Kıbrıslırum akademisyen ve aktivist Dr. Grigori Yuannu, yeryüzünde bir insanın gösterebileceği en onurlu davranışı gösterip öldürmeyi reddettiğini açıkladı.
Vadili’de, Sinde’de ve okurlarımla konuştuğum başka bölgelerde de benzer durumlarda bazı Kıbrıslıtürk okurlarımın, savaş esirlerini öldürmeyi reddettiklerine ilişkin pek çok gerçek yaşam öyküsü dinledim…
Yeryüzünde bir insanın gösterebileceği en onurlu davranıştır öldürmeyi reddetmek…
Ve Dr. Grigori Yuannu’nun duruşu da işte böylesi onurlu bir duruştur. Onu da, geçmişte böylesi bir tavır geliştirenleri de, bugün benzer duruşlar sergileyenleri de insanlar olarak bu onurlu tavırlarından ötürü kutluyorum…
Dr. Grigori Yuannu, Kıbrıs Cumhuriyeti Savunma Bakanlığı’na 22 Eylül 2017’de göndermiş olduğu mektupta özetle şöyle diyor:
“Milli Muhafız Ordusu’nun gelecekteki herhangi bir etkinliğine katılma niyetim yoktur çünkü ister Kıbrıs’ta, ister dünyanın başka bir yerinde olsun, gelecekteki herhangi bir çatışmaya katkıda bulunmaya vicdanım, felsefem ve ahlaki değerlerim izin vermiyor. Bunun sonucunda ne seferi olarak ne de alternatif askeri hizmet amaçlarıyla milli muhafız ordusunun emrine amade değilim ve yasa uyarınca bir “Vicdan-i Redci” olarak tanınmamı talep ediyorum.
Temmuz 1998 ile Eylül 2000 tarihleri arasında 26 aylık askeri hizmetimi tamamladım. Birleşik Krallık’ta üniversite eğitimi almaya gittim. Londra Üniversitesi’nde uluslararası modern tarih okudum ve bu çerçevede ulusal, bölgesel ve global olarak son iki yüzyılda yaşanmış bir dizi savaş ve çatışmaları inceleme fırsatı buldum. İnsanlığın modern tarihini çok yoğun biçimde incelemem esnasında, savaşların insanlara ve çevreye ne tür felaketler getirmiş olduğunu anlamamda belirleyici olmuştur. Bunun da ötesinde, yurttaşların neye göre askere alındıklarının koşullarını ve onların birer ölüm aracına dönüştürülmelerinin koşullarını da anladım. Son olarak her bir ülkenin, her bir yurttaşının savaşı önlemek ve barışı inşa etmeye yönelik sorumluluklarını kavradım.
2000 yılının sonundan beridir, eğitimimin başlangıcının yanısıra, çeşitli uluslar arası hareketlere aktif biçimde katıldım, bunlar arasında Kıbrıslıtürkler’le Kıbrıslırumlar’ın Kıbrıs’ın birleştirilmesi ve barışa ulaşması için oluşturduğu hareket ve daha sonra da Kıbrıs’ın askersizleştirilmesi hareketi vardı.
Son 15 yıl boyunca genelde savaşa ve ordulara, askere almaya, milli muhafız ordusuna karşı kamuoyu önünde pek çok etkinliğe katıldım ve Kıbrıs’taki tüm askeri kuvvetlerin dağıtılması ve tüm yabancı askerlerin çekilmesine yönelik taleplerde bulunduk. Bu dökümanın sonuna eklemiş olduğum biyografik bilgilerden de bu açıkça görülebilir.
Ben genelde askeri şiddet kullanımına, özellikle de Kıbrıs’ta askeri şiddet kullanımına karşıyım. Benim hayatımda düzinelerce yakın arkadaşım, Kıbrıslıtürk ve/veya Türk kökenli yüzlerce arkadaşım mevcuttur ve hiçbir koşul altında onlara karşı savaşma niyetim yoktur. Gündelik yaşamımda onlarla sosyal ve mesleki düzeyde bir araya gelmekteyim ve ortak değerlerimizi, görüşlerimizi ve vizyonlarımızı paylaşmaktayız.
1963’ten bu yana Kıbrıs’ta devam eden etnik çatışmaya da karşıyım ve bu çatışmayı destekleyen, yeniden çoğaltan ve onu yoğunlaştıran yapılara dahil olmayı reddediyorum. İnancım odur ki milli muhafız ordusu Kıbrıslırumlar’ın toplumsal bir ordusudur ve ilgili Kıbrıslı silahlı sembol, ülkemizin etnik temelde bölünmüşlüğünün devamına hizmet etmektedir. Bunun da ötesinde milli muhafız ordusunun işleyişinin, Kıbrıslıtürk’lerin güvenlik riski nedeniyle Türkiye’ye Kıbrıs’ta kendi askeri varlığına ihtiyaç duyma hakkı tanıdığına inanmaktayım. Bunun anlamı da Kıbrıs’ın gezegenimizde en fazla askerileştirilmiş bölgelerin başında geldiği gerçeğidir. Doğup büyüdüğüm, yaşadığım ve çalıştığım ülkemde etnik cepheleşmenin genişletilmesine, bölünmüşlüğüne ve yurdumun askerileştirilmesinin devamına dahil olmaya kararlılıkla karşıyım.
Milli Muhafız Ordusu, herhangi organize bir ordu gibi milliyetçi ideolojinin yerleştirilmesine dayanmaktadır ve buna dahil olan tüm ırkçı, yabancı düşmanı boyutlarıyla, cinsiyetçi ve yabancı düşmanlığına dayalı kalıp yargıları ve algılarıyla toplumda otoriterliğin yaygınlaştırılmasını sağlamaktadır. Buna ek olarak milli muhafız ordusu Gayrısafi Milli Hasıla’nın çok büyük bir yüzdesini yutmaktadır, bu dünyada en yüksek yüzdelerden biridir – kamuya ait para askeri teçhizat ve bunların bakımına ve binlerce çalışanın, askere alınanların idamesine harcanmaktadır – oysa bu paralar özellikle şimdiki kriz koşullarında, çok daha üretken biçimde ve sosyal refah amaçlarıyla harcanabilirdi.
Buna ek olarak Gayrısafi Yurtiçi Hasıla’nın çok büyük bir yüzdesini yutan, dünyada en yüksek yüzdeliklerden birini yutan milli muhafız ordusuna harcanan kamuya ait paralar nedeniyle, bir yurttaş ve bir bilim insanı olarak hizmet vermekte olduğum Kıbrıslı topluma zarar veren bir kurum olarak görmekteyim.
Ordudaki hizmet, tanımına göre savaş pratiğidir, bu da cinayetlere katılmak için sistematik bir hazırlık demektir. İnsanları öldürmeye hazırlamayı amaçlayan ve/veya öldürmeye hazır olanlara yardım eden insanlık dışı makinelere dönüştüren herhangi bir eğitim ya da manevra programlarına katılmayı reddediyorum.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ve Avrupa Birliği’nin Doğu Akdeniz bölgesinde ve dünyanın başka herhangi bir yerinde ittifaklarından ve/veya sınırlar ötesi veya çoklu anlaşmalarından doğan herhangi bir askeri müdahaleye katılmayı reddediyorum.
Özetleyecek olursam, vicdani ve ahlaki nedenlerle, ideolojik tutarlılık ve felsefi inançlarım nedeniyle askeri yapıların parçası olamam ve askeri geri hizmetleri yerine getirmeye de gönüllü değilim. Herhangi etnik kökenden herhangi bir insana karşı savaşmak niyetim yoktur…”
(Dr. Gregori Yuannu – 22.9.2017)
(Dr. Gregori Yuannu’nun İngilizce mektubunu Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ).