Siyaset siyasi partiler aracılığıyla yapılır. Bunu hiç unutmamak gerekir. Geçtiğimiz hafta sonu yapılan yerel seçimler bunun ne kadar önemli olduğunu bir kere daha gösterdi.
Bir bütün olarak siyaset kurumu yıprandı, yıpratıldı. Hatta ciddi erozyona uğradı. Bu doğrudur. Ama bu doğrudur diye siyasi partileri kapatalım ve bağımsız bireylerle siyaset yapalım anlayışı kabul edilemez.
Bu ülke popülizm hastalığından çok çekti. Hala da çekiyor. Bu ülkede hiçbir kurumun gerçek işlevini tam anlamıyla yerine getirememesinin esas nedeni popülizm hastalığıdır. Bu hastalık devletin bütün kurumlarını iş yapamaz hale getirdi. Siyaset kurumu da bu yapının dışında düşünülemez.
Siyaset kurumunun yıpranmışlığı sonucunda halk kendine yeni alternatife olarak bağımsızları gördü. Özellikle yerel yönetimlerde bir süreden bu yana bağımsız belediye başkan adaylarına bir yönelim oldu.
2014 yerel seçimleri bu anlamda ciddi bir gösterge oldu. Bu seçimde ilk defa Mağusa, Girne, İskele gibi büyük şehirleri sözde bağımsız adaylar kazandı. Elbette bu siyasi partilerdeki iç hesaplaşmanın sonucu idi. Mağusa ve Girne’de CTP’nin, İskele’de de UBP’deki iç hesaplaşmanın sonucu idi.
2018 yerel seçimlerinde ise bütün siyasi partiler seçmenin bu yönelişine katkı yaptı. Siyasi partiler birçok belediyede başkan adayı gösteremedi ve seçime yalnızca meclis üyesi adaylarıyla katıldı. Başkanlık yarışı da “bağımsız” adaylar arasında yaşandı. Bu durum seçmeni siyasi partilerden de sandıklardan da uzak tuttu.
Her dönem en örgütlü parti olmakla övünen CTP bu seçim sürecinde sınıfta kaldı. Seçim sürecinde birçok beldede örgütler neredeyse ortada görünmedi. Bunun asıl nedeni örgütler ortada yoktu. İsimleri listelerde yazılı olanların bir kısmı zaten pasifize olmuştu, geriye kalanları da motive edecek başkan adayı yoktu.
Başkan adayı olan bazı yerlerde ise çeşitli nedenlerle adayın kazanamayacağını düşündükleri için “nasılsa kaybedecek neden canımı yeyim” düşüncesiyle motivasyon yoktu.
Bu anlayış ciddi bir örgüt zaafiyetidir. Siyasi partiler her seçimi kazanamaz. Çoğu zaman kaybedeceğini bilerek en yüksek motivasyonla çalışmalarını yürüterek halka kendi düşüncelerini aktarmak için seçim sürecini değerlendirir. Bu o partinin bir sonraki seçimde daha iyi bir netice almasını sağlar.
Ama nasılsa kazanamam diye seçime girmemek, ya da yeterince çalışmamak size çok şey kaybettirir. Olmadığınız yerde yoksunuz. Bugün yoksanız, yarın sıfırdan başlamak zorundasınız. Çünkü siyasi partiler bir yapıcı ustasının tuğlaları teker teker dizerek duvarı yükseltmesi gibi çalışmalıdır.
Bu da ancak güçlü ve dinamik bir örgütlenme ile mümkündür. Bu örgütlenmeyi de ideolojik birikim üzerine kurmalısınız. Çıkar üzerine kurulan yapılar her zaman çökmeye mahkumdur.
Siyasi parti, aynı amaç birliği olan insanların gönüllü birlikteliğidir. Siyasi partiler siyasi faaliyetlerini her yerleşim biriminde kuracakları örgütler aracılığıyla yaparlar. Bu örgütsel yapının güçlü ve dinamik olması için de mutlaka ideolojik birikiminin olması gerekir.
Bu unutulduğu ya da ihmal edildiği zaman siyasi partilerde bireysellik öne çıkar. Örgütlerin yerini bireysel çıkar ilişkilerine dayalı ne idiğü belirsiz yapılar alır. Çıkar ortadan kalkınca ne idiğü belirsiz yapı da çöker.
Bu yerel seçimlerde bütün siyasi partiler sınıfta kaldı. Özellikle iki büyük ve örgütlü parti olarak bilinen CTP ve UBP’de 2014’de başlayan disiplinsizlikler bu seçimde tavan yaptı. 2014’te yaşananlar bir biçimde unutuldu, ya da unutturulmaya çalışıldı.
“Ne ekersen, onu biçersin” benim çok beğendiğim bir atasözüdür. Özellikle CTP ve biraz da UBP bu seçimde 2014 yılında ekilenleri biçti.
****
Şimdi bunları bir kenara koymak gerekir. Siyasi partiler yeniden örgütlerini toparlamalı, metal yorgunluğu olan örgütleri yenilemeli ve örgütlerde görev alan bütün üyelerini ciddi bir eğitimden geçirmelidir. Parti örgütü yöneticileri en azından partinin temel ilkelerini öğrenmelidir.
CTP gibi sol partilerde eğitim olmazsa olmazdır. Parti disiplinini sağlamlaştıracak olan da bu eğitimlerde sağlanacak ideolojik birikimdir. Özellikle partinin çeşitli düzeydeki yöneticileri bu eğitimlerden geçirilmeli, sol felsefe ile donatılmalıdır. Amaç birlikteliği böyle sağlanır.
Aksi durumda amaç birlikteliği ortadan kalkar, bireysel çıkarlar toplum çıkarlarının önüne geçer, disiplin zaafiyetleri artar ve sonunda da üyenin parti bağları zayıflar, giderek kopar.
**Yurt dışında olacağımdan yazılarıma 2 hafta ara veriyorum. Döndüğümde görüşmek üzere.