Yenildiniz…
Veya yenildik…
Adına ne isterseniz deyin; 1974 sonrasında kurulan düzen veya kurulamayan düzen artık tam anlamıyla çökmüştür, kokmuştur…
-*-*-
Son olarak Kıbrıs meselesinde de “kabul görmeyeceğini bile bile talep ettiğimiz egemen eşitlik martavalı” sonrası, artık Dünya’dan daha uzağız; çözüm trenini, gemisini ya da uçağını kesinlikle kaçırmış durumdayız…
-*-*-
Ama çözümü kaçırmanın çok ötesinde; en başta Türkiye’nin kendi iç ve dış yapısı gereği kabul edemeyeceği “ayrı devlet” talebiyle, tüm Dünya’ya tam anlamıyla maskara olmuş pozisyondayız…
-*-*-
Efendim, Dünya’yı iplemeyeceğimiz, “kimsiniz beööö!” diye onlara karşı bağırabileceğimiz bir gücümüz mü var?
-*-*-
Yapmayın Allah aşkına!
Gücümüz olsa, Lefke – Doğancı arasındaki 7 kilometrelik yola asfalt dökerdik, bir haftada bitecek yolu 25 senedir bitiremez halde olmazdık!
-*-*-
Gücümüz olsa, Alsancak – Girne yolu bitmez miydi?
Hatta açılışı için tören düzenlediğimiz ama açamadığımız Lefkoşa Çevre Yolu tamamlanmaz mıydı?
-*-*-
Gücümüz olsa, Güzelyurt Hastanesi neden yarım kalsındı ki?
Gücümüz olsa, Girne’deki hastane inşaatı 9 ay önce tamamlanmaz mıydı?
-*-*-
Ama hepsinden önemlisi, gücümüz olsa Asya bebek meselesinde düştüğümüz “utanılacak ve acınacak” duruma düşer miydik?
“Biz tüm masrafları karşılayacaktık” ne demektir?
Nasıl bir açıklamadır?
-*-*-
Kabul etmelisiniz; biz bu maçı kaybettik…
Sporda, kültürde, sanatta Dünya’nın “dışladığı” veya “başka devletlerin pasaportları” ile görmeyi kabul ettiği bir konumdayız…
-*-*-
Aşı kartlarını; evet salgınla ilgili aşı belgelerini bile sahteler durumdayız!
-*-*-
Narenciyeyi tükettik…
Hiçbir şey üretemez haldeyiz…
-*-*-
Elle tutulur hiçbir sektörümüz kalmadı…
-*-*-
Sadece hamasi nutuklar atıyoruz, meclisi açamıyoruz, koskocaman yaz döneminde tek bir komite toplantısı yapma gereği dahi duymadık.
-*-*-
Kalkınma Bankası’nın durumunu Yönetim Kurulu Başkanı açıkladı…
Halkın şahsi mevduatlarından keserek yandaşlarınıza peşkeş çektiğiniz bir buçuk milyarın yarıdan fazlası kayıp!
Ve geri alamıyorsunuz!
Bırakın geri almayı, alacakların üzerinden bile siyaset yürütüyorsunuz.
-*-*-
Nüfusu bilmiyoruz…
Hiçbir şeyin hesabını yapamıyoruz…
Eğitimde özel – devlet arasındaki uçurum ayrı bir utanç uçurumu…
-*-*-
Efendim ambargolar ve izolasyonlar yüzünden böyle olduk!
Mazeretiniz bile “başarısız”…
Ambargo konmaması için uğraşaydınız!
İzole edilmemek için bir şeyler yapaydınız!
-*-*-
Rumlardan kalan tesisleri çalarken, Maraş’ı ve tüm Ada’daki Rum mülklerini, evlerini yağmalarken düşüneydiniz!
-*-*-
Tarihi eserleri çalıp Almanya’larda, Japonya’larda satarak rezil olurken aklınız neredeydi?
-*-*-
Ama son dalga, son tokat, son darbe bence 1974 sonrasında yediğimiz en büyük tokat, darbe veya asla ayakta tutunamayacağımız dalgadır…
Evet, Asya bebek olayı…
Bu konuyu da yüzünüze gözünüze bulaştırdınız!
-*-*-
“Anavatanımız tedavi edecek” dediniz, aldınız oraya götürdünüz…
Günler sonra, “Sağolsun filanca bakan, hemen vatandaş yaptılar, tedavi başlıyor” diye açıklamalar yaptınız…
Ve Asya bebek, bir gün, kolunda Yunan Bayrağı bulunan görevlinin gözetiminde bindiği Yunan uçağıyla; size göre, “Palikaryaların, kalleşlerin, bizi toplu kıyımla yok etmeyi planlayanların” ülkesine getirildi…
-*-*-
Glafkos Klerides Havaalanı’na indi uçak…
Ve ambulans, Asya bebeği, Makarios Hastanesi’ne getirdi…
-*-*-
Siz mi?
Canlarım benim…
Salı, Çarşamba, Perşembe meyhanede UBP genel başkanlık yarışına bir bakıverin; Cuma günü de namazda buluşuruz!
-*-*-
Lütfen bırakın…
Yalvarırım bırakın…
-*-*-
Ve artık gerçeği görün…
Ne midir gerçek?
Yenildiniz…
Yenildik…
Ve acıdır ama tükendik…
Yılma Kıbrıslı! Şinya alinya ol!
Sevgili Ferdi Sabit Soyer’in dün sosyal medya hesabından yaptığı paylaşım çok önemli…
Soyer diyor ki; “… Başpiskopos Hrisostomos, ‘Türk Kıbrıslı olduklarını söyleyenleri sevmiyoruz" dedi… Sabah TRT'nin spikeri ‘Kıbrıs'ta Rumlarla ortaklık kurmak isteyen kendine Türk diyenler var’ dedi. Kıbrıslı Türk kimliğine, Güney’den, içimizden, Türkiye'den böyle düşmanlık… Yılma; Şinya Alinya ol…”
-*-*-
İşte ağladığım, sızladığım mesele tam da budur…
Çok sağol Ferdi abi…
Muhteşem özetledin…
Alinya’nın ne olduğunu bilmediğim halde, “aşırı Kıbrıslı” geldi, bayıldım!
-*-*-
Açıkçası Başpiskopos, “Türk değilsiniz, Kıbrıslı olarak gelin, içimizde eriyin” diyor…
TRT’nin dangalak spikeri, Başpiskopos’tan geri kalır mı?
O da diyor ki, “… Bunlar Türk değil… Türk olan Rumla birlikte yaşamaz!”…
-*-*-
Ferdi abi de uyarıyor, “Yılma! Şinya Alinya ol!”…
Şinyanın kokusu Kıbrıslıdır!
Alinya nedir bilmiyorum…
Bu konuların uzmanı sevgili Sami Özuslu’dur, “alinya”yı O da bilemedi…
Ferdi abiyi aradım, ulaşamadım…
-*-*-
Ama ne isterse olsun, Ferdi abinin mesajı açık:
Şinya kokusundan da “alinya” olmaktan da vazgeçmeyeceğiz!
Yılmayacağız!
İkisi de BM binası içerisinde Genel Sekreter ile görüşürken; hatta BM binası dışında fotoğraftaki gibi tokalaşırken “eşit toplum lideri”… Ama BM binası içerisinde veya dışarısında bir tanesi “Cumhurbaşkanı”, öteki “yine toplum lideri”… Çözüm defteri sonuçsuz kapandı hatta yırtıldı… İkisi de Kıbrıs’a döndü ya da dönmek üzere… Biri “Cumhurbaşkanı”, öteki “yine toplum lideri...”… Ne diyelim? Çözüm bulmamak, sizce hangisinin işine daha çok geliyor? İşte kritik soru bu bence; çünkü “bizimkinin” hiç işine gelmemeli! Evet bizimkinin işine gelmemeli ama ne yazık ki “geliyor”… “Aferin”i alıyor, ödevini yapmış çocuklar gibi seviniyor!