Lefkoşa’da görevine yeni başlayan TC Büyükelçisine, sadece kendi hükümetinin Dış İşleri Bakanlığı nezdinde değil, Kıbrıs Türk halkının kahir ekseriyetinin nezdinde de başarılı olmayı ve görev süresinin sonunda onların üzerinde bırakacağı olumlu izlenimlerle Lefkoşa’dan ayrılmayı diliyorum.
90’lı yılların ortalarında TC Büyükelçisi olarak atanan Aydan Karahan Lefkoşa’ya geldiğinde, üyesi olduğum sivil toplum örgütü kendisinden “Hoş geldin” ziyareti randevusu istemişti; vermedi ve açıkladı… Meğer, uluslararası diplomasi geleneğinde yeni büyükelçi ülkenin devlet başkanına görev mektubunu sunduktan sonra hükümetin ilgili bakanlarını ziyaret eder, ardından da görev yaptığı şehirdeki siyasi partilerini, sivil toplum örgütlerini, eski devlet ve hükümet başkanlarını, ülkesi ile güçlü ekonomik ilişkileri olan şirketleri, ülkede saygın karar önderlerini kendisi randevu alıp giderek ziyaret edermiş. Diplomasinin öngördüğü turunu yaparken, sıramız geldiğinde Büyükelçi Karahan bizim derneği de ziyaret etmişti. Daha sonraki sosyal ve siyasal süreçlerde bunun böyle olduğunu Lefkoşa’ya yeni atanan yabancı büyükelçilerden görerek deneyimlemiştik. KKTC’de bu diplomatik gelenek sonraki TC Büyükelçileri dönemlerinde, Kaya Türkmen hariç, ters oldu; TC Büyükelçisi geldi mi, itaat-biat ve şükran geleneğinin unsurları dillerinden yağlı ballar akarak yeni Büyükelçinin kapısına ilk varma yarışına girdi… Umalım ki yeni Büyükelçi uluslararası diplomasinin geleneğini uygulasın…
Yeni Büyükelçi Kıbrıslı Türkleri öğrenmiş ve gelmiştir mutlaka; özellikle Maraş açılımında oynadığı kilit rol bir öğrenme tedrisatından geçtiğini gösterir. Türk diplomasisi unsurlarında “Ben Kıbrıs dosyasına hakimim” cümlesi çok duyduğumuz bir sözdür; yeni büyükelçi de öğrenerek geldiğine göre kendisini Kıbrıs dosyasına hâkim görebilir… Ama o “Kıbrıs dosyası” denilen Kıbrıslı Türklerin yaşadıklarıdır… Okuyup öğrenenlerin Kıbrıslı Türklerden daha iyi bilme olanağı yoktur Kıbrıs sorununu ve o dosyaları yazanların da, okuyanların da Kıbrıslı Türklerden öğreneceği çok bilgi vardır. Yeni Büyükelçi de Bakanlığının “Kıbrıs dosyaları”na hâkim sayarsa kendini ve Kıbrıslı Türklere akıl hocalığına kalkarsa, görev döneminin sonunda bakanlığı kendisini başarılı saysa bile Kıbrıslı Türkler için sınıfta kalmış olacak; sevilmeyecek de…
Yeni Büyükelçi, elçiliğinin kadrolarının asıl hükümet yetkilisi gibi davranmalarının ve KKTC’nin merkezi hükümetini kendi iradeleri altına almalarının doğru olmayacağını, sıkıntı yaratacağını ve onların ihmal ve kusurlarının Kıbrıs Türk halkı nezdinde Türkiye’nin ihmal ve kusurları olacağını ve dolayısıyla da Kıbrıslı Türklerin Türkiye’ye yönelik değerlendirmelerinin olumsuzluklarla zenginleşeceğini öngörebilmeli; öngöremezse, Kıbrıslı Türkler tarafından iyi anılmayacak. KKTC’yi dünyaya tanıtacağını söyleyen Türkiye’nin KKTC’deki yetkilileri Kıbrıslı Türklerin KKTC’yi yönetmesine izin vermezse, bırakın ki yabancılar tanımayacak, Kıbrıslı Türkler bile KKTC’yi tanımayacak; adı Kuzey Kıbrıs Türkiye Cumhuriyeti olarak anılacak…
Yeni Büyükelçi hukuk profesörü… Demokrasiyi ona anlatmaya gerek yok; olmaması gerek… Hayatı demokrasi mücadelesi ile geçen Kıbrıslı Türklerin ulaştığı demokrasi seviyesi çok yüksek olmayabilir ama olduğu kadarıyla da kendilerinin alın teri ve kanıyla kazanılmış ve şekillenmiş bir demokrasidir. Mümkün değildir anti-demokratik heveslere ve girişimlere sessiz kalsınlar; Denktaş az mı çekti ellerinden?!… Kıbrıslı Türkler 19 Mayıs 1919’dan beri Mustafa Kemal’i izlemiştir, onun devrimlerini anında içselleştirmiş ve uygulamıştır. Mümkün değildir onların bu değerine ve bundan neşet eden değerlerine dokundursunlar… Bir heves varsa, örneğin Kıbrıslı Türkleri dindarlaştırma, laik düzenlerine müdahale etme, o heves “gursaklarda” kalır… Kıbrıslı Türkler, kendilerini yeterince Türk görmeyip, Türk yapmak isteyen Türkiye hükümet unsurları da gördü, kendilerini yeterine Müslüman görmeyip İslamlaştırmak isteyenleri de gördü… Kıbrıslı Türkler kimliğine müdahale etmek isteyen sömürgeci İngilizlerden, faşist Rumlardan yılmadı, kendi iradesi ile kendi kimliğini korudu… Yeni Büyükelçinin okuduğu “Kıbrıs Dosyası”nda Kıbrıslı Türklerin bu konudaki hassasiyeti anlatılıyor mu bilinmez; bir müdahalesi olacaksa, öğrenecekleri var demektir.
Kıbrıslı Türkler Kıbrıs sorununu çözüm sürecinde Türkiye ile müttefikliği başlatandır, başlatma tarihi de 1958’lerdir; o günlerdir ki TC Dış İşleri Bakanı “Kıbrıs Türkiye’nin dış işleri konusu değil, Büyük Britanya’nın iç işleri sorunudur” diyordu… Dolayısıyla, Kıbrıslı Türkler ve Türkiye Kıbrıs sorununu karşılıklı yarar ve çıkar temelinde, saygı ve eşitlik içinde ve kültürel geçmişin ortaklığı zenginliği ile sürdürmelidir. Kıbrıslı Türkler Türkiye’ye söylemese bile, uluslararası siyasete söyletmese bile, biliyor ki Kıbrıs sorununda güçlü taraf kendisidir… Biliyor ki Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki güvenliği Kıbrıslı Türklerin Türkiye ittifakı ile güç kazanır, biliyor ki Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki doğal gaz rezervleri üzerindeki vizyonu ve talepleri Kıbrıslı Türkler üzerinden hayat bulur. Farkındadır ki TPAO’nun Doğu Akdeniz’de yaptığı çalışmalar KKTC lisansı ile olmaktadır; Türk donanmasının yabancı petrol şirketlerinin Doğu Akdeniz’deki çalışmalarına caydırıcı müdahalesinin haklılığı da Türkiye’nin Kıbrıslı Türkler adına garantör ülke olarak yaptığı girişimler olarak dünyaya sunulmaktadır. Bu bildiklerini Türkiye’ye karşı güç denemesi ve şantaj olarak kullanmıyorsa, Kıbrıslı Türklerin Türkiye ile olan tarihi, kültürel ve siyasi stratejik bağlarındandır. Kıbrıslı Türklerin inadına siyasetler, Kıbrıslı Türkleri yok farzeden siyasetler ve itaat-biat ve şükran kültürlü dilinden yağlı bal akan Kıbrıs Türk siyasilerini kullanarak yapılan siyasi uygulamalar Kıbrıslı Türklerin çoğunluğunun Türkiye’ye yönelen olumsuz ve tatsız tepkilerinden başka bir sonuç yaratmayacaktır. Atama parti başkanları, başbakan ve bakanlar, baskı ile yaptırılan vatandaşlıklar Kıbrıs Türk halkı arasında olumsuz tepkilerin sessizce artması, Türkiye için dikkate alınması gereken birikimlerdir. Yeni Büyükelçi’nin böyle bir sonucun tehlikelerini anlamak ve bilmek konusunda kimseye ihtiyacı olmadığı da kesindir.
Dış İşleri Bakanları için büyükelçilikler, dış siyaset masasının dünya başkentlerinde bulunan ampulleridir; bakanlığı o ülkelerle ilgili konularda onlar aydınlatır; aydınlatmanın gücü de sahip olunan ve aktarılan doğru bilgiler ile artar. Yeni Büyükelçi kendi bakanlığını aydınlatma görevini reel-politik veri tabanı ile yaparsa Türkiye ile Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs sorunu çözümü bağlamında ittifakı güçlü olacaktır; son dönemlerdeki gibi yapılırsa, aydınlatması gece lambası kadar olabilecektir. Kim zarar görür? Büyük zarar Türkiye’nindir… Kıbrıslı Türkler şimdiye kadar çok kayıp verdi ama zararı şimdilerde görmektedir. Kayıp üzer; zarar ise telafi için dinamik yaratır. Telafi de zararın kaynaklarından arınarak olasıdır.
Yeni Büyükelçi çok hassas ve kırılgan bir Türkiye- Kıbrıslı Türk ilişkileri döneminde göreve gelmiştir; kırmadan toparlamak onun asli görevi ve odağı olursa Kıbrıs sorununun çözüm sürecinde Türk tarafı güçlü olabilecek.