Yenidüzen 42. Yaşını kutlayacak Salı gecesi…
12 Aralık 1975 tarihinde, büyük özverilerle yayın hayatına başlayan bu gazete ile o gün bu gündür sürüyor ilişkimiz…
Naci Talat’ın kaleme aldığı “NİÇİN ÇIKIYORUZ” başlıklı yazıda dile getirdiği şu satırlardı, beni O’na çağıran: ” YENİDÜZEN Kıbrıs sorunun barışçıl yollardan çözümünden yanadır. YENİDÜZEN bağımsız, bloksuz, emperyalist üstlerden arınmış, federatif bir Kıbrıs Cumhuriyetini sonuna kadar savunacaktır. YENİDÜZEN anti emperyalist, anti faşist, anti militarist, yurtta ve dünyada barışı savunan, ezilen, sömürülen dünya halklarından yana bir politika izleyecektir. YENİDÜZEN, yenidüzen kavgası verenlerin toplandığı demokratik güçlerin bir ileri karakolu, ülkemizin mutlu yarınlarına giden yolun bir toplanma noktası olacaktır.”
Haftalık yayınlandığı liseli yıllarımda hafta sonumuzu (Gırgır dergisiyle birlikte) renklendiren bu gazetenin okuru olarak başlamıştı tanışıklığımız…
İlk zamanlar Perşembe günleri yayınlanır; çoğu zaman Cuma gün çıkardı dağıtıma… Dağıtım derken de, öyle her köşe başında değil elbette… Birkaç gözü pek bakkalda ve kitapevinde (daha çok da elden) satılırdı…
Cuma gün okul çıkışı bisiklete atlayıp (Vakıflar binasının güneyindeki ara sokakta) “Öğretmenler Kitap Kırtasiye”ye uğrar; Gırgır ve Yenidüzen’le dönerdik eve…
Ne yazık ki bu ikilinin birlikteliği ancak bir yıl sürebilmişti… O “çarşaf kadar” gazete baskılar ve olanaksızlıklar yüzünden yaklaşık iki yıl ara verir yayınına…
Tekrar yayınlanmaya başladığında (28 Aralık 1978’te yine haftalık ama tabloid boyda) benim Üniversite yıllarım başlamıştır…
İsatanbul’a gelen birileri yanında getirmişse; ya da Kıbrıs’a gelişlerimizde görür olmuştuk Yenidüzen’i… Fina’nın karşısındaki o eski, mürekkep kokulu sarı taş binada kurşun harfler dizdiğim günler de olmuştu; bana şu dizeleri yazdıran:
“Matbaanın kurşun harfleri
deler dizelerimi”(Çocuk Şiir, Şiirdir Dünya, sayfa 37)
YENİDÜZEN günlük yayınlanmaya başlamasının (12 Aralık 1983) ardından (seyrek de olsa) yazılarım yayınlanmaya başlar (ilk köşe yazım, 27 Ağustos 1984 tarihli, “Neden Galileo Galilei”dir)… 12 Eylül’ün baskıcı dönemi, Türkiye’de olduğu kadar Kıbrıs’ta da sürmektedir henüz… Bu yüzden yazılarımın bazıları imzasız ya da takma isimle (Mustafa Dağ gibi) “Söz Okuyucunun” köşesinde yayınlanır… Özker Özgür’ün 16 Aralık 1985 tarihli ‘Babalar’ yazısına, Denktaş’ın ‘ağır tazminat talebi’ ile açtığı dava ve mahkemenin 200 milyon lira ceza kesmesi de bu baskıların uzantısından başka bir şey değildir (Oğul Denktaş da, sıkıştığı her dönem,; önüne gelene “Rumcu, hain, AB’den beslenen” diye saldırıp; genlerinin sesine uymaktadır)…
1988 Ocak’ındaki o müthiş “matbaa direnişi”ni (Asker kaçağı olduğumdan) İstanbul’dan selamlamakla yetinirim; ama iki yazı arasındaki süreyi de iyice azaltırım…
89 Aralık’ında (çıkan bir af sayesinde) memlekete dönüp, askere girdikten sonra da (iki yıl boyunca, çoğunluğu Tamer Nurettin imzasıyla) ara vermem yazmaya…
Dile kolay 33 yıl…
Ve işte, o ilk yazı: