Yeşil Barış Hareketi, İskele ve Gazimağusa’da denize bırakılan lağım suyu ile ilgili tüm kesimleri göreve çağırdı.
Dernekten yayımlanan açıklamada, eksik veya yetersiz atık su arıtma alt yapısı yüzünden kanalizasyon ve atık suların deniz ve su kaynaklarını kirlettiği, ilgili makamların kayıtsızlığı nedeni ile her geçen gün kirliliğin daha çok artarak içinden çıkılamaz bir hal aldığı savunuldu.
İskele’de kanalizasyon suyunun denize döküldüğünü gösteren görüntüler, Gazimağusa’da ise kanalizasyon atıklarından oluşan deniz kirliliği olduğu öne sürülen açıklamada, Güney Kıbrıs’a balık ihracatının Avrupa Birliği yetkilileri tarafından engellendiği de savunuldu.
Açıklamada, “Devletin bütün ilgili birimlerinin, yasaları çiğneyerek, ısrarla plansızlığı teşvik etmesi ve alkışlaması ürküntü verici boyutlardadır” ifadesi kullanıldı.
Açıklamada, “(Hükümet temsilcileri) adamızın en kıymetli sermayesi olan doğal güzelliklerini, kıyılarını ve denizlerini, bırakın korumayı, yarattıkları çarpık ilişkiler içerisinde adeta tahribatını körüklemektedirler. Sadece küçük zümrelerin bu kaynaklardan yararlanmasına olanak sağlayarak, birkaç kişiyi zengin ederken, halkın geri kalanına karşı her geçen gün gelecek hırsızlığı yaparak kamuya, yani hepimize ve çocuklarımıza ait doğal kaynakları sorgusuz sualsiz, sınırsızca tüketmektedir” denildi.
Açıklamada, Temel Sağlık Dairesi’nin de deniz suyu analizlerini düzenli olarak yapmadığı ve şeffaf olarak da halkla paylaşmadığı da ileri sürüldü.
İşte Sahir'in açıklaması:
Son yıllarda dünyada küresel iklim krizi ve ekolojik ayak izinin yarattığı etkileri iyice öne çıktığından, doğal kaynakların tüketilmeden, kirletilmeden, korunarak, en verimli ve etkin şekilde en sürdürülebilir kullanılması gerektiğine ısrarla dikkat çekilmektedir. Bu görüşlerden, tartışmalardan ve uluslararası yayınlanan raporlardan bihaber ülkemizde, her geçen gün doğal kaynaklarımız daha da fazla heba edilmekte, bırakın korumayı, daha da fazla yağmalanarak, peşkeş çekilerek, bozulmakta, kirletilmekte, YOK EDİLMEKTEDİR...
Hem turizm sektörünü, hem yükseköğrenimi ülkenin başlıca kalkınma sektörleri olarak her vesile ile ağızları dolu dolu anlatanlar, adamızın en kıymetli sermayesi olan doğal güzelliklerini, kıyılarını ve denizlerini, bırakın korumayı, yarattıkları çarpık ilişkiler içerisinde adeta tahribatını körüklemektedirler. Sadece küçük zümrelerin bu kaynaklardan yararlanmasına olanak sağlayarak, birkaç kişiyi zengin ederken, halkın geri kalanına karşı her geçen gün “gelecek hırsızlığı” yaparak kamuya, yani hepimize ve çocuklarımıza ait doğal kaynakları sorgusuz sualsiz, sınırsızca tüketerek “bizlere borçlanmaktadırlar”.
Ülkemiz bir adadır ve nüfusun büyük bir kısmı şehirlerde yaşamaktadır. Haliyle bu durum şehirlerimizin teknik altyapı gereksinimlerinin yerine getirilmesi büyük önem taşımaktadır. Altyapı eksikliklerinden dolayı özellikle eksik ve/veya yetersiz arıtma alt yapısı, bozuk ve/veya kullanılamayan arıtma sistemleri yüzünden kanalizasyon ve atık sular denizlerimizle su kaynaklarımızı doğrudan kirleterek geleceğimizi olumsuz yönde etkilemektedir. Yeşil Barış Hareketi’ne ülkemizin her yanından her gün, doğal yaşama ve ekosistemlere büyük zararlar veren lağım sularının denizlere aktığını gösteren videolar ulaştırılıyor. Yakından takip ettiğimiz bu durum, ilgili makamların kayıtsızlığı nedeni ile her geçen gün daha çok artarak içinden çıkılamaz bir hal almaya devam ediyor.
Girne gibi olmasın diyerek, sürdürülebilir bir kalkınma hedefiyle, iyi çalışılmış “imar planı” için büyük uğraşlar verdiğimiz İskele’de; bir yandan Long Beach bölgesinde “Kıyı Şeridi Bildirgesi”ne rağmen kıyıya yapılan betonarme müdahaleler ile mücadele etmeye çalışıyor, bir yandan da planı delen binalardan denize dökülen yeni kanalizasyon atıklarının görüntüleri ile dehşete kapılıyoruz. Bunların üzerinden çok geçmeden bu sefer de Mağusa Laguna bölgesinde yapılan balıkçılık faaliyetlerinin yeşil hat tüzüğü kapsamında Güney’e balık satışının, bölgenin “Deniz kirliliği” öne sürülerek AB Yetkilileri tarafından YASAKLANMASINA şahit oluyoruz. Balıkçıların ekmeği, insanların sağlığı tehdit altına girmiştir.
Deniz sezonu açılıyor olmasına karşın, Temel Sağlık Dairesi’nin de deniz suyu analizlerini düzenli olarak yapmadığı ve şeffaf olarak da halkla paylaşmadığı hem bizim, hem de kamuoyunun takibindedir. En son Aralık 2021’de, aylar sonra, güncel olmayan ve gecikmiş olarak, eksikleri ile yarım yamalak paylaşılan veriler bir yana, Belediyelerin ve Çevre Koruma Dairesi’nin de yükümlülüklerini yerine getirmemesi, çevrenin yanı sıra, insan sağlığı açısından çok büyük bir ihmal ve sorumsuzluktur. Kentsel ve bireysel kanalizasyon atıkları yanı sıra, otel adı altında deniz kıyılarına dizilen birçok büyük yapıların yığınsal kanalizasyon atıkları da Turizm ve Çevre (!) Bakanlığı’nın ve ilgili bütün kurumların bilgisi dâhilinde denizlerimize deşarj edilmektedir.
Karasal alanda kıyılarımızın haksız yere işgali bir yana, deniz yaşamı da çok ciddi bir yıkım yaşamaktadır, çünkü denizlerimize ne yazık ki, kanalizasyon muamelesi yapılmaktadır. Lağım suları her geçen gün dere yataklarımızı, doğal su kaynaklarımızı, kıyıları ve deniz suyunu kirletmektedir. Bunların besin zinciri üzerindeki etkisini de hesaba katarsak Yeşil Barış Hareketi olarak yıllardır yaptığımız uyarıları dikkate almayanlar, hala yaşananlardan ders çıkarmamış görünüyorlar. Bütün yanlışlara rağmen, en üst makamlardan başlamak üzere devletin bütün ilgili birimlerinin, yasaları çiğneyerek, ısrarla plansızlığı teşvik etmesi ve alkışlaması ürküntü verici boyutlardadır. Bu makamlardan, çevre sorunlarını çözümlenemez sınırlara taşıyan, doğaya ve ülkemize yapılan ihanet niteliğindeki bu sorumsuz davranışlar ve ihmaller ile ilgili açıklamalar ve yasal işlem ve takibat bekliyoruz. İvedilikle, “Tüm yetkilileri yasalara uymaya, kuralları işletmeye ve denizleri kanalizasyon olarak kullanmayı bırakmaya çağırıyoruz.” Takipçi olmaya devem edeceğiz…"