‘Eski'den ‘yeni'yi mecazlamaya ihtiyacımız var…
Bir yerlerden farklı anlamlar çıkarmaya ihtiyacımız var…
Çünkü "ötede" olmak istiyoruz…
"Ötede!"
MAKUL OLMAK YETMİYOR
Bekliyoruz...
Eskinin şiddetini ve eksiğini işaret ederek,
Yeninin eskiyi yıkarak,
kendini referans olarak sunması bekliyoruz.
Bu nedenle yeniye ihtiyacımız var!
Fakat yeni,
bu coğrafyadaki kültürün ve toplumun korumaya çalıştığının “düşmanı” olarak algılanıyor!
Yani içine doğduğumuz sistemle,
yeni-yenilikci olanın sorunları oluyor!
Siyasetçilerin yol gösterirken hep "makul" olması beklenir!
Biyo-sosyokültürel sistemin devamlılığını temellendirmeleri (sürdürülebilirlik),
sunulan ya da dayatılanın getirdiği sınırlara “teslim” olmaları beklenir!
Öyle de olur!
ÖTEDE ÖTEKİLEŞMEK GEREK
"Yeni"ye doğru devinim,
aslında, "eski"nin varlığında hedeflerin farklı olması anlamı taşır!
Yenilik arayışındakilerin ise,
ötekini aşan ve değişime zorlayan düşünce ve davranış şemalarını,
nev-i şahıslarında yaşamaları gerekir!
Bu yüzdendir ki yenilikçi Kıbrıslı Türkler olarak,
kendi kişisel, coğrafi ve tarihsel sınırlılığımızın dışında,
"Öte"yi yaratabilecek,
Ötekiyle ortaklık üzerine hâlleri kapsayan bir "seyyar benlik" kurguluyoruz...
Umut ediyoruz ki,
seyyar benliğin "öteki olma" serüveni,
böylece kendinde başlar ve kendini aşar.
Çünkü insanın kendi dışında bir "gerçeklik" arayışı beyhudedir.
Hiç kimse eylemlerinden başkası değildir.
Ama bu coğrafyada yaşayanlar olarak korktuğumuz bir şey var: Öğrenmek!
Acıyı,
Parasızlığı,
Yalnızlığı,
Üzüntüyü öğrenmek...
İşte bu yüzdendir ki,
"yeni" aranırken yine "eski" bulunuyor!
Çünkü "eski" irade sahibidir; seçimdir.
Ürettiği "katma değerin" taşıyıcısı ve uygulayıcısıdır…
DİYECEĞİM O Kİ,
HALÂ ÖTEYE GEÇEMEDİK!
Ne mi yazdım bu makalede?
Neyi mi murad ettim?
Bu yazının ana fikri ne midir?
Aslında şunu sorguluyorum bu yazıda:
Eğer yeni üretilmezse,
eskiden öteye ne ile geçeceğiz?
Ki aslında üretilen bir yeni yok gibi!
Çünkü kendini “seyyar benlik” olarak kullanıp,
öteki olma serüvenine başlayan da yok gibi!
Dolayısıyla yeniyi ararken,
Her defasında eskileri buluyoruz karşımızda!
Ötede nasıl olacağız ki?
Eskiyi terk etmeden,
Bir şeylerden vazgeçmeden,
öteye ve yeniye gidilir mi hiç?
Toplumu öteye ve yeniye taşımaya soyunanların,
öteyi aşmış,
ve toplumu değişime zorlayan düşünce ve davranış şemalarına sahip,
ve öteyi nevi şahıslarında yaşayan birileri olması lâzım ki,
toplumu kendi seviyelerine,
yani öteye çekebilsinler…
Makul olmak öteki olma serüvenini öldürür.
Oysa,
bu toplum kendine ötekileşmedikçe yenileşemez.
Sadece " makul" olmak yetmiyor toplumu öteye taşımak için.
Yeniye doğru devingen olmak gerekiyor.
Yalnızca eskiyi “yıkarak” kendini "yeni" diye sunmak yetmiyor.
Yeniyi referans olarak da sunmak gerek, öte taraftan bu tarafa.
Korkmamak lâzım.
Yeniye ulaşma/ulaştırma yolculuğunda,
biraz da “acı çekmekten/çektirmekten” ürkmemek lâzım.
Makul olmak elbette ki güvenli bir limandır,
ama bu “adı makul” olan limanda,
yeniyi ararken eskiyi bulursunuz.
Ve ne çare ki bu limanda irade eskidedir.
Makul kalarak öteye geçmedikçe,
eskinin ürettiği değerlerin taşıyıcısı ve uygulayıcısı olursunuz.
Kimse kendi üretmediği ya da üretemediği katma değerin taşıyıcısı ve dönüştürücüsü olamaz.
Elli sene federasyon deyip de,
karşımıza halâ konfederasyon ya da gevşek federasyon gibi bir durumla çıkılıyorsa,
yeniyi ararken eskiye döndük demek değil midir?
Elli sene enflasyon ve devalüasyon deyip de,
kontrolden çıkmış zamlar üremeye devam ediyorsa,
halâ öteye geçemedik demek değil midir?