Bir süredir çeşitli evreleri kurgulanan “Maraş açılımı” artık yeni bir aşamaya geldi.
Önce Evkaf eliyle yürütülen “Türk’ten Türk’e” kampanyasına maruz kalmıştık. Hemen ardından ayrılıkçı hükümetin, “açılım” hazırlıklarını duyurmasına.
Ve şimdi de yeni bir evreye, kapalı Maraş toplantısına tanık oluyoruz.
Maraş üzerinden kurulan ittifak, irademize doğrudan kast eden bir ortaklık, bundan eminiz. Bu bakımdan seçimleri bu maceraya girişebilecek bir adaya kazandırma girişimi olduğu apaçık ortada.
Ancak bundan da önemlisi kurgulanan senaryonun Kıbrıslı Türkler açısından bir felaketle sonuçlanacak olması. Çünkü planlanan yol haritası uluslararası hukuka tamamen aykırı. Bu da 2004 öncesindeki federasyon karşıtı politikalara geri dönmemiz demek.
Bu toplantıyla birlikte, mantıkdışı bir macera Türkiye Cumhuriyeti’nin resmen sahiplendiği bir politika haline geldi. Daha doğrusu sahiplendiğini duyurduğu. Seçimleri ayrılıkçı bir adayın kazanması halinde ise bir aşama daha geçilecek ve çıkmaz bir sokağa girmiş olacağız.
Bütün bunların çözüm yanlısı güçleri sahte bir gündemden gerçekliğe döndürmesi gerekiyor. Türkiye’ye ilhak gibi iler tutar yanı olmayan bir konu yerine, fiilen var olan bir tehlikeye yoğunlaşmak gerek. Yani çözümün gittikçe daha uzak bir hayale dönüşmesi tehlikesine.
Kıbrıslı Türkler’in iradesine yönelik böyle bir saldırıya sol ve demokrat çevrelerin gösterdiği sert tepkinin haklılığını yadsımıyorum. Toplantıya katılanların ifşasını da tarihe not edilmeleri bakımından oldukça faydalı buluyorum.
Fakat bu tepki salt bir olumsuzlama üzerinden ifade edilmeye devam edecek olursa, toplumun diğer kesimlerine seslenme kapasitesini yitirecektir. Bu anlamda sadece kimlik kaygılarının dile getirilmesi de içe kapanmayı beraberinde getirecektir.
Ayrılıkçı ortaklık Kıbrıs politikası zemininde kuruldu. Bu yüzden onlara aynı zemin üzerinden cevap vermeliyiz. Yeniden 2004 öncesi ayrılıkçı politikalara dönülmesinin ne anlama geldiğini konuşmalı, bunun yanında topluma uluslararası hukuka uygun, alternatif bir Maraş politikası sunabilmeliyiz. Çözüm karşıtlarıyla göğüs göğüse bir muharebeyi ancak böyle yapabiliriz.
Artık iyice kısırlaşmış kimlik siyaseti yerine, rotayı federasyon mücadelesine yeniden döndürme vaktidir. Doğrudur, kimlik siyaseti safları sıklaştırmaya yarar. Ama esas ihtiyaç bundan ziyade safların genişletilmesidir.
Tespitimizi yaptık ve bir kenara yazdık. Bu zirve Kıbrıslı Türkler’in iradesine doğrudan yapılan bir müdahaledir. Ancak şimdi, doğru politikaların neler olabileceğini topluma anlatma zamanıdır. Mücadelenin başarılı olabilmesinin yolu merkez ve sağ seçmene seslenebilmenin dilini bulmaktadır.
Ya bu tepkiyi salt irademize müdahale boyutuyla ele alacağız, ya da buradan yeniden çözümün gerekliliğini ortaya koyma fırsatı yaratacağız. Ya kendi saflarımıza sıkışacak, ya da saflarımızı federasyon temelinde genişletmenin yollarını arayacağız.
Yok oluyoruz haykırışlarına değil, kendi dışımızdakileri ikna edebilmeye ihtiyacımız var. Soyut korkular yerine, somut bir hedefe nasıl varılabileceğini konuşmaya. Mücadelenin yönünü yeniden çözüme kaydırmaya.
Hazır Maraş konusunda malum tezgah kurulmuşken ve çözümün gerekliliği yeniden bu kadar görünür olmuşken.