Bugünlerde yazdığım mesajlar uzamaya, kalemi defteri alıp bir şeyler yazma isteğim beni dürtmeye başladı. O kadar yazmamışım ki bunu bile paragraflarca anlatabilirim, ama boş lafa gerek yok! Daha derin ve ilginç konular içeren bir proje ile karşınızdayım. Uzun süredir üzerinde çalıştığım ve yazmak istediğim konular için klavye başına geçiyorum, ve bu konuların akademik literatür ile yaşamımız arasında bağ kurmamıza yardım edeceğini düşünüyorum. Konuyla ilgili bilgi sahibi olma önkoşulu bulunmayan bu yazı dizisi, aslında, beyin sahibi canlılar olarak sürdürdüğümüz hayatı, milyarlarca beyin hücresi ve bunların kendi aralarında kurdukları bağlar arasında bulma çabası içermektedir. Kısacası merhaba “yeni”den!
Zırhlı bir haznede yer alan, ve türümüzün tüm tarihinin ve geleceğinin, mikroskobik ölçekteki devrelerine kazanmış olduğu yaklaşık 1400 gram ağırlığında bir malzemeden konuşacağız. Evrende keşfedile gelmiş en karmaşık organ olan BEYİN’den söz ediyoruz! Dilime dolandığı İngilizce adıyla neuroscience, Türkçe kullanım şekliyle nörobilim veya sinirbilim, oldukça etkileyici bilgiler ve araştırmalar içeriyor.
Dünyada yolumuzu bulurken yararlandığımız algısal bir düzenek olan beynimizin, daha derin bir sorgulama düzeyinde ele alınmayı hak ettiğini düşünüyorum. Gerçekliği nasıl algıladığımız, nasıl karar verdiğimiz, başka insanlara neden ihtiyaç duyduğumuz, kim olduğumuz, ve kendi gerçekliğine hapsolmuş durumdan yeni yeni kurtulmaya başlayan bir tür olarak nereye doğru yol aldığımızla ilgili bir sorgulama... Bu iç kozmosa doğru bir yolculuk olabilir, ve sizler bu yolculukta belki de hiç beklemediğiniz biriyle karşılaşabilirsiniz; kendinizle! Montaigne’in dediği gibi: “Kendimizle aramızdaki fark, bir başkasıyla aramızdaki fark kadar büyüktür.”
Kafatasımızın içerisinde, tüm vücudumuzu yöneten elektrokimyasal ağlardan yapılmış gizli bir düzenek işliyor. Nöron ve gliya isimli yüz milyarlarca hücreden oluşan beynimiz, her yerden istihbarat toplayarak büyük bir organizasyonu yöneten görev kontrol merkezimiz olarak çalışıyor. Tek bir nöronumuz komşu nöronlarla 10000 bağlantı kuruyor mesela. Tek bir beyin hücresi saniyede 100 defaya varan bir hızla diğer hücrelere elektrik sinyalleri gönderiyor. Düşlerimiz, düşüncelerimiz, günlük konuşmalarımız, kültür birikimimiz, yaşam boyu edindiğimiz anılarımızın tümü bu nöral dokudan doğuyor. Deneyimlerimiz benzersiz olduğundan, beynimizdeki sinir ağlarının ayrıntılı örüntüleri de parmak izimiz gibi özel oluyor tabi. İşte, kimliğimiz beynimizin çapraşık elektrokimyasal ateşlenme örüntülerinde saklı. Haliyle arada kısa devre olması da kaçınılmaz bir durum. Hastalık, hasar, ilaç kullanımı ve benzeri nedenlerle, beyindeki sinirler arası etkileşimlerin değişime uğraması, bizim de anında karakter değiştirmemiz anlamına gelebiliyor. Tüm diğer vücut kısımlarımızdan farklı olarak, beynimizdeki küçük bir hasar bile, kişiliğimizde kökten değişimlere yol açabiliyor.
Yani, yaşamımız boyunca değişmeye devam eden beynimiz, yer değiştiren bir hedeften farksız bir kimlik oluşturuyor; nihai bir varış noktası olmayan...