<< Bu tartışmalar, solda yeni bir zihniyet dönüşümünü sağlayarak, hep eleştiren ancak önerme ve çözme konularında kısır kalan solu, toplumsal aktör konumuna yükseltecek, hem de buna paralel olarak, toplumsal ilerlemede yeterli rol üstlenemeyip dışlanan Türkiye kökenli KKTC yurttaşlarını da solun müttefiki olarak ilerici toplumsal bir aktöre dönüştürecektir.>>
“Gaco” tartışması…
“Kıbrıslılık” ekseninde alevlenen “Kıbrıslı milliyetçiliği” kavramı…
Kıbrıslı Türklerin yok olma kaygısı…
Nüfus politikası ya da politikasızlığı…
Yeni yurttaşlar…
Orijinal Kıbrıslılar…
Vs…
Süren tartışma ve solun bu noktadaki konumunu yorumlayan CTP Parti Meclisi üyesi Dr. Cemal Mert kitabındaki “Çok Boyutlu Kıbrıslılık Ve Ulus-Ötesi İnsan” isimli makalesinde yeni bir öneri getiriyor.
Mert yazısında yeni koşullarda yeniden tanımlanması gereken “Kıbrıslılık” kavramının, birçok yeni unsuru bünyesine entegre etmek durumunda olduğuna vurgu yapıyor ve bu unsurları sıralıyor.
İşte Cemal Mert’in kaleminden yeniden tanımlanması gereken Kıbrıslılık kavramı:
Gaile dergisinde yayımlanan “Kıbrıs’ta Milliyetçi Paradigma ve Ulus Ötesi İnsan” başlıklı makalemden sonra bana ulaşan soru ve görüşlerden esinlenerek, “milliyetçi paradigmaya” karşı önerdiğim “ulus ötesi insan” kavramını “Kıbrıslılık” üzerinden tartışmaya devam etmek istiyorum.
Kıbrıslılık kavramı, siyasal sözlüğümüze 1974’den sonra yerleşen bir sözcüktür. Tanımı üzerinde yaygın bir onay olmamakla birlikte, herkes kendi anladığı ya da arzuladığı biçimde kullana gelmektedir bu kavramı.
Kıbrıslılığı, coğrafi bir kimlik olarak algılayan ve daraltan kesimler olduğu gibi, özgün etnik bir kimliğe büründürenler de vardır.
***
Bense Kıbrıslılığı, coğrafi, kültürel, etnik ve dinsel kimlikleri de içeren ancak onları daha üst boyutta yeniden sentezleyip aşan “ortak siyasal- toplumsal bir irade” olarak tanımlamak eğilimindeyim.
Kıbrıs, Osmanlı ve İngiliz İmparatorlukları’nın bir vilâyeti iken Kıbrıslılık, o devletlerin Kıbrıs’ta yaşayan tebaalarından daha öte bir anlam ifade etmemekteydi.
Kıbrıslılar, ortak bir ulusal kurtuluş mücadelesi de vermediklerinden, Kıbrıslılık ulusal bir kimliğe de dönüşemedi.
1974 sonrasında Kıbrıs’ın bölünmüşlük koşullarında her iki toplum arasında ortak siyasal iradeye dayalı bir program oluşturulması çabaları olduysa da bu çabalar kitleselleşemedi.
1974 sonrasında, 74 kuşağını oluşturan genç şairlerin tanımladığı üzere Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan Kıbrıslı Türklerin, Türkiye’den gelenlere karşı farklılığını tanımlamak üzere yaygınlaşan/toplumsallaşan “Kıbrıslılık” kavramı hâlen o düzeyi aşmış değildir.
Güney Kıbrıs’taki Kıbrıslı Rum yurttaşlarımız bu kavrama nasıl bir anlam yüklemektedirler açıkçası yeterince bilgim dâhilinde değildir. O nedenle bu yazımda buna değinmeyeceğim.
Ama Kuzey Kıbrıs’ta, Annan Plânı referandumunda yaşananlardan sonra Kıbrıslılık kavramının yeniden tanımlanması gerekliliğinin ortaya çıktığını düşünmekteyim.
***
Yeni koşullarda yeniden tanımlanması gereken Kıbrıslılık kavramı, birçok yeni unsuru bünyesine entegre etmek durumundadır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
· Kıbrıs’ın Avrupa Birliği üyesi olduğu mevcut koşullarda Kıbrıslılık, yerelliği dışlamadan ulus-ötesi bir kimlik olarak tanımlanmalıdır.
· Kökenine bakılmaksızın, Kıbrıs Cumhuriyeti yurttaşlarını ve Annan Plânı kuralları çerçevesinde (ya da yeni bir antlaşma kuralları dâhilinde) Birleşik Kıbrıs’ın yurttaşlığını kazanacak olan KKTC yurttaşlarını kapsamalıdır.
· Her türlü etnik, dinsel, kültürel ve kökensel ayrımcılığı dışlamalıdır.
· Çok kültürlülüğü benimsemelidir.
· Özgürlükçü, eşitlikçi, katılımcı ve demokratik idealleri benimsemelidir.
· Yerelliği korumalı ancak evrensel insanî değerleri benimsemelidir.
· Hiçbir ulusa ve komşu ülkeye düşmanlık gütmemelidir. Mutlak barışçı bir kimlik olmalıdır.
· Dünya vatandaşlığı bilinci ile her ortamda kendi kimliği ile var olabilmeyi hedeflemelidir.
· Kıbrıs tarihi ile dürüstçe ve eleştirel olarak yüzleşebilmelidir.
· Kıbrıslı toplumlar arasında mutlak dostluğu ve dayanışmayı öngörmelidir.
***
Yukarıdaki listeyi daha da açımlamak olasıdır elbette ancak anlatılmak istenen anlaşılmıştır, kanımca.
Uzun zamandır donmuş/kalıplaşmış kavramlar üzerinden olayları tartışmaya/açıklamaya çalışmanın bizleri ileriye taşımadığını anlamış olmamız gerekir.
Kapitalizm koşullarında dünyanın küreselleştiğini ve artık yeni bir dünyada yaşadığımızı ne kadar erken zamanda benimsersek o kadar erken zamanda bu yeni dünyaya uyumlu bir hayat yaşama olanağını yakalayabileceğiz.
Kıbrıslı Türk sağının aydınlarından, içinde bulundukları sığ düşünce dünyasından sıyrılıp böylesi tartışmalara katkı koymasını beklemek bu aşamada gerçekçi bir beklenti olmaz. Onlar, tapındıkları yüz yıllık milliyetçi paradigmadan kurtulmayı bile başarabilecek durumda olamadıklarından, “çok inandıkları(!) KKTC’nin sürdürülemez durumunu” aşmak için bile düşünce üretemiyorlar.
Bu iş yine sol aydınların misyonu olarak karşımızda durmaktadır.
Bu tartışmanın pratikte ne yararı olacağı sorulabilir.
Bence Kıbrıslı Türkler bakımından yaşamsal bir önemi vardır.
***
Bu tartışmalar, solda yeni bir zihniyet dönüşümünü sağlayarak, hep eleştiren ancak önerme ve çözme konularında kısır kalan solu, toplumsal aktör konumuna yükseltecek, hem de buna paralel olarak, toplumsal ilerlemede yeterli rol üstlenemeyip dışlanan Türkiye kökenli KKTC yurttaşlarını da solun müttefiki olarak ilerici toplumsal bir aktöre dönüştürecektir.
Bu tartışmalar, Kuzey Kıbrıs’ta sürdürülemez hâle dönüşen “KKTC olgusuna” yeni bir açılımı ve daha önemlisi onunla birlikte Kıbrıslı Rumlarla ortak bir yaşam kurulması konusunda, onların da dönüştürülmesinde, Kıbrıslı Türkleri önemli bir etken düzeyine çıkarabilecektir.
Özetçe ifade etmek gerekirse, Kıbrıslılığı yeni koşullarda yeniden tanımlamayı, hele de bunu kitleselleştirmeyi başarabilirsek, Kıbrıslılar olarak yeni dünyada kendimize iyi bir yer edinme şansımız olacaktır.