Hasan YIKICI
Kıbrıs’ın kuzeyindeki yapının gün geçtikçe meşruluğunu yitirdiği ve bununla paralel bir şekilde ana akım siyasetin yapısal krizinin derinleşmekte olduğu, her seçim döneminde bir önceki döneme göre şiddetini arttırarak kendisini hissettiriyor.
Kıbrıslı Türklerin, yoksulluğun giderek artmakta olduğu, sınıfsal eşitsizliklerin derinleştiği, Ankara’nın dayattığı ekonomik ve sosyal paketler altında toplumsal varlığının yok oluşa gittiği koşullarda ana akım, merkez partilere inancı ve güveni hızlı bir şekilde yok olmakta.
Fakat meşruluk krizi bu olguyla da sınırlı değil. Kıbrıs’ın kuzeyinde sadece geleneksel siyasi partilere yönelik bir meşruluk krizi yoktur. Aynı zamanda kktc ‘gerçeği’, onun kurucu ideolojisi ve tarihsel sorumluluğu bakımından onu sürdürmekle mükellef olan egemenler de ciddi bir meşruluk krizi içerisindedir. Söz konusu krizi anlamak için sadece rakamlara bakmak veya rakamlarla sınırlı bir değerlendirme yapmak doğru olmaz. Siyasetin, özellikle de sol siyasetin bizzat bu sonuçları belirleyen halkın gündelik hayattaki ilişkilerine, beklentilerine, arzularına, hayallerine, hayal kırıklıklarına ve tercihlerine, yani toplumsal varoluşuna odaklanması gerekmektedir. Ve tam da bu noktada bas bas bağıran bir ses var: “böyle gitmez artık!”
İşte tam bu noktada kktcnin modern kurucu ideolojisinden bayrağı devralan Yeni Sağ ideoloji, postmodern dönemlerde, zamanın ruhuna uygun ve kudretli bir şekilde Kıbrıslı Türk siyaset sahnesindeki yerini aldı.
Rejimin krizden çıkış reçetesi: Yeni Sağ!
Sistemin krizi sadece yukarıda saydığımız, toplumun içinden gelen meşruluk ve güven kaybından ibaret değildir. Meşruluk krizinin aşağıdan kaynaklı nedenleri olduğu gibi, ‘yukarıdan’ kaynaklı nedenleri de vardır.
Kıbrıs’ın kuzeyinde Türkiye’nin taşeron işgali ile varlığını sürdüren emperyalizm, asker-sivil bürokrasi ve müzakere masasının esas emperyal özneleri artık ne geleneksel sağ-muhafazakar partilere ne de sol iddiasında olan merkez siyasal öznelere ihtiyacı kalmıştır. Egemenler açısından artık Kıbrıs’ın kuzeyinde yeni bir siyasi ‘aktöre’ ihtiyaç duyulmaktadır.
Kıbrıslı Türklerin ciddi ve gerçek anlamda ‘yeni’ye ve ‘değişime’ ihtiyaç duyduğu bir dönemde esas olarak solun doldurması gereken bu boşluğu, dışarıdan ve yukarıdan atanan bir akademik-entelektüel ve onun ifade etmekten sakındığı Yeni Sağ ideoloji doldurmakta.
Hepsi yeni: muhafazakarlık, liberalizm ve sağ!
Toparlanıyoruz Hareketi, Temiz Toplum Derneği ve Kudret Özersay’ın Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki başarısı, söz konusu hareketin ciddiyetini gözler önüne sermekte. Özersay’ın liderliğini yaptığı siyasal hareketin seçim başarısı sadece sağ siyaset için değil aynı zamanda genel anlamda siyaset yaşamı için de bir eşiği nitelemekte. Bunun gelip geçici bir dalga olduğunu, kurumsallaşmayacağını veya önümüzdeki dönemi belirleyemeyeceğini sananlar yanılırlar. Özersay ve onun kurucusu olduğu Yeni Sağ ideoloji, sadece resmi ideolojinin meşruluğunu yeniden tesis etmekle kalmayacak; aynı zamanda toplumsal ve sınıf mücadeleleri açısından da önümüzdeki dönemin en tehlikeli ideolojik-politik akımı olacak.
***
Dünya’da Yeni Sağ akımlar, ikinci dünya savaşı sonrasında ama özellikle de sosyal devlet krizini aşmanın aracı olarak 70’li ve 80’li yıllara dayanır. Yeni Sağ akımının ortaya çıkışı, neoliberal politikaların da ilk uygulama dönemiyle kesişir. Bu kesişim bir rastlantı değildir. Tam tersi Yeni Sağ, neoliberal ekonomik politikaların uygulanmasına ve siyasal bağlamda tesis edilmesine dayanarak, geleneksel sağ-muhafazakar politikalardan sağdan bir kopuşu değil ama başka bir bağlama sıçrayışı teşkil eder.
Genel bir tanım yapacak olursak, bir yanıyla neoliberalizmin diğer bir yanıyla ise neo-muhafazakarlığın harmanlanmış bir versiyonu olan Yeni Sağ ideoloji, kapitalizmin neoliberal dönemdeki hegemonya biçimi olarak kendisini var etmektedir. Fakat bu hegemonyayı kurarken geleneksel sağın temel ilkelerine sadık kalmakla beraber, yöntemsel ve içeriksel olarak postmodern söylemlere sarılmakta.
Eğer bir benzeşlik kurmak gerekirse, evrensel anlamda Yeni Sağ, kapitalizmin ekonomik ve sosyal anlamda keynesyen dönemden, neoliberal döneme, kültürel ve felsefi anlamda ise modern dönemden postmodern siyasal döneme geçme sürecinde ortaya çıkan bir ideoloji olarak sağ bir reçete iken; yerel anlamda Kıbrıs’ın kuzeyinde ise geleneksel sağ-muhafazakarlıktan, yeni-muhafazakarlığa, temkinli neoliberalizmden de hızlı bir neoliberalizasyon dönemine geçişin ideolojisini temsil etmekte. Bu olurken ise siyasal kültür anlamında bireyciliğin yüceltildiği, örgütsüzlüğün en iyi örgütlülükten bile daha iyi olduğu, toplumsal meselelerin bütünlüğü içerisinde değil parçalara ayrılarak ve ayrıştırılarak değerlendirileceği siyasetsiz bir siyasi kültür de meşrulaştırılmaya çalışılacak.
***
Yeni Sağ hegemonyanın inşası!
1.Özellikle Annan Planı süresince ve sonrası dönemde Kıbrıs’ın kuzeyinde sivil toplumculuk patlaması yaşandığı herkesin malumu. Özellikle sınıfsal iddiası olan sol akımlar dahi sınıf mücadelesinin yerine sivil toplumculuğu ikame ederek, zaten ideolojik anlamda ciddi tavizler vermeye başlamıştı. Kavramsal olarak ‘Demokratik Kitle Örgütleri’ nitelemesinin yerine ‘STK’ nitelemesinin yerleştirilmesi ve sol mücadeleyi de sivil toplumculuk olarak tanımlamak ülkemiz solunun tarihsel hatalarından biriydi.
Fakat bu hata, herhangi bir hatada olduğu gibi yerinde durmadı ve ülkemizde sivil toplumcu damar 2010’lu yıllar itibariyle itibarsızlaşmaya başladı. Bu dönemden itibaren de kendisini diğer türdeşlerinden ayrıştırarak Toparlanıyoruz Hareketi olarak da anılan Temiz Toplum Derneği kuruldu. Böylece Yeni Sağ ideoloji, iddialı çıkışlarla ‘sivil toplum’ alanından hegemonya savaşına başladı. Altını çizmekte fayda var, bu hegemonya mücadelesi özünde sisteme karşı bir hegemonya çabasından ziyade, toplumsal muhalefetin bileşenleri üzerinde bir manüpilasyonla hakimiyet çabasına ve ‘ikna’ etmeye yönelik bir hegemonya arayışıdır. Bu anlam da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde hem ‘soldan’ hem de sağdan Özersay’ın ciddi anlamda destek alması, işte bu hegemonya ve ikna süreçleriyle ilgiliydi. Başarılı oldu mu? Evet! Gramsci’yi soldan anlamayan ve anlasa dahi pratik düzlemde uygulamaktan aciz olan solun tam tersine, Yeni Sağ siyaset tam da Gramsciyen tarza hem entelektüel hem de ‘sivil toplum’ alanında hegemonya çabasını güçlendirmektedir.
2. Postmodern ideolojinin ana mottosu ideoloji diye bir şey olmamasıdır. Bundan dolayı postmodernizme ideolojisizliğin ideolojisi de denilebilir. Yeni Sağ için de artık ne sağ var ne de sol! Sadece söylemsel olarak ‘halkın yararına’, ‘faydasına’ olan bir şeyler var. ‘Değişim’ var, ‘yenilenme’ var, ‘cesaret’ var, ‘sağduyu’ var... Derin akademik ve entelektüel bilgi var fakat bunun yanında ciddi bir politik spekülasyon ve ne olduğu belirsiz bir gelecek söylemi var. Ayrıntıların içerisinde ise sağ ilkelere bağlılık, hafif meşrep bir Türkçülük söylemi ve ekonomik anlamda neoliberal algını içinde kendisini ‘farklı’ lanse eden kapitalist akıl var. Sık sık ‘değişim zamanı’ ‘yenilenme’ ‘cesaret’ ‘denenmemişler’, ‘eskiler’, ‘vicdan’ söylemlerinin altında aslında ilkesel olarak hiç de yeni olmayan, sadece yenilenerek pazarlanan postmodern sağ ideoloji var.
Özersay’ın tüm söylemlerine baktığımızda yer yer kimlik politikalarını andıran çıkışlar bulabiliriz. Fakat ekonomik ve sosyal anlamda sınıfsal net bir çıkışının olduğunu göremezsiniz. İşte burada Yeni Sağ’ın bir başka karakteristik unsuru, ideolojisizlik kılıfı altında, hakim sınıfsal ilişkiler üzerine perde çekerek, devamını sağlama özelliği ortaya çıkıyor.
3. Özersay, solun evrensel kavramlarını alıp, sağın temel ilkelerini revize ederek Yeni Sağ siyaset için melez bir bağlam kurmakta. Ahlaki ve manevi değerlerin erozyona uğradığı bir dönemde, hegemonya çabası olarak soldan devşirme kavramların, sağdan içinin doldurulması; soyut bir birey algısı yaratıp toplumsal bütünü parçalara ayırmak ve her bir parçayı da diğerlerinden yalıtarak değerlendirmek Yeni Sağ’ın bir diğer özelliğini göstermekte.
4. Özersay’ın siyasal parti ile ilgili düşünceleri ve bunun değişmediğini de seçimin hemen ertesinde açıklaması siyasal ufuksuzluk değil, tam tersi Yeni Sağ hegemonyanın yöntemsel unsurlarından biridir. %20’nin üzerinde bir oy alması bu hareketi kurumsallaşma anlamında ileri adımlar atmaya zorlayacaktır. Fakat ülkemizdeki siyasal partilerin durumu ve halkın da partilere yaklaşımı göz önüne alındığında bir partinin adayı olarak seçime katılmış olsaydı Özersay bu oyu alamayacaktı. Partisiz, siyasal olarak öznesiz bir siyaset Parti olmaksızın bir süre daha hegemonyasını yaygınlaştırmaya devam edecek. Hemen Özersay’ın partileşeceğine yönelik beklenti veya kaygıların karşılığı olmasına rağmen, en azından yakın zaman içerisinde bir parti sürecine girilmesi beklenmemeli. Çünkü Özersay ve hareketi, bir ‘özne’, yani halkın örgütlenme kültüründen yana değildir. Yeni Sağ, daha çok mikro organizmalarına ayrılmış fakat her an her yerde olabilecek ve insanların beyinlerine nüfuz edebilecek bir söylemin yaygınlaşması için, merkezsiz bir siyaseti sürdürerek, var olan siyasal partiler dışında örgütsüzlüğü fetişleştiren bir siyasal kültür yaymaya devam edecek.
5. Artık klasik ve geleneksel sağ söylemlerin toplumsal karşılığı kalmadı. Eskiden rejimin ana karakteri vatan, millet, bayrak, hamaset ve ayrılıkçılık örtüsüyle kapatılır ya da gizlenirdi. En azından bu tür bir siyasal söylemin sağ hegemonya açısından oldukça güçlü etkisi vardı. Fakat ganimetin ve talanın, ayrıca suni refah döneminin de sona ermesiyle birlikte, o döneme has siyasal terminoloji de miadını doldurdu. Bu anlamda rejimin yenilenme ihtiyacı beraberinde o yenilenmeyi ve dönüşümü mümkün kılacak kavramlara da ihtiyacı dayattı. İşte tam da bu anlamda, yukarıda saydığımız soldan devşirme ve kulağa hoş duyulan kavramlar, bu geçiş sürecine dair kavramlardır. Yeni Sağ tarihsel olarak geleneksel sağın misyonunu devralıp bunu egemenlerin çıkarları açısından yeni dönemin koşullarında yeni dönemin kavramlarıyla icra etmekte.
Sadece meşruluk krizi mi?
Tabii ki hayır! Rejimin yenilenme sancıları çekmesi ve meşruluk krizinde olması başlı başına yeni bir siyasal hareketin yükselmesini açıklamaz. Bunun yanında açıkça ifade etmekte fayda var ki, tarihsel olarak merkez sol bir partinin ideolojisizleşerek merkez sağa doğru kayması, bunun toplumsal mücadelelerde yarattığı boşluk, Yeni Sağ için geniş bir manüplasyona dayalı siyaset üretme zeminin sundu. Kısacası CTP’nin tarihsel başarısızlığını, Yeni Sağ tarihsel bir fırsata dönüştürdü. Dolayısıyla çıkıp da bir CTP’linin Özersay’ın hareketi için ‘ideolojisizlik’ veye ‘sağ bir yönelim’ demesinin samimi bir tarafı yoktur. Çünkü eleştirdiği argümanlara ilkin kendisi hayat verdi. Bu durum CTP için bir trajediye dönüşmekle kalmadı aynı zamanda bu trajedi Yeni Sağ’ın varoluş zeminine de ciddi anlamda katkı sağladı.
Öte yandan sağda yaşanan ve tabir-i caizse yavşaklığın dibine vurulmasıyla sonlanan parçalanmalar, bölünmeler ve ihtiras rüzgarları sağ seçmenin algısında da yarılmalara ve farklılaşmalara sebebiyet verdi. Gerek UBP’nin içindeki gerekse de DPUG’nin yaşadığı gelişmeler bu iki partinin tabanlarının ciddi anlamda daralmasıyla sonuçlandı. Bunun karşılığı olarak da Yeni Sağ söylem, sağ seçmenin tepki oylarının yanı sıra kendisini geleneksel sağ söylemin zemininden çekip alan kitleler içerisinde de ciddi anlamda nüfuz bulabildi.
Yeni Sağ ve post-denktaşizm
Rauf Raif Denktaş, geleneksel sağın kurucu ismi idi. Onu esas olarak seçenler ve yaratanlar Kıbrıslı Türkler değil, emperyalizm ve Türkiye derin devleti idi. Sadece sağın değil aynı zamanda emperyalizmin de sadık uşağı idi. Ta ki yine emeryalizmin tarafından tarihsel misyonunun bittiğine karar verilip ipi siyasal anlamda çekilinceye kadar. Denktaş modern zamanların, aşırılıklar çağının bir getirisi olarak emperyalizmin ihtiyaç duyduğu bir soğuk savaş polisiydi! Denktaş’ın yokluğunda sağda emperyalizm ve dünya sistemi ile uyumlu hareket edebilecek yeni bir lider çıkmadı. Denktaş’tan sonra tüm sağ liderler sadece tabanları için değil aynı zamanda Ankara ve emperyalizm için de hoşnutsuzluk ve hayal kırıklığı abidesiydi. Yani kısaca Emperyalizm Kıbrıs’ın kuzeyinde sağda mayayı bir türlü tutturamadı. Ta ki kudretli bir çıkışa kadar!
***
Gerek Kıbrıs’ın kuzeyindeki siyasal çıkmaz ve meşruluk krizi, gerekse de neoliberal ideolojinin ihtiyaçlarını karşılamak anlamında ülkemizdeki Yeni Sağ ve onun kurucu lideri Kudret Özersay gerçek anlamında emperyalizmin mayayı tutturduğunun göstergesi. Baba Denktaş’ın sağdaki ve toplumdaki tarihsel misyonu ne iseydi, Özersay’ın da tarihsel misyonu odur. Sadece bir farkla, Denktaş o misyonu karanlık ve dönemine uygun yöntemlerle yerine getiriyordu, Özersay ise ışıltılı ve renkli söylemlerle.