapanalım diyenler- açılma isteyenler. Bu kutuplaşmayı nasıl görüyorsunuz?

Toros: Toplumsal varoluş mücadelesinde, toplumsal bütünlük önemli bir gerekliliktir. Maalesef, bu bütünlüğün sarsıldığı bir gerçektir. Özellikle son Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde bu kutuplaşma körüklenmiştir, bilerek ve isteyerek bu yaratılmıştır. Toplumu mümkün olduğunca parçalayarak, bu bütünlüğü sekteye uğratarak, bir takım emellere daha kolay ulaşılacağı kanısı yaygınlaşmıştır. Bunu esefle kınıyorum. Biz, varoluş ve federal çözüm modeli mücadelemizde toplumsal bütünlüğe en fazla ihtiyaç duyulan bir dönem olduğunu düşünüyoruz. İçinde bulunduğumuz pandemi sürecinde, bu bahsettiğim bütünlük daha da büyük bir önem kazanmıştır. Bu bütünlüğün sekteye uğraması sadece toplum genelinde değil, ülkemizin en büyük partilerinden birisi olan UBP’nin içerisinde dahi gittikçe büyüyen bir sorun haline gelmiştir. Bunun yansımaları fevkalade olumsuz olarak önümüzde durmaktadır. Bütünlük sağlanmadan, asgari müştereklerde birleşmeden, toplumsal varoluş ve toplumsal çıkarlarımızın elde edilmesi gerçekten mümkün değildir. Bu kutuplaşmanın önlenmesine katkı koymak içindir ki, bu pandemi mücadelesinin başında CTP, katılımcılık ruhu çerçevesinde krizin yönetilmesini savundu ve talep etti.

Kıbrıs konusunda da, eğer bugüne kadar olduğu gibi, haklılığımızı devam ettirmek istersek, uluslararası hukukun,  toplumsal iradenin ve toplumsal bütünlüğün yolunda hareket etmemiz şarttır. BM meşru zemininden sapmak, kutuplaşmayı tırmandıracak olan bir harekettir. Meşru zeminden sapmak, doğal olarak halkı ikiye, üçe, dörde bölmeye hizmet edecektir ve etmektedir. Son Cumhurbaşkanlığı seçiminde çözüm isteyenlerin, çözümü destekleyenlerin “Türkiye’yi sevmeyenler” ve iki devletliliği isteyenlerin “Türkiye’yi sevenler” olduğu algısı yaratılması, bu kutuplaşmayı artık tahammül edilemez bir noktaya getiren gelişmedir. Bunun açıklıkla bilinmesini istiyorum.

Fotoğraflar: Arşiv

Röportaj Haberleri